Son zamanlarda CHP için iki saçma ve yapay kavram icad edildi: “Yenilikçiler” ve “ulusalcılar.” Bu anlamsız kavramlar üzerinden CHP’yi bölme operasyonu sürüyor. Sadece AKP’nin çıkarına hizmet eden, Türkiye’deki dinci sivil diktatörlüğün ve ekonomik sömürü düzeninin devamına hizmet eden bu operasyonu, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan siyasiler, medya üyeleri ve akademisyenler yürütüyor.
Doğrusu bazı CHP’li siyasetçiler de, bilinçli veya bilinçsiz bir biçimde, bu oyunun bir parçası haline geliyorlar ve söz konusu operasyonu yürütenlere, uygun bir zemin hazırlıyorlar. Bu nedenle, CHP’nin bölünmesinden orgazmik mutluluk duyacak olan siyasileri, medya üyelerini ve akademisyenleri tek başına sorumlu tutmak ve suçlamak da doğru olmaz.
CHP’li olsun veya olmasın, neredeyse herkesin atladığı çok yaşamsal ve önemli bir konu var ki, o da şudur: Bir partinin kurumsal kimliğini belirleyen ana unsur, o partinin Kurultay tarafından kabul edilmiş programıdır. CHP Programı da, Kurultay delegelerinin onayı ile kabul edilmiştir. İster Milletvekili olsun, ister Parti Meclisi Üyesi olsun, ister Merkez Yürütme Kurulu Üyesi olsun, ister İl ve İlçe Başkanı olsun, ister Genel Başkan Yardımcısı olsun, ister Genel Başkan olsun, kimse CHP Programı’nın üzerinde değildir ve kimse bu programdaki ilkelerle çelişen sözler kullanamaz. Bir kişi CHP’ye üye olurken, CHP’nin kurumsal kimliğini belirleyen CHP Programı’ndaki temel ilkeleri kabul ederek üye olur. Tüzüğe göre bu ilkelere aykırı politikalar üretenler hakkında da disiplin cezası uygulanır.
Üyeler, Program Kurultayı’nda Program’ı değiştirmek için önerilerde bulunabilirler, ancak Program, Kurultay tarafından onaylandıktan sonra, Program Kurultayı gündemde yokken, Program’daki temel ilkelere aykırı söylemlerde bulunamazlar.
CHP dışındaki siyasiler, medya üyeleri ve akademisyenler de CHP hakkında yargıda bulunurken ve yorum yaparken, CHP’nin kurumsal kimliğini temsil eden programıyla, bazı CHP’li siyasetçilerin söylemlerini ayırt etmelidirler. Bu kişiler bu ayrımı inatla yapmıyorlarsa bunun iki nedeni vardır: Cehalet ve/veya kötü niyet.
CHP Programı’nda “Ulusalcı” diye bir kavram var mı? Yok! CHP Programı’nda “Kemalist” diye bir kavram var mı? Yok! CHP Programı’nda “Yenilikçi” diye bir kavram var mı? Yok! CHP’de “Türkçü” veya “Kürtçü” diye bir kavram var mı? Yok! Pekiyi bu kavramlar nasıl oluyor da CHP’nin gündemine giriyor?
Çünkü partiyi zorla bir yerlere çekiştirmeye çalışan bir sürü insan var! Bunların bazıları cahil, bazıları kötü niyetli, bazıları hem cahil hem kötü niyetli!
CHP’nin geçirdiği tarihsel süreç ortada. Kurucusu ve yöneticisi olduğum www.sosyaldemokratchp.org sitesinden bir alıntıyla özetlemeye çalışayım:
“Cumhuriyet Halk Partisi, 1920’li ve 1930’lu yıllarda, kurucusu ve ilk Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde, genelde demokrasinin ve özelde sosyal demokrasinin altyapısını oluşturan devrimlere imza atmış, din ve devlet işlerinin ayrılmasını, eğitim, hukuk ve idari yapılanma alanlarının din kurallarından arındırılmasını sağlamış, dinin siyasetteki etkisini kırmış, hilafeti ve saltanatlığı kaldırmış, laiklik ilkesini Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden birisi haline getirmiş, kadınlara seçme ve seçilme hakkı getirmiş, kadınların örtünme zorunluluğunu kaldırmış, kadınların eğitim ve çalışma yaşamında yer almalarını sağlamış, okuma yazma oranının artmasını sağlamış, bilim, felsefe ve sanat alanlarında açılımların gerçekleşmesini ve modern üniversitelerin kurulmasını sağlamış, hem temel hem de gelişmiş eğitim alanlarında radikal reformlara imza atmış, özel sektörün oluşumunu teşvik etmekle birlikte, güçlü bir kamu sektörü yaratmış, elitist, emperyalist ve teokratik bir imparatorluğu, halkçı, barışçı ve laik bir cumhuriyete dönüştürmüş, Türkiye’nin ileri uygarlık yolundaki ilk adımlarını atmasını sağlamıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi daha sonra, Genel Başkan İsmet İnönü öncülüğünde, partinin devrimci ruhunu yaşatmaya devam etmiş, 1946 yılında çok partili parlamenter sisteme geçilmesini sağlamış, 1959 yılında Kurultay’da kabul ettiği ‘İlk Hedefler Beyannamesi’ ile temel hak ve özgürlüklerin, düşünce ve basın özgürlüğünün, örgütlenme özgürlüğünün, sosyal, sendikal ve ekonomik hakların güvence altına alınması doğrultusunda önemli adımlar atmış, bu ilkeler Türkiye’nin en demokratik anayasası olarak kabul edilen 1961 Anayasası’na yansımış, 1965 yılında da İnönü CHP’nin “ortanın solunda” durduğunu açıklamıştır.
1970’li yıllarda Cumhuriyet Halk Partisi, Bülent Ecevit’in öncülüğünde, ‘ortanın solu’ kavramını demokratik sol ve sosyal demokrat ilkeler ve politikalar bağlamında somut bir hale getirmiş, devrimci ruhunu bu dönemde de sürdürmüş, eşitlik, özgürlük, dayanışma, üretim, paylaşım ve emek eksenli bir politika ortaya atmış, sosyal ve ekonomik adaletin sağlanmasını, mevcut düzenin değiştirilerek adil bir düzene geçilmesini, emeğin karşılığının alınmasını, sömürünün ortadan kalkmasını temel bir hedef olarak ortaya koymuştur. Söz konusu ilkeler ve buna uygun politikalar partinin 1976 Kurultayı’nda Parti Programı’na konmuş, CHP aynı yıl, dünyanın en büyük küresel sol örgütlenmesi olan Sosyalist Enternasyonel’e üye olmuştur. CHP halen bu örgütün Türkiye’deki tek üyesidir.”
CHP’nin 1994 Program Kurultayı’nda da, 2008 Program Kurultayı’nda da bu temel ilkeler yer almaya devam etmiştir. 2008 Program Kurultayı’nda ayrıntılarda eleştirilmesi gereken bazı önemli aksaklıklar ortaya çıkmıştır, ancak temel ilkeler korunmuştur. Tek cümleyle özetlemek gerekirse, 1976 Programı’na, 1994 Programı’na ve halen geçerli olan 2008 Programı’na göre CHP, ilk Genel Başkan Mustafa Kemal’in öncülüğünde gerçekleşen ilerici devrimlere sahip çıkan, daha sonra bu devrim sürecini sosyal demokrat ve demokratik sol ilkelerle tamamlayan bir siyasi partidir.
Sosyal demokrat ve demokratik sol ilkelerle birlikte, onlarca yıldır CHP’nin programlarında yer alan Halkçılık, Devrimcilik, Laiklik, Cumhuriyetçilik ve Devletçilik ilkeleri de, sosyal demokrasi ile çelişen değil, sosyal demokrasi ile bağdaşan ilkelerdir.
CHP Programı’nda yer alan ve en fazla tartışma konusu haline gelen Milliyetçilik ilkesi ise, Program’da da açıkça görüleceği gibi, vatanseverlik duygusuna ve vatandaşlık kavramına indirgenmiş, etnik kimliğe dayalı ırkçı ve ayırımcı anlayışları tamamıyla dışlamıştır. Burada, bir yandan, yurttaşlık kavramı bağlamında etnik kimlikleri aşan ulusal bir kimlikten, bir yandan da, farklı etnik kimliklerin korunmasından söz edilmektedir. (Bu arada “ulusalcılık” ile “milliyetçilik” sözcüklerini eş anlamlı sanan Türkçe özürlü şaşkınlara da bir sözümüz var: “ulusalcılık” terimi “milliyetçilik” teriminin değil, “millicilik” teriminin öz Türkçe’ye çevrilmiş halidir; CHP Programı’nda da “millicilik” ve “ulusalcılık” diye bir terim yer almamaktadır).
Milliyetçilik CHP’de hiçbir zaman bir fetişizm konusu olmamıştır. Atatürk ve İnönü dönemlerinde dahi bu böyle olmamıştır. Eğer milliyetçilik CHP’de bir fetişizm haline gelmiş olsaydı, altı ok olmazdı, tek ok olurdu, onun da adı “Milliyetçilik” olurdu! Eğer milliyetçilik CHP’de bir fetişizm haline gelmiş olsaydı, Mustafa Kemal Atatürk’ün ve İsmet İnönü’nün kurduğu siyasi partinin adı Cumhuriyet Halk Partisi olmazdı, Milliyetçi Halk Partisi olurdu veya Milliyetçi Hareket Partisi olurdu! Eğer milliyetçilik CHP’de bir fetişizm haline gelmiş olsaydı, Mustafa Kemal Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” biçiminde bir yazı ve söz ortaya atmazdı!
Milliyetçilik ile birlikte, Halkçılık, Devrimcilik, Laiklik, Cumhuriyetçilik ve Devletçilik ilkeleri de varken, sadece Milliyetçilik ilkesini cımbızla çekmek, onu da, ilkenin anlamını çarpıtarak yapmak, kime hizmet etmektedir?!
CHP’de milliyetçilik fetişizmi yok, ama CHP’yi milliyetçilik ilkesine indirgeme fetişizmi var!
CHP Programı gizli saklı bir belge değil. Bilgisayarın bir tuşuna basılarak, www.chp.org.tr adresinden ulaşılabilecek bir Program. Ancak anlaşılan, partinin tabanından doğan ve yüz yıllık bir mücadelenin eseri olan bu programı, CHP’de yapay bölünmeler yaratmaya çalışan siyasiler, medya üyeleri, akademisyenler ve onlara uygun zemin hazırlayan CHP’liler okumak zahmetine katlanmıyorlar!
Çünkü onların vakti çok kıymetli, çünkü onlar her şeyi çok iyi biliyorlar! Çünkü onlar, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan garibanlar! Çünkü onlar, diplomalı ama yarım akıllı insanlar!
Tamamıyla aptal olan kişiden korkmamak gerekir. Onun zaten söyleyecek fazla bir sözü bile olmaz.
Yarım akıllılardan korkacaksınız her zaman!