Diyarbakır'da barış konusunda bir tükenmişlik hali mevcut ama yine de gündeme gelen her ihtimal bir umut uyandırıyor. STK'ların PKK'nın eylemsizlik kararına hükümetin de uyma çağrısı yaptığı basın açıklaması, çevreden gelen silah seslerinin arasında yapılsa da medyanın büyük ilgisiyle karşılanıyor. Diyarbakır'da ulaşılması en çok istenen kelime ne diye sorarsanız "barış" diye düşünüyorum, zira bu kelime herkesin gözünde bir ışıltı oluşturuyor halen.
Hüda-Par Diyarbakır İl Başkanı Şeyhmus Tanrıkulu ve il yönetim kurulu üyeleriyle de görüşüyorum. Hüda-Par 1 Kasım seçimlerine girmiyor ve bu karar, uzun yönetim kurulu görüşmelerinden sonra alınmış. Tanrıkulu bu karara şahsen karşı olmasına rağmen parti kararının daha doğru çıktığını, Ankara katliamını örnek vererek açıklıyor. Bu seçime katılmamalarının catışmaların sürdüğü süreçte gereksiz gerginlik nedeni olacağını ve kimseye destek olarak anlaşılmamasını istiyor.
Tanrıkulu, YDGH'nin vandal bir çete olduğunu, özyönetim girişiminin başarısızlıkla sonuçlandığını iddia ediyor. Evler arası delik açılmasını, kapıların acık bırakılmasını istemenin namusuna düşkün olan Kürtlere ters olduğunu söylüyor, "Sur'da Kurşunlu Camii'nin mevzi yapılıp cuma kıldırılmaması bilinç altındaki İslam karşıtlığının göstergesidir' diyor.
7 Haziran seçimlerinde HDP'nin mitingindeki bombalama etkisiyle oylarını %25 arttırarak %55'ten %80'e çıkardığını, buna Erdoğan'ın Kürt sorunuyla ilgili yanlış sözlerinin katkıda bulunduğunu, secim sonrası HDP yerine PKK'nın inisiyatifi eline aldığını, aslında halkın çözüm süreci sürsün diye oy verdiğini, ama catışmayı başlatan PKK yüzünden hayal kırıklığına uğradığını ve HDP'nin 1 Kasım seçiminde oy kaybedeceğini iddia ediyor.
Çözüm sürecini zaman zaman eleştirdiklerini, ama çözüm sürecinin bozulmasının daha kötü bir ortam oluşturduğunu kabul ediyor. 'Çözüm surecinin ana hatası Kürt sorunu ve PKK sorununu karıştırmasıydı, ayrı ayrı değerlendirilmeliydi, catısmayı PKK ile çözmeli, Kürt sorununu bölgedeki tüm dinamiklerle görüşerek çözmeliydi, silah bırakma karşısında Kürtlerin gasp edilen haklarının iadesini koymak bastaki en büyük yanlıştı, hükümet bazı olumlu adımlar attı ama anadilde eğitimin önünü açmadı ve gerçek bir anayasal değişiklik için adım atmadı, en azından atacağına söz verebilir, tansiyonu düşürür, surecin bozulmasını önleyebilirdi, ümitsizlik oluşturdu, yapmadı, süreç zaten ucu acık başlamıştı' diyor. 6-8 Ekim olaylarını konuşuyoruz. Tanrıkulu asıl sorumluların yargılanmadığını, Demirtaş vd. HDP yöneticilerinin olayların çağrısını yaptığını ve sorumlu olduğunu belirtiyor. Yasin Börü cinayetinde hükümetin samimi olmadığını, istismar ettiğini bunu genel başkanlarının da daha önceden söylediğinin altını çiziyor. Erdoğan'ın olaylardan ancak 15 gün sonra Yasin Börü'nün adını ağzına aldığını, samimi olmadıklarını hatta 6-8 Ekim olaylarında Hüda-Par'ın adını bile ağzına almadığından şikayetçi. Türkiye'de son iki senedir iç savaşa götürecek bir kamplaşma olduğunu, ölümleri yarıştırmamak gerektiğini söylüyor. "Yasin Börü cinayeti kan donduran bir cinayetti. Berkin Elvan, Hacı Birlik ve Yasin Börü'de çifte standart yapılmamalı, hepsi istismardan kurtulmalı" diyor. Öz yönetim ilanının Kürt halkını mağdur ettiğini, HDP'li belediyelerin barikat inşasına yardımcı olduğunu, devletin barikat kuranları tam toplamadığı için tekrar oluşturulduğunu, hükümetin ölüm olmamasına dikkat ettiğini, örgüte militan kazanımının aşırı miktara ulaşmamasına uğraş verdiğini söylüyor, ne kadar olumsuz olsa da su an 90'lardaki devletin olmadığını söylüyor. Tanrıkulu, 10 yıldır PKK tarafından kendilerine yönelik en az 400 saldırı yapıldığını, sabrettiklerini ama bunun da da bir sınırı olduğunu ifade ederek, 'Biz de silahlı savunma mı yapalım' diye soruyor. YDGH'ye halkın korkudan eleştiri yapamadığını, baskıya rağmen öz yönetimde başarılı olamadıklarını savunuyor. 'Ya bendensin ya devletten' diyen PKK'nın, halkı Kemalizmin kucağına ittiğini belirterek 'alternatif olduğumuz ortaya çıkacak ve sonunda halk bize yönelecek' diyor. Hüda-Par'ın niye oylarının düştüğünü sorduğumuzda 'yeni bir parti olduklarını, HDP'ye nazaran %1 maddi güçlerinin olmadığını, halkın 'Kürtlerin partisi' diyerek HDP'ye oy verdiğini söylüyor, Bunun üzerine "büyüyememenizdeki etkenin Kürt kimliği vurgusuna yeterince yer vermeme olduğunu düşünüyor musunuz" diye soruyorum bu soruya yeterli ve somut cevaplar vermiyor ancak "aslında yerine göre Kürtlerin hakları konusunda PKK'nin bile dile getirmediği isteklerinin olduğunu" ileri sürüyor. İçinde bulunulan ortamın bir iç savaşa gidiş ortamı olduğunu belirterek biran evvel ateşkesin olmasını, hükümetin barışa yanaşmasını, sonunda masadan başka yol olmadığını, her iki tarafın samimi olmasını, hükümetin silahları gömdükten sonra masa isteğinin realiteyle uyuşmadığını söylüyor.
Diyarbakır'da önceki seçimdeki 10'a 1 oranının HDP 9, Ak Parti 2 şeklinde değişeceğini sanıyorum. Kararsız veya sandığa gitmeyi düşünmeyen seçmen oranının yüksekliğini de dikkate alırsak sürprizlere de hazır olmalıyız.
@gergerliogluof