Haftalardır sürmekte olan Ukrayna krizinde Putin, Donetsk ve Luhansk Cumhuriyetlerini tanıdı, Rus birliklerinin de barış koruma göreviyle bu bölgelere girmelerine cevaz veren bir karar imzaladı.
Rusya, krizi, NATO’nun genişlemesine ve Rusya’yı tehdit etmesine dayandırmakta. Bu boyutu da var ama olay bu değil.
O günkü ismiyle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dünyanın iki süper gücünden biriyken, soğuk savaş sonrasında Rusya Federasyonu olarak sıradan ülkeler saflarına dahil oldu.
O dönemi rencide edici bulduğu ve sindiremediği verdiği birçok beyanatta görülebilen Putin liderliğindeki Rusya yeni bir jeo-politik oluşturma ve Sovyetler Birliği'ni veya Çarlık Rusyası'nı günün koşullarına göre ihya etme peşinde.
SSCB’nin parçasıyken 1990’dan sonra bağımsızlığını almış olarak uluslararası camiaya katılan ülkelerde yaşamaya devam eden Rus azınlıklar, Rusya’nın bu amaç doğrultusunda kullandığı en önemli araç.
Çarlık Rusyası topraklarını genişlettikçe o bölgelerin halkları bazen toptan bazen büyük sayılarda başka yerlere göçtüler. Yerlerine Ruslar iskan edildi. SSCB döneminde de özellikle Stalin zamanında zorunlu göç uygulandı. (Kırım Tatarları, Çerkezler, Ahıskalılar bu gelişmelerden en çok nasibini alan ve en acı çeken toplulukların başında gelir). Birkaç yüzyıl devam eden bu uygulamalar sonucunda bugünkü Rus azınlıklara karşılık gelen demografik değişiklikler gerçekleşti.
Günümüzde en çok Ukrayna, Kazakistan, Baltık Cumhuriyetleri ve Moldova’da Rus azınlıklar mevcut. Etnik Ruslar daha çok, yaşadıkları ülkelerin Rusya sınırına yakın bölgelerinde yerleşikler.
Rusya, yakın çevresi (near abroad) olarak nitelediği bölgeyi kendi stratejik gereksinimlerine göre şekillendiriyor ve yönetiyor.
Transdinyester, Abhazya, Güney Osetya, Kırım ve son olarak Donetsk ve Luhansk bu çevrenin Rusya tarafından şekillendirilmesinin somut örnekleridir. Yöntemler de benzer. Doğrudan veya dolaylı askeri müdahaleden sonra referandum yapılıyor, bağımsızlık veya ilhak kararı alınıyor, Rusya da kabul ediyor. Diğer yakın çevre ülkelerinde de Rusya farklı yöntemlerle şekillendirme yapıyor. Rus askerleri zaten yıllardan bu yana Ermenistan’dalar. Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü olarak Kazakistan’a girdiler ve görev tamamlandıktan sonra çıktılar. Karabağ savaşından sonra Dağlık Karabağ’a da ayak bastılar.
Soğuk Savaş sonrasında özellikle son 10 yıldır ABD ve Batı, Rusya karşısında zemin kaybetti.
Obama’dan itibaren ABD dünyadaki olaylara müdahil olma iştahını kaybetti ve içe döndü. ABD’nin başta Irak, Suriye ve Afganistan’daki uygulamaları olmak üzere pek çok politikası sonucunda güvenilirlik ve inandırıcılık sorunları ortaya çıktı.
Avrupa Birliği sınırlı beceriye ve çokça hırsa sahip liderlerin baş olmaya çalıştığı , istediği konuma bir türlü kavuşamayan bir örgüt.
NATO halen dünyanın en güçlü askeri örgütü, ama bu meseleler oraya da bir şekilde sirayet ediyor.
Rusya’nın böyle zorlukları yok. Üstelik, herkesin gözü önünde yaşanan bir olayın yaşanmadığını söyleyebilecek kadar pişkin bir devlet ve diplomasi geleneğine sahip olmanın avantajlarını kullanıyorlar.
Dışişleri Bakanlığı tarafından hemen yapılan yazılı açıklamada, Rusya’nın kararının Ukrayna’nın siyasi birliği, toprak bütünlüğü ve egemenliğinin ihlali olduğu ve reddedildiği vurgulanıyor, ilgili taraflara sağduyu ve uluslararası hukuka riayet çağrısı yapılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu açıklama temelinde beyanatta bulundu.
Türkiye 2014’de de Kırım’da yapılan referandumu gayri meşru olarak nitelemiş ve oluşacak fiili durumun ülkemiz açısından hukuki geçerlilik taşımayacağını ve tanınmayacağını açıklanmıştı.
Bunlar, Türkiye’nin konuya ilişkin resmi politikasını kayda geçiren açıklamalardır. Uygulamada ise farklılıklar ve nüanslar olabilir.
Türkiye bir taraftan Ukrayna ile Rusya, diğer taraftan Rusya ile Batı arasında kalabilecek bir konumdadır.
Bazı yönleriyle Batı’ya duyulan tepkiden, bazı yönleriyle Rusya’ya mecburiyetten, Rusya’yla çok yakınlaştık.
Ukrayna’yla da özellikle son dönemlerde stratejik müttefiklik düzeyinde bir ilişki tesis edildi ve muhtelif alanlarda işbirliğine gidildi.
Mevcut krizde, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana olmaktan başka bir seçenek düşünülemez. Ancak bu tutumun ne şekilde arkasında durulacağı ve sahaya nasıl yansıtılacağı hassas bir konudur.
Türkiye resmi tutumunu hakkıyla yansıttığı takdirde Rusya’yla ilişkiler gerilecektir. Bunun da Suriye sahasından turizme, enerji tedarikinden domates ihracatına kadar birçok alanda yansımaları olabilecektir.
Diğer türlü de, Batı’yla yeni sıkıntılar ortaya çıkabilecektir. Mesela Türkiye’ye zaten iyi gözle bakmayan ABD Kongresi gibi çevreler, aleyhimize kullanabilecekleri bir bahaneye daha sahip olmuş olacaklardır.
Türkiye’nin ekonomik meseleleri son dönemde çok arttı ve seçim öncesi Türkiyesi'nin belki de en önemli sorunu haline geldi. İktidar yeni politikalar açıklayıp bu meselenin en yakın zamanda sona erdirileceği vaatlerini ileri sürerken yaşanan kriz, bu anlamda, kötü zamanda gelmiştir. (Bu krizin olumsuz yansımalarının, vaat edilen ekonomik iyileşmede yaşanabilecek olumsuz gelişmeler için bir mazeret olarak kullanılabileceği de düşünülebilir tabi). 2021’de Türkiye’ye en çok turist gönderen ülkeler arasında Rusya’nın birinci (4.4 milyon), Ukrayna’nın üçüncü (2 milyon) sırada olması dahi, iki ülke arasındaki krizin Türkiye açısından ortaya çıkardığı hassas durumu ortaya koyması bakımından kayda değerdir.Rusya’ya yönelik yaptırım uygulaması bir diğer sıkıntılı konudur. Yıllar içinde, yaptırım uygulanan ülkelere olan coğrafi yakınlığı dolayısıyla Türkiye, kendisinin tarafı olmadığı krizler dolayısıyla uygulanan tek taraflı yaptırımlardan hep etkilenmiştir. Bu defa da aynı şanssızlık yaşanabilir.Türkiye Karadeniz’e giriş-çıkışı tutmaktadır, NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahiptir, kriz bölgesine komşudur, hem Rusya hem Ukrayna’yla ilişkileri iyidir. Bu özellikleriyle ve krizden en çok etkilenecek ülkelerden biri olması sebebiyle, krizin bir an önce sona erdirilmesini ve bu amaca hizmet edebilecekse rol üstlenmeyi arzu etmesi tabidir. Türkiye bu krizde bir rol oynamaya arzulu olduğunu en üst düzeyde açıklamıştır. Rusya ile Ukrayna arasında başarılı sonuç verebilecek bir arabuluculuğun, son dönemde mümkün olan her ülkeyle arayı düzeltme politikasını taçlandıracağı da düşünülmüştür sanırım.Hal böyleyken, Batı kampının başını çeken ABD’nin başkanı Biden’ın, birçok ülkedeki karşıtıyla ve uluslararası kuruluş başkanıyla görüşmesine mukabil, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la hiç temas kurmamış olması dikkat çekicidir. Türkiye-ABD ilişkileri açısından düşündürücüdür.Türkiye bu krizde, en azından bugün itibarıyla, arzulu olmasına mukabil etkili bir aktör olarak durmuyor.
Rusya, 2011’de başlayan Suriye krizini fırsata çevirdi ve bu ülkeye yerleşti. Başta Hmeymim ve Tartus olmak üzere askeri üslerini oluşturdu. Güvenlik yapılanması başta olmak üzere devlet kuruluşlarına ve görünebilir gelecek için Suriye’ye yerleşti.Rusya’yı Suriye’de tek oyun kurucu olarak nitelemek yanlış olur ama başta gelen söz sahibi ülke olarak düşünebiliriz.Rusya’nın Ukrayna krizinde izlediği politika ve Batı’ya karşı tutumu, son dönemde “savaşı kazandım, hiç bir şey yapmak zorunda değilim” havasına giren Esad’ı daha da cesaretlendirecektir. Rusya yanında durdukça başına bir iş gelemeyeceğine inanmış bir Esad, daha da fütursuz ve tavizsiz bir tutum benimseyecektir.Rusya’nın uluslararası ilişkilerde başvurduğu yöntemlerden biri karşıt kampta karışıklık çıkartmak, var olan anlaşmazlıkları daha da derinleştirmektir. Türkiye’ye S-400 satışıyla bunu yapabilmiştir.Müttefikleri Türkiye’yi Suriye’de desteksiz bırakmışlardır. İdlib’de askerlerimizin şehit olduğu saldırı sonrasında dahi gelen destek, beklenen desteğin çok altında kalmıştır. Batı kampından ülkelerin, müttefiklerin bu bu gibi tutumları Rusya’yı cesaretlendirmekte, caydırıcılığı ve dolayısıyla güvenliği aşındırmaktadır.
Putin’in dünyada bomba etkisi yapan kararı Çin’de yapılan Kış Olimpiyatları'nın sona ermesinden sonraya getirildi. Putin’in Çin’e jesti olsa gerek. Konu hakkında Çin’den gelen tek açıklama, Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün BM Şartına da atıf yaparak, ülkelerin güvenlik kaygılarına saygı duyulması gerektiğini söylemesiydi.Batılı ülkelerin açıklamaya başladıkları yaptırımlar aslında maruz bırakılana olduğu gibi, uygulayana da zarar verebilecek bir mekanizma. Yaptırımların başarısı, Batılı ülkelerin bu uygulamaya katılmaya ne kadar istekli olduklarına, ne kadar sürdürebileceklerine, Rusya’nın da dayanma gücüne, yaptırımların getireceği olumsuzlukları başka kaynaklardan ne ölçüde telafi edebileceğine bağlı.
Yaptırımlar kapsamında, finans sektörü ve enerji alanındaki uygulamalar ve karşılıklı hamleler herkesi olumsuz etkileyecek, daha henüz Covid etkisinden çıkmaya çabalayan dünya ekonomisine bir darbe daha vuracaktır.Ukrayna krizinin Karadeniz güvenliğinin ve Montrö Anlaşması’nın öneminin çok daha iyi anlaşılmasına vesile teşkil etmesi umulur. Bu kadar hassas anlaşmaların başka konulara malzeme yapılması halinde uğranabilecek zararlar göz ardı edilmemeli, Montrö Anlaşması'nı tartışmaya açılmasına fırsat vermeden, lafzına ve ruhuna uygun bir şekilde uygulanması temel öncelik olmalıdır.Savaş çıkması bence hala uzak bir ihtimal. Ukrayna’da savaş, Biden’in söylediği gibi üçüncü dünya savaşına yol açabilir. (Ukrayna Devlet Başkanı da savaş çıkmayacağı görüşünde, hatta kategorik bir şekilde bu görüşünü dile getirdi). Öte yandan, Rus azınlığın kontrolündeki Donetsk ve Luhansk’ı ele geçirmek ile 40 milyonun üzerinde Ukraynalının yaşadığı bir ülkeyi işgal etmek çok farklı olacaktır. Böyle bir hamle, Rusya’nın kendisini de tüketir.Rusya’nın uygulamaları ortada ve günahı çok, bu konuda hiç tereddüt yok. Öte yandan, Ukrayna’nın da işlerin bu noktaya gelmesinde kabahati yok mu, ABD ve batı da cesaret verip yolda bırakma huyundan ne zaman vazgeçecek diye düşünmeden de edemiyor insan.Uluslararası ilişkilerde ve özellikle bu gibi kriz durumlarında perde arkası (backchannel) temaslar çok önemlidir. Krizler, çözülecekleri varsa, genellikle bu temaslarda çözülür. Ukrayna krizinde de bu tür temaslar yapıldığı kuşkusuz. Yaşananlara bakınca bu temaslarda neler konuşulmuş olabileceğine dair muhtelif senaryolar üretilebilir.Herhalükarda, bu kriz ve Rusya ile Batı arasındaki gerginlik daha epey bir süre gündemde kalmaya devam edecek. Türkiye de gelişmelerden olumsuz etkilenecek ülkelerden biri olacak. Bu etkinin mümkün olan asgari düzeyde kalmasını ve krizde bir ileri aşamaya geçilmemesini, diplomasiyle çözüm bulunmasını temenni edelim.