Başbakan kamuflajı altındaki Padişah Recep Tayyip Erdoğan şimdi de televizyon dizilerine müdahale etti. Heykel yıkan, tiyatro kapatan, yazarları zindana atan, içkiye, kürtaja ve kadınların kaç çocuk doğurması gerektiğine dair fetva veren, dindar gençlik yetiştirmeyi siyasal hedef haline getiren “Post-Modern Padişah” Erdoğan, şimdi de, televizyonda yayınlanan “Muhteşem Yüzyıl” adlı diziye müdahale etti.
“Muhteşem Yüzyıl” tarihsel olaylardan esinlenerek ortaya konmuş bir kurgu. Zaten jenerikte yazılı olarak bu vurgulanmış. Okuma yazması olan herkes bunu anlar. Yani bu bir belgesel olmadığı gibi, tarihsel olayları birebir aktaran bir televizyon filmi ve dizisi de değil. Tarih sadece bir esin kaynağı.
Dizi, 15. ve 16. Yüzyılda yaşamış olan ve “Muhteşem Süleyman” olarak da bilinen, Osmanlı İmparatorluğu Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın yaşamı etrafında dönen olayları esin kaynağı olarak almış. Başrolde de Kanuni Sultan Süleyman’ı ve onun eşlerinden birisi olan Hürrem Sultan’ı canlandıran kişiler oynuyor. Dizi de ağırlıklı olarak, Süleyman’ın özel yaşamı ve kadınlarla olan ilişkileri etrafında dönüyor.
21. Yüzyıl Padişahı Erdoğan ise, “Biz Kanuni Sultan Süleyman’ı, biz ecdadımızı böyle bilmezdik. Biz onu at sırtında yıllarca seferlerde olan birisi olarak bilirdik” diyerek, miting meydanında, halkın önünde, dizinin yapımcılarını, yönetmenini, senaristini kınadı, bu diziyi yayınlayan kanal yöneticilerini ve sahiplerini uyardı. “Post-Modern Padişah” Erdoğan bununla da yetinmedi, yargıyı göreve çağırdı, AKP savcılarının ve yargıçlarının devreye girmesini istedi!
Yargı bu işe nasıl müdahale edecek, onu anlamak için gerçekten ya çok zeki ya da çok aptal olmak lazım! Kanuni Sultan Süleyman artık yaşamadığına göre, TV kanalındaki ve yapımdaki ilgili kişiler hakkındaki davayı kim açacak, neye dayanarak açacak ? Kanuni ölmeden önce, bilmediğimiz birilerine bir vekaletname mi bıraktı acaba, “Ben öldükten sonra yasal haklarımı savunmaya, maddi-manevi tazminat davası açmaya vs….” diye?! Sonuçta Süleyman aynı zamanda bir hukukçu, Osmanlı’ya hukuk alanında yaptığı katkılarla da biliniyor, “Kanuni” adını da buradan alıyor; belki çok ileri görüşlü olduğu için bunu da düşünmüş olabilir!
Yoksa Erdoğan, “Atatürk’ü Koruma Kanunu” gibi, “Kanuni Sultan Süleyman’ı Koruma Kanunu” mu çıkartacak veya yapacağı Anayasa değişikliğiyle, Türkiye Cumhuriyeti’ni Osmanlı İmparatorluğu’nun bir Sancağı haline mi dönüştürecek?!
Ayrıca, Osmanlı İmparatorluğu padişahlarını sürekli “ecdat” olarak nitelendirmek de ayrı bir komedi! “Ecdat” sözcüğü “geçmiş zamandaki büyükler ve atalar” anlamına gelir. Osmanlı padişahlarını “ecdat” olarak nitelendirmek de, AKP, MHP ve BBP tabanının tipik bir huyudur. Türk-İslam sentezi temelli Neo-Osmanlıcı olan bu kanat, Türkiye Cumhuriyeti’nden çok Osmanlı İmparatorluğu’na sahip çıkar ve Osmanlı padişahlarını kendi ataları sayar.
Sanki padişahları ataları sayanlarla padişah sülalesi arasında bir akrabalık ve kan bağı var! Osmanlı hanedanının hayatta olan akrabaları böyle bir şey söylese bu anlaşılır bir şey olur da, Erdoğan’a, Bahçeli’ye, Destici’ye ve onlarla birlikte hareket eden milyonlarca kişiye ne oluyor?! Eğer Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi kimliğine sahip çıkmak amacıyla bu söyleniyorsa, “ecdat” neden sadece padişahlara indirgeniyor?! Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Köroğlu, Dadaloğlu, Karacaoğlan, Şeyh Bedrettin de Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşamış, o dönemin Anadolu kültüründe çok önemli yere sahip, hatta padişahlardan çok daha değerli ve ileri görüşlü kişiler değiller miydi? Osmanlı İmparatorluğu kurulmadan önce yaşamış olan Hacı Bektaşi Veli, Nasreddin Hoca ve Mevlana Celaleddin Rumi de Anadolu kültürünün önde gelen ustaları ve padişahlardan çok daha değerli ve ileri görüşlü kişiler değiller miydi? Geçmişi madem bu kadar çok seviyorlar, en azından padişahlar kadar onlara neden sahip çıkmıyorlar, onları neden “ecdat” olarak algılamıyorlar?! Halkçı olduğunu söyleyenler, Osmanlı’nın saraylı elitist padişahlarına sahip çıktıkları kadar, Osmanlı’nın halkçı ozanlarına ve şairlerine neden sahip çıkmıyorlar?!
Yanıtını elbette çok iyi biliyoruz! Bunun yanıtını anlamak için, bu halk ozanlarını ve şairlerini okuyup anlamak yeter!
Muhteşem olmak için ne olmak gerekiyor? Muhteşem olmak için ne yapmak gerekiyor? Erdoğan’ın iddia ettiği gibi at sırtında fetih yapmak, toprak işgal etmek mi gerekiyor? Yoksa “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde de gördüğümüz gibi, kadın koleksiyonunu azami ölçüde genişletmek mi gerekiyor?
Alın birisini, vurun ötekine! Ne Erdoğan’ın elle tutulur bir yanı var, ne de “Muhteşem Yüzyıl” dizisini yapanların!
Dizi, Süleyman’ın etrafında uydu gibi dönüp birbirini kıskanan, birbirine entrika yapan kadınlar topluluğundan oluşuyor. Bir çeşit, huysuz kadınlar hamamı gibi bir şey! Dizide yıllardır en çok rastlanan şey, kıskanç kadınların yüz ifadeleri. Bu artık dizinin o kadar ana teması haline gelmiş ki, bir kadının yüzündeki kıskançlık ifadesi sahnesi, bir aksiyon filminin en kilit çatışma sahnesine dönüşmüş durumda. Örneğin “Muhteşem Yüzyıl”da kıskanç bir kadının yüz ifadesi sahnesi, bir “James Bond” filminde Bond’un “kötü adamı” yenme sahnesiyle eş değerde ve eş önemde; veya bir savaş filminde Amerikalıların Nazileri yendiği çatışma sahnesiyle eş değerde ve eş önemde. Üstelik kıskanç kadın ifadesi artık dizinin rutini olmuş, ama bu rutinden Türkiye halkının önemli bir kesimi hala bıkmamış!
Pekiyi, Kanuni Sultan Süleyman neden muhteşem, 16. Yüzyıl’da Osmanlı İmparatorluğu neden muhteşem?
Reyting dizicileri, kadınlar, “Post-Modern Padişah” Erdoğan ve at sırtında fetih konuları bir yana, muhteşem olan bir şey var mı, yok mu, bunu anlamak için önce Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı’da neler olmuş ona bakalım, ondan sonra da aynı dönemde Avrupa’da neler olmuş, ona bakalım:
1-Kanuni Sultan Süleyman, 46 yıl ile (1520-1566), Osmanlı İmparatorluğu padişahlık tahtında en uzun süre kalmış kişidir.
2-Kanuni Sultan Süleyman, Osmanlı İmparatorluğu topraklarını en fazla genişletmiş, en fazla fetih yapmış, daha doğrusu en fazla toprak işgal etmiş padişahtır. Tahta geçtiğinde yaklaşık 6.5 milyon kilometre kare olan Osmanlı İmparatorluğu yüzölçümü, Süleyman ile birlikte yaklaşık 15 milyon kilometre kareye ulaşmıştır. Sırplara, Macarlara, Yunanlılara, Araplara ait toprakların büyük çoğunluğu Süleyman döneminde işgal edilmiştir.
3-Kanuni Sultan Süleyman, iktidar mücadeleleri çerçevesinde, iki öz oğlunu, Şehzade Mustafa’yı ve Şehzade Beyazıd’ı boğdurarak öldürtmüştür.
4-Kanuni Sultan Süleyman, en yakın dostlarından birisi ve Vezir’i olan Pargalı İbrahim Paşa’yı, yine iktidar kaygılarıyla öldürtmüştür.
5-Kanuni Sultan Süleyman Osmanlı döneminin ve denizcilik tarihinin en önemli denizcilerinden ve haritacılarından birisi olan Piri Reis’i, kendi çıkarttığı fermanla öldürtmüştür, Piri Reis’in kellesini uçurmuştur.
6-Anadolu tarihinin en önemli ozanlarından ve Alevi topluluğunun en önemli simgelerinden birisi olan Pir Sultan Abdal, bazı tarihçilere göre, Kanuni Sultan Süleyman döneminde idam edilmiştir.
7-Anadolu’daki Alevi topluluk için ölüm fermanları çıkartan, “Kızılbaşların canları, malları helaldir; onlarla savaşırken ölmek şehitliğin en yücesidir” diyen, bazı Anadolu halk ozanlarının ve şairlerinin eserlerini “küfür” olarak nitelendiren Şeyhülislam Mehmet Ebussuud Efendi, Kanuni Sultan Süleyman’ın en yakın çalışma arkadaşlarından ve en yakın destekçilerinden birisi olmuştur.
8-Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer dönemlerinde de olduğu gibi, Kanuni Sultan Süleyman döneminde de, felsefe ve bilim adına hiçbir ciddi çalışma yapılmamıştır, bu dönemde, felsefe tarihinin ve bilim tarihinin akışını değiştirecek bir kişi bile çıkmamıştır.
Bunlar bir padişahı ve bir yüzyılı muhteşem kılan şeyler midir?!
Elbette bu padişahın ve bu dönemin bazı olumlu yönleri de vardır: Örneğin, Kanuni Sultan Süleyman’ın şair olması ve edebiyata değer vermesi, Osmanlı İmparatorluğu’na bir hukuk sistemi kazandırmaya çalışması, Mimar Sinan gibi çok önemli bir mimarın, Fuzuli ve Baki gibi çok önemli edebiyatçıların bu dönemde ortaya çıkmaları ve Padişah tarafından desteklenmeleri, dönemin artıları arasında yer alır.
Ancak bütün bunlar, aynı yüzyılda Avrupa’da olup bitenlerle karşılaştırıldığında, o şahsa ve o döneme “muhteşem” sıfatının yapıştırılması için yeterli değildir. Osmanlı İmparatorluğu’nun kendi lokal ölçütleri ve standartları bağlamında, Süleyman ve dönemi bazıları tarafından “muhteşem” olarak adlandırılabilir, ancak global bir bakış açısıyla, Kanuni Sultan Süleyman’ın ve döneminin muhteşem olduğu sonucuna varılamaz. Bu nedenle hem “Muhteşem Yüzyıl” dizisini yapanlar, hem de “Post-Modern Padişah” Erdoğan, büyük bir yanılgı içerisindedir.
Neden mi?
Bunu anlamak için Avrupa tarihine bakmak yeterlidir.
Kanuni Sultan Süleyman’ın yaşadığı 15. ve 16. Yüzyılda Avrupa’da neler olmuştur?
1-Avrupa’da Rönesans ve Hümanizm süreci yaşanmıştır. Sanatta, özellikle edebiyat, heykel ve resim alanlarında, devrim niteliğinde büyük atılımlar gerçekleşmiştir. Leonardo da Vinci, Boticelli, Michelangelo, Rafael, Shakespeare, Cervantes gibi büyük ustalar bu dönemde ortaya çıkmışlardır.
2-Doğa bilimlerinde insanlık tarihinin en büyük devrimleri gerçekleşmiştir. Kopernik’in ve Galileo’nun astronomi, fizik ve matematik alanındaki çalışmaları bilim tarihinin akışını değiştirmiştir.
3-Nicolo Machiavelli sayesinde, siyaset biliminde Orta Çağ’dan çıkış başlamış, din temelli bir siyaset anlayışının terk edilmesi sürecine geçilmiştir.
4-Filozof Francis Bacon, bilgi ve gerçeklik kavramını teolojik bağlamdan çıkartmış, bilgiyi bilimle ilişkilendirerek, doğa yasalarının bilgisine sadece gözlem ve deney yöntemiyle ulaşılabileceği tezini ortaya atmış ve bu düşünceleri içeren kitaplarını yayınlamıştır.
5-Johannes Guttenberg modern matbaayı icat etmiş; böylece okuma yazma oranı artmış, birçok eser, daha fazla insan tarafından okunabilir ve ulaşılabilir hale gelmiştir.
6-Kristof Kolomb okyanusları aşarak Amerika kıtasını keşfetmiş, Avrupalıların Amerika kıtasındaki açılım süreci başlamıştır.
7-Teolog Martin Luther ve John Calvin, dinde reform hareketini başlatmış, Tanrı ile birey arasındaki tüm kurumların ve kişilerin ortadan kalkması gerektiğini savunmuş, yeryüzünde Tanrı adına kimsenin kimseyi yönetemeyeceğini, bunun dinin gereği olduğu tezini ortaya atmıştır.
8-Özel mülkiyetin ve sınıflı toplumun ortadan kaldırılması tezini ortaya atan Thomas More, kuşkucu akıl yürütmeleriyle bilinen Michel de Montaigne, dinci yobazlıktan arınmış hümanist bir eğitim ve siyaset sistemini savunan Erasmus ve François Rabelais gibi düşünürlerin eserleri yayınlanmıştır.
15. ve 16. Yüzyıldaki tüm bu gelişmeler, daha sonraki yüzyıllarda Avrupa’da ve dünyada devrimci gelişmelerin sürmesine yol açmış, Rene Descartes, John Locke, Gottfried Leibniz, Baruch Spinoza, George Berkeley, David Hume, Jean-Jacques Rousseau, Immanuel Kant, Georg Hegel, Karl Marx, Friedrich Nietzsche gibi büyük filozoflar, Johannes Kepler, Isaac Newton gibi büyük bilim adamları ortaya çıkmış, monarşiye, feodalizme ve teokrasiye karşı, 1776’da Amerika’da, 1789’da Fransa’da ve daha sonra tüm Avrupa’da ve dünyada devrimci süreçler başlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu tarihinde ise, hiçbir yüzyılda, bu çapta gelişmeler yaşanmamıştır. Kanuni Sultan Süleyman da dahil olmak üzere, Osmanlı padişahları, sarayda, haremde ve at sırtında uyumaya devam etmişlerdir. Bu nedenle Kanuni Sultan Süleyman muhteşem değil, küçük dünyasında debelenen zavallı bir insandır.
Süleyman ve diğer Osmanlı padişahları uygarlık tarihine, insanlık tarihine nasıl bir katkı vermişlerdir? Onları muhteşem kılan nedir? Bol bol toprak işgal ederek, (Neo-Osmanlıcası: bol bol fetih yaparak) ve/veya sarayda, haremde bol bol gönül eğlendirerek mi muhteşem olunuyor?!
Evet, 15. ve 16. yüzyıllar muhteşem yüzyıllardır, ancak şöyle bir ayrıntı var ki, bunlar Osmanlı topraklarında değil, Avrupa’da muhteşem yüzyıllardır. Osmanlı İmparatorluğu’nda değil, Osmanlı’nın binlerce kilometre uzağındaki topraklarda muhteşem işler olmuştur.
Türkiye’deki reyting dizicileri ve “Post-Modern Padişah” Erdoğan ise, aynen Kanuni Sultan Süleyman gibi, yolunu şaşırmış olanlardır.