Ha bire "kandırıldık" diyorlar, ya kandırmışlarsa?
Yıllarca Fethullah Gülen'le beraber yürüdüler, ortaklık bozulunca "Kandırıldık" dediler, çözüm süreci yaptılar, süreç bozulunca "Kandırıldık" dediler, Rusya krizinde aynısını söylediler, velhasılı saymakla bitmez, her duruma bir kılıf bulundu ve bağlılar da inandı. Ya kandırdıkları? Kandırılma mevzusunu tartışmayacağım, asıl mesele kandırma sorunu.
Ak Parti iktidarının ilk yıllarında AB'ye girmek için büyük gayret sarf etti, bunu vesayetçi askerlerden kurtulmak için yaptığı demokratikleşme konusunda çok samimi olmadığı yıllar sonra ortaya çıktı. Gücü eline geçirdiğinde çok kişiyi hayal kırıklığına uğratacaktı. Dindar entelektüeller, sosyal demokrat olmasına rağmen ve camiasının büyük baskısına rağmen "Yetmez ama evet" diyenler, muhafazakar demokrat olup demokrasi bekleyenler, devlete son bir şans tanıdığı için Ak Partiye güvenen Kürtler, azınlıklar için demokrasi vaatlerine inananlar günün sonunda büyük hayal kırıklığına uğrayacaktı. Ak Parti yıllarca kendilerine vaatler etmiş, sonunda hoyrat bir tavırla onları ezip geçmişti. "Kandırıldık" söylemlerinin yoğunluğundan bu sorgunun yapılamadığını görüyoruz.
Kandıranlar nasıl oluyor da bu kadar pişkin? Nasıl oluyor da bu kadar rahat? Zira dev bir kutuplaştırma gayreti, fanatizm ağı var. Şu Ülker reklamı dolayısıyla demokrasi nöbetine koşanlar varken kandırmayı göstermeyip, "kandırıldık"ı anlatmak çok zor değil gerçi, ama öbür taraftan bu komplo komedisi bizim milletin ruh halinin hiç iyi olmadığını gösteriyor, bir doktor olarak bu hali hiç iyi görmüyorum, linç hastalığı çok vahim ve tedavisi zor derecedeyken toplumu kandırmak çok mu zor? Bir reklam filminden bu denli kurgusallaştırılmış anlamları çıkarmak, bir de bunu topluma önderlik eden kişilerin yapması fanatizmin, mantığı yok ettiğini ve daha büyük sorunların da kapıda olduğunu gösteriyor.
George Orwell'in başyapıtı, unutulmaz Stalinizm ve faşizm eleştirisi "Hayvan Çiftliği" kitabında çok önemli olaylar vardır, insana günümüzü hatırlatır. İktidarı eline geçiren önder domuz Napoleon tabii bir afet sonucu hayvanların çok uğraş vererek yapmaya çalıştığı yel değirmeninin yıkılmasını yanlış uygulamalarını eleştirdiği için "çiftlik haini" ilan ederek köpeklerine kaçırttığı rakip domuz Snowbol'un üzerine atar. Kaçan dış güç hain bu olayı tezgahlamıştır(!), aslında kaçanın nerede olduğu bile belli değildir, ancak önder domuzun bu uydurmasına kanmaya hazır onlarca hayvan vardır. "Muhayyel düşman" kavramını buradan almışlar zahir, her kurguya inanan insan çokluğu vehameti gösteriyor.
Ucuz kandırmalara aldanmayan, ilkesel olarak yaklaştığı halde kananlar asıl meselemiz. Kandırma meselesinin asıl problemi buradadır. Yıllarca iyi niyetiyle, demokrasi umuduyla Ak Parti'nin yanında yer alan farklı kesimler büyük ihanete uğramış durumda, kimse bunun sorgulamasını bile yapmıyor, şu yaygaracı, şamatacı ortamda. Buna en son örnek geçtiğimiz günlerde yaşandı. Murat Aksoy, Alevi bir düşünür olarak yıllarca camiasının baskısına rağmen Yeni Şafak'ta demokrasinin artması adına yazdı. İktidarın tüm yönelişlerini iyi niyetle yorumladı. Ama hükümetin demokrasiden sapmasını eleştirmeye başlayınca işten attılar, köşe yazarı olduğu gazete dolayısıyla "FETÖ" ilan ettiler. Murat Aksoy birçok insan hakları aktivizminde ortak çalışma yaptığımız demokrat bir Alevi idi, yaşam tarzı da böyle bir iddiaya uygunluk arz etmezdi, ama çuvala doldurulanlardan olunca kimse bu durumu sorgulayamadı. 7 aydır tutuklu yargılamanın sonunda Aksoy hakkında tahliye kararı çıkmışken, yakınları sevinç yaşarken tekrar gözaltı kararı, yargının yargısal kriterler dışında yönlendirmelere maruz kaldığını düşündürüyor. 7 aydır tahliye bekleyen tutuklu ve yakınlarına tahliye kararından sonra tekrar gözaltı, korkunç bir şey..!, hiç mi vicdanınız yok, Bu nasıl cezalandırma?.. 2 çocuk annesi eşinin dün cezaevi önünden attığı tweetleri okuyan her vicdan sahibi ağlar. İnsaf edin!..
Murat Aksoy'un uğradığı hayal kırıklığı büyük, kendisine bunu anlatması zor ama asıl zor olanı yıllarca gayret gösterdiğini mahallesine bir daha anlatabilme meselesi. "Kandırıldık" dene dene sonunda kandırdıklarına yaptıkları bu muamele, vicdanların kaldırabileceği bir yük değil, bu olay sadece bir örnek, binlercesi yazılabilir. Dindar entelektüeller, sosyal demokrat olmasına rağmen ve camiasının büyük baskısına rağmen "Yetmez ama evet" diyenler, muhafazakar demokrat olup demokrasi bekleyenler, devlete son bir şans tanıdığı için Ak Partiye güvenen Kürtler, azınlıklar için demokrasi vaatlerine inananlar hep gerçek kandırılanlar aslında. Kandıranların pişkin pişkin "kandırıldık" argümanını gayet rahat kullanmaları yok mu? Gerçekten toplum adına son derece hayal kırıklığı oluşturacak bir durum bu.
Kandırmanın bir başka kötülüğü ortak değerlere, paydalara olan inancın zayıflaması ki aslında en büyük kötülük bu. Yıllarca birbirine şüpheyle bakmış kesimlerin, güvenip yaklaştığı anda, en korunaksız bıraktığı yerinden hançerlenmesi kadar acı birşey var mıdır? Güven sarsan haller, tüm toplumu birbirinden uzaklaştırdığı gibi iyilleşmesi çok zor yaralar oluşturuyor.
Kandıranın kim ve ne olduğu farklı her kesim tarafından görülüyor. Ama akıl almaz iddialar birilerini hala kemik bir kitle olarak yerinde tutabiliyor. Gerçek kandırmayı göremeyenlere ne demeli? En vicdan sızlatıcı örneklerde bile tevil yeteneğini kullanabilenler, düşmanca argüman üretme becerisi gösterenlere birşey demek çok zor. Üzüntüm dar kafeslerinden kurtulamayan eski arkadaşlarıma, onlar ileride pişman olacaklar ve taraftar yaklaşımlarıyla çok vicdansızlığı görmediklerini anlayacaklar, inşaallah çok hata yapmadan bazı meseleleri görürler.