Türkiye ve dünyada İslamcılık adına yapılanlar önemli yankılar oluşturuyor. Bunun için İslamcılığın temel iddiaları üzerinde tekrar tartışma yapmakta fayda var.
İslamcılık, 20 yüzyılda ortaya çıkarken İttihad-ı İslam düşüncesini önemli bir argüman olarak kullandı. İslam dünyasının maddi, manevi ve fikri anlamda ortaya çıkan perişanlığına çözüm bulma amacıyla islami hassasiyetleri ön planda olan aydınların sarıldığı önemli bir can simidiydi İttihad-ı İslam. İslamcılar İslam dünyasının perişanlığına hemen çözüm bulmaya çalıştılar. Aceleciydiler. Ama bilinen şudur ki bir sorun varsa ilk önce onun nedenini doğru tespit etmek gerekir. Hastalığın belirtilerinin tedavisine acil olarak geçmeden önce onun asıl patolojisini bulmak gerekir.
İslamcılar İslam dünyasının dağınıklığını, parçalanmışlığını ve daha da bölüneceğini görünce sorunu derin tahlillerle çözmeyi düşünmediler. Zaten Osmanlı imparatorluğu da zor durumdaydı ve ümmet'i Muhammedi birleştirecek bir çözüm aranıyordu. Çözüm kolaydı, İslam dünyası birbirinden ayrılmışsa, kopmuşsa bunları bitiştirmek, yapıştırmak çareydi. Sun'i bir yapıştırma, kopmanın, düşünsel buhranların, geri kalmanın mutlaka ilacı olacaktı.
Bitiştirme, yapıştırma çabaları tutmadı. İslam dünyası daha da parçalandı, imparatorluk da yıkıldı. Herkes başının çaresine bakmak zorunda kaldı. Osmanlı'ya yardım eden ülkeler, toplumlar yeni kurulan cumhuriyetten yeterli karşılık bulamayınca bağlar iyice koptu. Bir de buna Osmanlı'nın yenilgi halinden ve gerilemesinden dolayı sorunlarına çare bulamadığı halkların, Osmanlı ile olan savaşından kalan düşmanlık ve kin de eklenince ayrılık iyice belirginleşti.
İttihad-ı İslam, İslam ülkelerinin en azından birbirine yakınlaşmasını sağlayabilirdi. Ancak bu bile devletler arasında pek olmadı. Bu, ancak toplumlar arasında ortak dil, din ve değer paylaşımlarında hissedildi, hissediliyor. Aslında yakınlaşmanın sağlanması önemli ve gereklidir ama sonraki zoraki birliktelikler sorunludur.
İttihad-ı İslam'ın sağlanmasından daha önce İslam ülkelerinde maddi ve manevi geri kalma nedenleri masaya yatırılmalıydı. Düşüncede donuklaşma, İslami metinleri anlamada 1400 yıl önceki ortamın tahlilinin zorunluluğu, medeniyetin ilerlemesiyle sosyolojik olarak yeni çıkan kurumları nasıl şekillendirilebileceği düşünülmeliydi. Medeniyetler arası bilimsel alışverişler ilkelere dikkat edilerek önemsenmeli ve gereği yapılmalıydı. Değil İslam dünyasına tüm insanlığa büyük katkıları olabilecek İslam dünyasının yeniden imarı ve inşası neden yapılamadı? Bu sorunun cevabını verirken yaşanan hayal kırıklığını gidermek için hiç kimse geç kalmamıştır. Bunun üzerine kafa yormak İslamcıların siyasette hakim olduklarında ne yaptıklarını anlamak ve ne yapılması gerektiği üzerinde fikirler üretmek için önemlidir.
İttihad-ı İslam düşüncesinde başarısızlık yaşansa da İslamcılar bu düşünceyi gerçekleştirme niyet ve gayretlerini hiç kaybetmediler. Günümüzde de çeşitli legal ve illegal oluşumların ortaya çıkışındaki temel itici güç oldu bu yöneliş. Batıda NATO, AB vb. gibi yeni birlikteliklerin ortaya çıkması bu hayıflanmayı daha da arttırdı. Gücü eline geçiren, İslam dünyasını hatta kendi etrafında birleştirmeye çalıştı. Suudi Arabistan kendi anlayışı, İran kendi anlayışıyla birleştirmeye çalıştığı gibi Türkiye de son zamanlarda Neo Osmanlı'cılık hülyasına kapılarak bunu yapmaya çalıştı. Tabii ki illegal faaliyetler de bulunanlar da vardı. El-Kaide gibi oluşumlar da İslam dünyasının sömürülmesinin ve perişanlığının tek çözüm yolu olarak bu yolu gördü. Ele geçirdikleri yerlerde her iki ülkeyi birleştirecek yapılar oluşturdular. Irak ve Suriye'yi birleştirebilecek "Irak-Şam İslam devleti" gibi oluşumlar buna örnek gösterilebilir.
Bu yeni ittihad çalışmaları genellikle başarısız oldu. Artık herkes kendi kültürünü yaşamak istiyordu. Irk, kültür, dil gibi farklılıkları çok önemsemeyen ve ancak din bağıyla birlikteliği sağlayacak bu yapı insanın tabiatına da uymuyordu ve bu yüzden gerçekleşmiyordu. Gerçekleşmediği gibi bunun peşinde koşanlar uluslararası felaketlere zemin hazırlıyor, İslam dünyasının genç insanları, taze gücü birbirini eritmekle meşgul oluyordu. Ortada olan ırk asimilasyonu gibi sorunlara da şablonik yaklaşımlar yapılmasından dolayı inisiyatif İslamcıların elinden kayıp gidiyordu.
Günümüzde iç politik yoğunluğumuzdan dolayı unutulmaya bırakılan Suriye bu büyük felaketi bire bir yaşıyor. Dışarıdan bu polis devleti haline gelmiş ülkeye nizamat vermeye çalışanlar şimdi bir büyük felaketin ortasında ne yapacağını bilemez haldedir. Cenevre 2’nin de başarısızlıkla sonuçlanması üzerine yüz binlerce mazlum insan kaderine terk edilmişliği yaşamaktadır. Sadece insani yardımla giderilemeyecek, siyasi bir çözüm gereken bu hale dokunmaya yanaşan pek yok artık.
İslam dünyası sun'i birliktelikler yerine hastalığın asıl nedenini bulabilseydi bunlar yaşanmazdı. Daha batıyı taklit eden, düşünsel geriliğini fark edemeyen, bunu geliştirmek için adım atmayı düşünmeyen, üretmeyen, alabildiğine tüketen, taklit eden topluluklar zorla birleştirilse ne olur? İslamcılığı yeniden masaya yatırmak ve bu 20. yüzyılın büyük yankılar yapan ideolojisi üzerine tekrar düşünmemiz, revize etmemiz gerekir. Yeni bir ümit ışığı, somut bir kurtuluş ideolojisi olarak önemli katkılar sağlamış bu ideolojinin, " İslamcılık eşittir İslam" olmadığını bilen düşünürler tarafından tekrar tetkik edilmesi ve yeni uygulama hamleleri yapılması gerekiyor.
İslamcılık adına yapılan yanlışlar üzerine gelin serinkanlı düşünelim. Bunun Müslümanlara ve insanlığa büyük katkısı olacaktır. Yeni bir sıçramanın, değişimin yaşanacağı belli olan bu yeni yüzyılda kendini geliştiren, yenileyenlerin başarılı olma ihtimali çok yüksektir.