Mahallenin onurlu insanları ise bu gidişatı görür ve rahatsız olurlar. Güçleri olmasa da kabadayıya boyun eğmemek gerektiğini bilirler.
Toplum yakınlıkları olmasa da bir arada yaşayan insanların oluşturduğu bir topluluktur. Parmak izi farklılığı sayısında ayrı bireylerin bir arada adaletli yaşamı kolay değildir. İnsanların özelliği kendilerini merkeze koymalarıdır. En iyisini tatmak, en iyi yerde oturmak en güzel lezzetleri tatmak isterler. Bilmeleri gerekir ki birinin özgürlüğünün bittiği yer diğerinin hakkına tecavüz etme anıdır. Ancak bazen nefisleri ağır basar birbirlerinin hakkına tecavüz ederler. Anlaşmazlıkları çözme ile görevli hukuk insanlara müdahale eder, istedikleri gibi davranamayacaklarını belirtir. Ancak bir de mahalle kabadayılığı yapanlar, mafya babaları ve fedaileri vardır. Bunlar istedikleri gibi yaşamayı özler, hayata zorbalığın hakim olmasını isterler. Büyüklenirler, kendilerini müstağni görürler. Güç sahibi olmanın tüm kapıları açtığını vehmederler. Herkesi kendilerine boyun eğmeye zorlarlar. Güç sahibi olmak için her şeyi yapmaya hazırdırlar. İnsanları korkuturlar, ürkütürler, tehdit ederler ve iftira atarak geri adım attırmaya çalışırlar. Olduklarından fazla güçlü görünmek için her türlü korkutma, ürkütme, çekindirme yolunu kullanırlar. Kimse onlara bulaşmak istemez. Kenardan geçerler. Yoldan geçerken onun küfürlerini duymazdan gelirler. Olmadı, yollarını değiştirirler. Ancak böyle yaptıkça kabadayı daha da cesaret kazanır. Daha geniş bir çevreye hükmetmeye çalışır ve bunu yapar. Daha fazla adamı olur, güçlenir daha fazla kapısında nimetleneni olur. Ahlakı onun gibi olanlar ise onu gözlerinde büyütürler. Onun gibi olmak isterler. Onun metodlarının ne kadar kuvvetli, sonuç alıcı olduğunu konuşurlar. Ama ahlaki olup olmadığını sorgulamazlar.
Mahallenin onurlu insanları ise bu gidişatı görür ve rahatsız olurlar. Güçleri olmasa da kabadayıya boyun eğmemek gerektiğini bilirler. Onlar boyun eğmemeye çalışır. Ancak mahallenin çoğu tarafından bu tavır garip karşılanır. Onlar da dünyaya gücün egemen olduğunu düşündüklerinden ilkeli duruşları anlayamazlar. Kabadayı daha da pervasızlaşır, fütursuz fiiller işler. Kendisine karşı çıkanların kafasını kopartır. Alay, hakaret, iftira , şantaj, komplo kurmak sık kullandığı silahlarıdır. Hatta zaman zaman mahallenin muhtarı bile ona ses çıkarmamak gerektiğini düşünür. Kabadayıyı o da görmezden gelir hatta onu gideceği yere alıp götürür. Onun kendisine dokunmamasını, kendisinin tetikçisi olmasını önemser. Kendisinin yapamadığını, söyleyemediğini çıkarları doğrultusunda onun yapmasını sever. Onu hoş görür sırtını sıvazlar. Kabadayının hareketlerinden rahatsız olanlar bunu gördükçe “vardır bir hikmeti “der.
Kabadayıya derin kabadayılar da yardımcı olur zaman zaman. Kafaya taktığı kişileri itibarsızlaştırmaları için servisler yaparlar. Kabadayı bu servisleri memnuniyetle kabul eder ve gereğini yapar. Birisini hedefe oturtma ve canını alma ameliyesi başlar. Şok söylemlerle mahallede ahlaksızlık yapan birileri olduğunu, bunu bildiğini ve canına okuyacağını ilan eder. Kendisine servis edilen belgeleri bile anlamadan veya anlasa bile çarpıtmak için az akledenlere sunar. Tüm değerleri ayaklar altına almıştır. Rakibini kaba güç yolu ile alt etmek için her yol mübahtır. Belden aşağı vurmanın, ötekileştirmenin, hedef göstermenin en başarılı(!) örneklerini sergiler. Yalnız kalan kişi karşısında sözden anlayacağı bir kişi olduğunu sanır ama kabadayı ile her muhataplık daha kötü tezyif ve tahkir ile sonuçlanır. Bu sonucu gören diğerleri sıranın kendilerine geleceğini hiç düşünmez. Kabadayıya ilişmemek genel prensipdir.
Kabadayıya en çok karşı çıkması gerekenler ise onları ahlakın zirvesine çıkarmayı hedeflemiş bir dinin müntesipleridir. Bu dinin mensuplarının batıda yüzyıllardır yaşanan insan hakları mücadelesi ile gelinen erdemli nokta açısından avantajları vardır aslında. Zaten bu din zalime boyun eğmemeyi, mazlumdan yana olmayı öğütlemektedir. Ancak pratiğe baktığınız zaman “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”, “her koyun kendi bacağından asılır” gibi menfaat esaslı insani öğütlerin öncelendiğini görürsünüz. Mahallenin hocaları, kabadayının hakkından en çok gelme ihtimali olanlardır. Ancak en sessiz kalanlar yine onlar olur.
Kabadayılığa karşı bunca sessizliğin olduğu bir ortamda aslında yapılması gereken direkt olarak kabadayıya karşı ortak bir toplumsal tavırdır. Gelin kabadayılara da iyilik edelim. Onları normal bir birey haline getirelim. Ona onun metoduyla karşı koymayalım. Onlara bu yolun yol olmadığını hatırlatalım. Meşru dairedeki mücadeleden geri adım atmayalım. Toplumun normal bir bireyi olmasının ona bir şey kaybettirmeyeceğini söyleyelim. Kin, nefret ve şiddet üzerinden giderse toplumda kendisi gibi insanların artacağını söyleyelim. Hangi kabadayılık hakkaniyet açısından olumlu bir iş yapmış, soralım. Ama güç kazancı açısından ona sormayalım. Kabadayılık yapan zalimler güçlü olabilmiştir, hükümran olabilmiştir. Ama onlar yine kaybetmiştir. Tarih ve insanlık vicdanı onları ortaya çıkartmış ve affetmemiştir.