Heykel yıkan, tiyatro kapatan “Başbakan”, yazarı, bilim adamını, gazeteciyi, siyasetçiyi, sivil toplum örgütü liderini, askeri hapishaneye tıkan “Başbakan”, vatandaşın dindarlığına veya dinsizliğine karışan, dindar gençlik yetiştireceğini açıklayan, zorunlu standart ilköğretim eğitimini 8 yıldan 4 yıla indiren, İmam Hatip Ortaokulu’nu yeniden açarak din temelli eğitim sistemini yeniden kuran “Başbakan”, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini oluşturan bayramlara müdahale eden “Başbakan”, şimdi de, kadının üreme ve ürememe koşullarına ve haklarına burnunu sokarak, kendisinin bir Başbakan değil, bir padişah olduğunu, bir diktatör olduğunu yeniden kanıtladı.
Üstelik bunu da, “Kürtaj cinayettir. Ben kürtaja karşıyım. Kürtaj yasası değişecek” diyerek yaptı. Hemen arkasından da “Sağlık Bakanı”, kürtaja yeni düzenlemeler getirmek için çalışmalara başlayacaklarını, kürtajın yasaklanabileceğini veya kürtaja yeni sınırlamalar getirilebileceğini açıkladı.
Bu durumda, “Başbakan”a göre, kürtaj “cinayet” ise, kürtaj yaptıran kadınlar da “katil” oluyor! Yani aramızda milyonlarca “kadın katil” geziyor! Yakında bu “kadın katiller” de tutuklanır ve hapishaneye atılırsa kimse şaşırmasın!
“Başbakan”, aile planlaması ve doğum kontrol sistemini geliştireceğine, kürtajı “cinayet”, kürtaj yapan kadını da imalı olarak “katil” ilan etti!
Tecavüze uğrayan kadın, kürtaj olursa “katil” olacak!
Ensest kurbanı kadın, kürtaj olursa “katil” olacak!
Çocuğu sakat doğacak olan kadın, kürtaj olursa “katil” olacak!
Spiral taktıracak parası bile olmayan kadın, kürtaj olursa “katil” olacak!
Prezervatif patlarsa veya spiral çalışmazsa, kürtaj olan kadın “katil” olacak!
Ekonomik koşulları elvermediği için çocuk doğuramayacak ve çocuğa bakamayacak olan kadın, kürtaj olursa “katil” olacak!
Ruhsal koşulları elvermediği için çocuk doğuramayacak ve çocuğa bakamayacak olan kadın, kürtaj olursa “katil” olacak!
Çocuğunu babasız büyütmek istemediği için kürtaj olan kadın “katil” olacak!
Kürtaj yasaklanırsa veya kürtaj olma sınırı 4-6 haftaya inerse ne olacak? Kürtaj yer altına, “merdiven altına” inecek ve bunun geçerli olduğu tüm ülkelerde olduğu gibi, bu sefer kürtajdan dolayı kadın ölümleri artacak! Yani asıl katil o zaman ortaya çıkacak, “kadın katiller” yerine, kadın katilleri ortaya çıkacak!
Örneğin bu sınır 4-6 haftaya inerse ne olacak? Regl düzensizlikleri olduğu için hamile olduğunu zamanında farketmeyen bazı kadınlar, süreyi geçirdikleri için “merdiven altına” inecekler! “Katil” olmamak için, menapoza kadar haftada bir rutin gebelik testi yaptırmak veya regl durumunu düzene sokmak için tıbbi olanaklar yetmiyorsa, dua ederek veya kurşun döktürerek regl sistemini düzene sokmak da bir “seçenek” tabii ki!
Kürtajın iyi bir şey olduğunu herhalde kimse savunamaz. O zaten aşikar bir şey. Bacakları, kolları, kafası, gövdesi, sinir sistemi oluşmaya başlamış, kalp atışları başlamış bir canlıyı, bir embriyoyu yok etmek, elbette büyük bir trajedidir. Ancak çocuğun doğmasıyla birlikte oluşacak daha büyük trajedileri önlemek için insan bazen, daha küçük trajedileri tercih etmek zorunda kalabilir. Bu yaşamın kötü ve acı yönlerinden bir tanesidir. Eğer bu evreni ve yaşamı ve insanı Tanrı yarattıysa, (ki bu da felsefede bir tartışma konusudur), bunun neden böyle olduğunu da yine Tanrı’ya sormak gerekir.
Hiçbir kadın, güle oynaya kürtaj yaptırmaz. Kürtaj bir kadın için zaten oldukça ağır bir travmadır ve kürtaj yaptıran da mecbur kaldığı için bunu yaptırmaktadır. “Başbakan”ın kalkıp bir de bu kadınları imalı olarak “katil” ilan etmesi, onlara hakaret etmesi anlamına gelir.
Kürtaj yaptırmak zorunda kalmış olan milyonlarca kadın bugün örgütlense ve ellerindeki kürtaj belgesiyle “Başbakan”a hakaret davası açsa, “Başbakan” bu nedenle mahkum bile olabilir, iş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gidebilir.
“2-3 aylık cenin bir insan mıdır, değil midir?” tartışması da bu aşamada anlamsız. Sonuçta bu, insanın nasıl tanımlandığı ile ilişkili bir konudur ve bu tanım da görelidir. Evrende tek bir insan tanımı yoktur; bilimde de yoktur, felsefede de yoktur. Kürtajın yasal olduğu dönemde ceninin bir bilinci var mı yok mu, bilinci yoksa insan sayılır mı sayılmaz mı, cenin bir birey midir değil midir, ceninin hakkı diye bir şey var mı yok mu, bunlar sonu olmayan tartışmalardır. Bu, “tohum ağaç mıdır, değil midir?” gibi bir tartışmadır. Tohum bir ağaç veya bir çeşit ağaç olarak tanımlansa da tanımlanmasa da, sonuçta tohum sulandığı takdirde, uygun toprakta ve iklimde bulunduğu takdirde, ağaca dönüşecektir. Yani tohum, en azından potansiyel bir ağaçtır, cenin de, hatta zigot da, hatta tek başına sperm ve tek başına yumurta da, potansiyel bir insandır. (Türkiye’de bir gün mastürbasyon da yasaklanırsa kimse şaşırmasın!)
Kürtaj hiçbir zaman ideal bir çözüm olamaz. Kürtaj, kötü çözümlerin içinde, koşula ve bağlama göre, en iyi ihtimalle, kötülerin iyisi bir çözüm olabilir ancak. Mesele, ceninin insan olup olmadığı, birey olup olmadığı, bilincinin olup olmadığı, haklarının olup olmadığı, kürtajın cinayet olup olmadığı, kürtaj yapanın katil olup olmadığı değildir. Mesele, zorunluluk durumlarında, daha büyük acıları önlemek için, daha küçük acılardan yana tercih kullanmak hakkının olması, doğduktan sonra çok büyük acı çekecek olan bir insanın, bu acılarına erken bir aşamada son verip vermemek hakkının olmasıdır.
Dini gerekçelerle kürtaja karşı olan zaten bunu uygulamaz. Bunun için bir yasağa veya bir sınırlamaya gerek yok ki! Din dışı gerekçelerle veya dini gerekçelerle kürtajı belli koşul ve bağlamda uygulamak isteyenlerin hukuki ve tıbbi haklarını “Başbakan” neden ve nasıl gasp eder?!
“Başbakan”, çok açık bir biçimde, tamamıyla din temeli üzerinden bir tıp anlayışını halka dayatmakta, yine despotça bir tavır sergilemektedir. “Başbakan”, siyasete, hukuka, eğitime, idari yapılanmaya dini soktuğu gibi, sonunda tıp bilimine de dini sokmuştur. “Başbakan” çok açık bir biçimde, tescilli bir laiklik düşmanıdır!
Bakalım vatandaşlar, bu anti-laik padişaha ve diktatöre daha ne kadar dayanacaklar?!