Seçimi yanlış okumak siyaset bilim üzerinde düşünen herkes için çok tehlikelidir, partiler için ise yanlış okuma, gerileme ve yok olmanın nedenidir.
Sonuçlar üzerine çok tahlil yapıldı. Önemli olan sonucu belirleyen ana temayı doğru bulmaktır. Bu tema üzerinde farklı iddialar gündeme getirildi. Ahmet Altan'ın "Korktuğu için zebralar gibi kaçışan sürü" tasvirine katılmıyorum. Korkuyla kaçan ne yapacağını bilemez ama Ak Parti'ye yönelenler doğru, yanlış ama bilinçli bir tercih yaptı.
Bu tekrar seçimde halkın aradığı ana duygu, güvendi. Ortamdan endişe etse de döneminde kaos oluşmuş iktidara oy verdi, zira kaostan çıkış için yine en çok güvendiği Ak Parti'ydi. İnsan böyledir, çocuk streste olduğunda, güven aradığı zaman en güvendiği annesine yönelir. Seçmenin refleksi de böyleydi. İpsos araştırmasına göre 7 Haziran seçiminden sonra yapılan araştırmada tekrar seçimi etkileyecek oranda pişman bir seçmen kitlesi vardı. Bu etken ve koalisyon konusundaki beceriksizlik, halkı "çözümü ben bulmalıyım ve eleştirsem de güvendiğime sığınmalıyım" anlayışına yöneltti. Ak Parti algıyı iyi yönetti, Ankara katliamına "kokteyl terör" diyerek ve bu gerçeği bulandırmada inanılmaz bir şekilde ısrar ederek muhafazakar seçmenin Gezi, 17-25 Aralık, Cemaat olaylarıyla oluşan algısına hitap etti. Kabataş yalanı, cami çarpıtmasına kolay inananlar "kokteyl terör"e inanmak için hazırdı. Seçim sonrası "kokteyl terör" kavramı hükümet tarafından kullanılmıyor artık, ihtiyaç kalmadı. Ancak bunun da ötesinde komplo teorilerine fazlasıyla inanmak isteyen bir toplum var. Halkın güven duygusu, gerçeklik algısının üstünde olduğu için komplo teorilerine inanmak istiyor. Otoriterleşme korkusu da güveni yenemedi. Açıkça devlet denetimsizliğiyle oluşmuş katliamın olduğu Soma'da bile Ak Parti oylarının yüksek çıkması, Ak Parti dışındakilere güvenin zayıflığından başka neyle açıklanır ki?
İpsos araştırmasına göre halkın sadece yüzde 5'i ülkede demokrasi azlığından şikayetçi. Vatandaş hayatını daha kaliteli ve konforlu olana yöneltiyor. Kendi hayatında ve toplumda stabilizasyonu sağlayanı ödüllendiriyor. Soyut kavramı da hayatının kalitesi bozulmadığı sürece pek önemsemiyor. Başkasının hakkının çiğnenmesi, pek umursadığı husus değil, ekseninde kendisini güvende hissettiği bir hayat var. Bu yüzden diğerlerine güvenemedi, kötünün iyisi olarak iktidar getirecek yönelişi Ak Parti'ye yaptı. Bekir Ağırdır'ın tespit ettiği gibi otoriterlik eğiliminin yüksek eğitimlilerde daha fazla olduğu toplumumuzdan yüksek idealizm beklemek zor. Toplum, koalisyonla oluşacak temsiliyet fazlalığını, güvene feda etti, maslahat duygusu gelenekseldi ve yine refleksle öne geçti. 7 Haziran'da kendisini büyük bir güven arayışına itecek stresi yoktu ama 1 Kasım'da vardı. Ak Parti bunu gördüğü için seçimden birkaç gün önce İpek holding operasyonunu yapmaktan çekinmedi hatta oy getirdi. Kriter demokratik endişeler olsaydı, buna cesaret edemeyecekti. Dindar camia kendi kazanımlarının elinden kaçacağını düşündü, diğer kimlikleri umursamadı.
Demokrasiyi, özgürlükleri çok önemseyen aydınlar "toplum bizim gördüğümüzü niye göremedi", diye kızgın. Toplumu "çıkarcı" diye yaftalamadan önce uzun süreli pratiklerle sağlanan güvenin, tökezletecek olaylarla niye hemen zedelenmediğini sakince ve derinlikli irdelemeliyiz. Mahkum etmek ve dışlamak değil, anlamaya çalışmak ve çözüme yol bulmak esas olmalıdır.
7 Haziran'dan sonra hatasını görüp aday, söylem, taktik, strateji değişikliğine giden Ak Parti'ydi. Diğerleri ise bir atalet içindeydi ve yaşanan sürece karşı at gözlüğü taktılar. Ya adaylarını değiştirmediler ya da değişimi göremediler. MHP Bahçeli'nin büyük hatalarını sahada gidermeyi akıl etmedi veya halkın oluşmuş yargısını aşamadı. Türk milliyetçiliği bayrağını da kaptırdığını fark etmedi. CHP tekrar seçim yenilenmesini yapmayı akıl etmedi, Ak Parti'nin ekonomik vaatlerini kopyalamasının kendisinin yükselişini durduracağını göremedi. Daha iyi ekonomik vaatler varken halkın bunu gerçekleştirebilecek olanın Ak Parti olacağını düşünmesi önemlidir. HDP çözüm sürecinin kesintiye uğramasının Kürt halkında ne denli büyük bir hayal kırıklığı oluşturduğunu göremedi. Hatasını giderme gayretinde olan güven kazandı. Muhalefetin cevaplaması gereken soru stres anındaki toplumun niye kendilerine sığınmadığıdır. Bunu doğru cevaplamazlarsa gelecek seçimde Ak Parti oyları daha da artar. 82 referandumunda halk nasıl Evren'e sığınmışsa aynısı devam eder. Darbeci bir paşa diğer partilerin ülkeyi getirdiği nokta algısı yüzünden bu kadar oy almıştı. Evren'den Özal'a geçiş Evren kötü olduğu için değil Özal daha güven verici imajı verdiği içindi.
Ak Parti'nin savaşa devam politikasına seçmen onay vermiştir ki bu 1 Kasım'da temel oy arttırma nedeniydi ama bu savaş seviciliğinden değil hükümetin başarılı PR çalışmalarından oldu. Savaşı başlatanın PKK olduğu tezini iyi işleyen hükümet topluma "çözüm süreciyle haklarını aldıkları halde tekrar savaş başlatanın PKK olduğunu" düşündürdü ve seçmen içine HDP'yi de katarak cezalandırılmasına oylarıyla onay verdi. Zira gelen asker cenazelerine rağmen toplumun çoğunluğu sürecin canlandırılmasını, PKK'nın beli kırılmadan veya bitirilmeden istemiyor. Sanırım hükümet seçim öncesi PKK'nın ateşkes kararına uysaydı oy kaybederdi. Bu karar zaten ciddiyetle devam ettirilmemesiyle PKK için de bir kayıp oldu. Ancak bu çatışma yönelişi, geçicidir, çok uzun süre devam edemez. Sorunun derinliği ve çok boyutluluğunu umursamayan toplum şu an savaşın devamından yana olduğu için Ak Parti'nin oylarını yükseltmiştir. Ama bu, toplumun sorunu kalıcı çözenin savaş olduğu fikrinde mutabık olduğunu göstermez. Zira İpsos araştırmasına göre tekrar çözüm süreci başlatılmasını isteyenlerin oranı yüzde 60'tır. Savaşın uzun sürmesi, istenilenin elde edilememesi ve ekonomik sonuçları desteği azaltacaktır.
Vatanı terk etmeye falan gerek yok, sonuçları anlamaya çalışan objektif bir bakış açısı edinmek meseleyi anlamaya ve böylesi düşüncelere savrulmamaya yetecektir.
@gergerliogluof