İnsan hakları savunucuları ve savunuculuğu büyük bir saldırı altındadır. En son Büyükada’daki toplantı halindeki insan hakları toplantısı polis tarafından basılarak 6 kişi tutuklandı. Alman öğreticiyi casus ilan eden yetkililer hızlarını alamadı, sonrasında toplantıya katılan 2 kişiyi daha tutukladı ve toplam 8 insan hakları savunucusu tutuklandı. Bu esnada Türkiye ile Almanya arasında politik bir sürtüşme tüm hızıyla devam ediyordu.
Bir kısım medya görevini yerine getiriyordu(!) Medyatik desenformasyon, casus, hain ilan etmeler, manşetten yapılan yargısız infazlar utanç vericiydi ancak bunlar bize çok yabancı değil . T.C. tarihi boyunca bu yapılmış, iktidara eklemlenmiş medya her zaman her kesimden, ideolojiden insanı yargısız infazlara tabi tutmuştu.
Son yapılan bu linç harekatının en utanç verici yanı bu iftiraların ayırt etmeksizin her kesimden mağdurun, mazlumun yardımına koşan insan hakları savunucularına yönelik yapılmasıdır. İkinci utanç veren yön ise bu linçi çok linçlere uğramış İslami gelenekten gelen bir iktidar döneminde yapılmasıdır.
İnsan hakları alanında çalıştığınız zaman eğer gerçekten insan haklarını istiyorsanız ilgilendiğiniz alanda çok farklı bir ideolojiden kişiyle çalışsanız da önemli ortak paydalar bulabilmenizdir. İslamcı, solcu kesimler yıllardır en çok insan hakları alanındaki çalışmalarda birlikte hareket etmiştir ve bu toplum açısından çok iyi bir kazanımdı. Çünkü bu toplum hastalıklıdır ve bu birliktelik onu iyileştirecek en iyi ilaçlardan biridir.
İşin doğrusu uzun süredir çok antidemokratik gelişme yaşıyoruz ve açıkçası hep yeniliyoruz. Demokrasi kriteri açısından eleştirdiklerimiz hep galip geliyor, bu beni üzüyor ama hiçbiri insan hakları savunucularına yapılan bu pervasız linçte olduğu gibi üzmedi. Zira yıllardır birlikte çeşitli platformlarda bulunduğumuz insan hakları savunucuları Türk, Alman ilişkileri için ucuz bir kurban olarak seçilmişlerdi ve çok belirgin bir sonuç bizi bekliyordu.
Tutuklanacakları önceden belliydi, zira yargılanmadan “casus, hain” ilan edilmişlerdi. Bu denli dibe vurduğumuz ortamda çok arkadaşımız dili tutulmuş, dehşet içinde gelişmeleri izliyor. Bilelim ki umutsuzluğa yer yok, yapılması gereken hakka, adalete talip olmak ve zulmetmeden haykırmaktır. Bu iftiraların uzun süremeyeceği bellidir, keyfiliğin de bir sınırı vardır.
İşin en acı tarafı bir kısım dindar, hükümet yanlısı yazarın bu olayda da suskunluklarını koruyabilmeleridir. Oysa onlar önceden zulme uğrarken, tutuklanan çoğu insan hakları savunucularıyla birçok aktivitede yanyana durmuşlardı. Şimdi hiç sıkılmadan susabilmekteler. Bu suskunlukları iftiraları zımnen kabul etmektir. Onlar utanmıyorlar ama ben onlar adına utanç içindeyim. Şu ana kadar bu denli bir günahı işlememişlerdir.
Önemli olan adil duruşlardır. Tutuklanan insan hakları savunucuları yarın kendilerine haksızlık edene haksızlık yapılsa yine insan haklarından yana duracak ve mağdurun kimliğine bakmayacaktır. Ancak inanılmaz bir girdaba kapılanlar bunu akledecek durumda değildir. Girdaba kapılanın farklı dünyada olması bize topluma karşı sorumluluğumuzu unutturmamalıdır.
Hukuksuzlukların son halkası olan bu gelişmeler moral bozucu ama yapılması gereken adalet adına yapılanlara destek vermektir. Yenme ve yenilme ikileminden uzaklaşmış bir adalet isteği sonunda galip gelecektir. Önemli olan yanlış duruş sergilememektir.