Tıp literatüründe "savaş" yerine "çatışma" kelimesi kullanılmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü de çatışma olgusunu "karmaşık olağan dışı durumlar" başlığı altında irdelemektedir. O nedenle bir hekim ya da sağlık çalışanı, adı ne olursa olsun savaşa – çatışmaya neden olacak her duruma aynı gözlükle bakar.
Çünkü sağlık çalışanlarının tek ölçüsü insan yaşamıdır.
Bu nedenle her sabah, nasıl olur da bugün bir insanın acısını dindirmeye katkı sunabilirim diyerek başlar güne. Hiçbir hekim öldürmek için çıkarmaz bistürisini kılıfından. Hiçbir sağlık çalışanı öldürmek için insanın damarına tek bir damla ilaç zerketmez. Yemin etmiştir çünkü yaşatmak için, ölümleri geciktirmek için. Olamıyorsa da ölümü acısız ve katlanılabilir kılmak için...
Hal böyle olunca umurunda değildir devletlerin büyük hesapları. Kişi olarak fikriyatı ne olursa olsun "hayatın gerçeği bu" diyerek çatışmaları onaylamaz. Çatışanların birisinin yanında saf tutmaz.
Çünkü o bilir ki "savaşa neden, insan ilişkileri değil, eşya ilişkileridir".
Ve kendisi, eşyanın değil insanın yanında saf tutmuştur.
Devlet bürokrasisi ne derse desin UNICEF'in ifade ettiği gibi "savaş masraflı bir iştir". Hem de atılan binlerce ton "akıllı bomba"nın fiyatları çok pahalı olduğu için değil.
Aksine "savaş insanların ruhundan, en savunmasız durumdaki yurttaşlardan, yani çocuklardan çalarak bir ulusu yoksullaştırdığı" için pahalıdır.
Yurttaşlar arasında, ülke ve halklar arasında geleceğe uzanan düşmanlıklar, kin ve nefret tohumları ektiği için pahalı bir iştir.
Çocukların ve annelerin düşlerini kirlettiği, ağaçlar altında söylenecek sevda sözlerini yok ettiği için pahalı bir iştir.
Öte yandan dünya genelinde savaş ve çatışmaların, yoksulluk nedeniyle sağlık hizmetleri yeterince gelişmemiş dünya ülkelerinde arttığı bilinmektedir. Daha önemlisi ekranlardan söylenen yalanlara inat tarihsel süreçte çatışmalardaki sivil ölümler giderek artmıştır. Gerçekten de onsekiz ve ondokuzuncu yüzyılda yaşanan savaşlarda sivil ölümler toplam ölümlerin yaklaşık yarısıyken, 1980'lerin sonunda bu oran yüzde 90'lara ulaşmıştır.
Çünkü savaş, televizyon ekranlarında izlenen bir atari oyunu değildir. Hava araçlarının "akıllı bombaları" sadece savaşa meşruiyet sağlamaya çalışan bir illüzyondur.
Savaş ve çatışma hastalık ve ölümdür.
Ama beklenenin aksine savaşın ölümcül sonuçları doğrudan etkilerden ziyade çatışmalar nedeniyle gelişen yoksulluğa, su ve içecek yokluğuna, göçe, strese, ortamda biriken ağır metallere, aksayan – duran sağlık hizmetlerine, ulaşım ve iletişimin kesilmesine, barınma olanaklarının yitirilmesine ve alt yapının tahribi nedeniyle gelişen salgın hastalıklara bağlı olarak ikincil gelişir.
Oysa ekranlar sadece anlık çatışma haberleri ve anlık yaşanan ölümleri verirler. Sonrası ise hekimlerin ve sağlık çalışanlarının tanıklığına kalır. Ama medya bu tanıklığa kördür. Halbuki çatışmalara bağlı ölümlerin sadece yüzde 5'i uçak, tank ve tüfeklerden çıkan bomba, top ve kurşunlara bağlıdır. Yüzde 95'i ise sessizce gerçekleşir bir hekimin gözleri önünde...
Bir insanın ellerinizin arasında ölmesi nedir bilir misiniz?
Bir çocuğun, bir sevgilinin nefes almaz oluşu, kalbinin artık atmaması nedir bilir misiniz?
Yok yere ölmesin diye onlarca insanın o beden üzerinde kendilerinden geçercesine çırpınışı nedir bilir misiniz?
İlaçların çaresiz kalışı, elektroşokla sarsılan bedenin an gelip sarsılmaz oluşu nedir bilir misiniz?
Üç adım ötede yakınlarının gözlerinizin içine bakışına, o bakışların sizi delip geçmesine ve sizin ağzınızdan çıkacak tek bir sözcüğü umutla beklemelerine muhatap olmak nedir bilir misiniz?
Heyhat; çatışma – savaş zamanlarında ekranlarda hep bilmeyenler konuşur...
Oysa barış ve hatta barış olmadan bile yaşanan çatışmasızlık hali, memleketimin bir yanında yaşandığı gibi çocukların kavruk kalmamasıdır. Boylarının uzamasıdır. Bebeklerin ölmemesidir. Çocukların tam aşılanmasıdır. Hayattır, yaşamdır, umuttur.
Ama en çok Yannis Ritsos'un dediği gibi sokaktaki ani fren sesinin yüreği korkuyla ürpertmemesidir.
Ve dahası hasbelkader bencileyin olduğu gibi, hekim olduğun için, tüm korkularına rağmen bu dünyada insan kalmaya çalıştığın için, aynaya baktığında gördüğün insandan utanmamak, gözlerini ondan kaçırmamak için, yarın oğlun sorduğunda ona yanıt verebilmek için, "Savaşa Hayır" dediğin için terörist sayılmamak ve kapının sabaha karşı kırılmamasıdır.
NOT: Bu yazı Cumhuriyet Pazar'ın 27 Ocak 2018 tarihli sayısında yayımlanmıştı. Ne acı ki tek bir satırına dahi dokunmadan 13 Ekim 2019 tarihinde T24 Haftalık'ta yeniden yayımlanıyor. Türkiye gibi gündemin çok hızlı değiştiği bir ülkede yazının güncelliğini 37 haftadır koruması yeterince ürkütücü değil mi?