Cuma günü İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in yapacağı önemli açıklamayı beklerken 22 Şubat 2022'den beri izlemekte olduğumuz Altılı Masa dizisinin nasıl devam edeceğini merak ediyordum. Altılı Masa'nın bir gün önceki toplantısında Masa'nın Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusunda gene mutabakat sağlanamamış, Meral Akşener partisinin yetkili kuruluna danışmadan karar veremeyeceğini belirterek bir gün süre istemişti.
Birçok kimse gibi ben de Meral Akşener'in yapacağı açıklamada net bir çıkış yaparak İyi Parti'nin Masa'dan ayrılacağını ilan etmesini beklemiyordum. Kendi söylediklerini inkâr etmeden bunu yapması olanaksızdı. Bu noktaya nasıl gelindiğini anlatmadan önce Altılı Masa fikrinin nasıl doğduğunu ve nasıl geliştiğini özetlemek istiyorum.
Dünya görüşleri ve siyaset tarzları farklı olan altı siyasi partinin 20 yıldan beri ülkeyi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi'nin(AKP) iktidarına son vermek amacıyla kurduğu Altılı Masa ülkenin gidişatından memnun olmayan çoğu kimse gibi benim de ilgimi çekmişti. Cumhuriyet'in 100. yılında Türkiye'nin geleceğine farklı bir damga vurmak için bir araya geldiklerini beyan eden altı liderin çalışmaları dikkatle izlendi.
Bu yılın Ocak ayı sonunda açıklanan Mutabakat Metni ile masayı oluşturan partilerin iktidara gelince neler yapacakları da ayrıntılı biçimde ortaya konmuş oldu. Seçim tarihi yaklaşırken bir türlü açıklığa kavuşmayan konu ise Altılı Masa'nın Cumhurbaşkanlığı seçiminde hangi adayı desteleyeceği idi. Bu konuda bir mutabakat sağlanmasını engelleyen partinin İyi Parti olduğu anlaşılıyordu ama partinin masadaki temsilsi Meral Akşener "Altılı Masa'dan en son kalkan ben olurum" diyerek bu konuyu kapatıyordu.
Bu arada Türkiye benzeri görülmemiş bir deprem felaketiyle karşılaşmış, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidardaki AKP ciddi itibar kaybına uğramıştı. Protesto eylemleri birbirini izliyordu. Seçime iki ay kala muhalefeti temsil eden Altılı Masa'nın şansını büyük ölçüde artıracak bir tablo ortaya çıkmıştı. Bu büyük fırsatın doğduğu ortamda Altılı Masa'nın dağılması Erdoğan ve AKP için büyük bir müjde olurdu. Bu nedenle Türkiye'yi 'tek adam' rejiminden kurtarıp parlementer sisteme geri dönüşü hedeflediğini ilan etmiş olan Altılı Masa'nın gelinen bu kritik noktada bu fırsatı değerlendirmek mümkünken dağılmasını düşünmek bile zordu.
Meral Akşener Cuma günü tarihi bir konuşma yapmak üzere çıktı kürsüye. Müthiş bir gerilim içinde olduğunu etrafa gülücükler dağıtarak gizlemeye çalışıyor, müthiş bir özgüven içinde kendi dışında herkesi suçluyordu. Defalarca "masadan son kalkan ben olurum" dediğini tamamen unutmuş gibiydi.
Söylediklerinin hiçbiri inandırıcı değildi ve asıl yanıtlanması gereken sorulardan hiçbirine cevap vermiyordu. Bunların başında ise şu soru geliyordu: Türkiye'de genel seçimin 2023 yılının ilkbaharında yapılacağı belliyken ve 2022'nin Şubat ayında kurulan Altılı Masa'nın öncelikli hedefi Erdoğan - AKP iktidarına son vermek iken tam da bu hedefe en çok yaklaşıldığı noktada Sayın Akşener'in masayı devirmeye karar vermesi öncelikle kime hizmet ediyordu? Bu konuşma sonrasında AKP'nin kapılarının kendisine açık olduğunun alenen açıklanması neyi gösteriyordu? Zordaki Erdoğan'ın derdine şifa olacak siyasetçi, ihtirası sınırsız olan Akşener miydi acaba? Sayın Bahçeli'nin aksadığı noktada Akşener ve İyi Parti mi girecekti devreye?
Bu oyunda başrolü Meral Akşener'in oynaması belki senaryo icabıydı ama Altılı Masa'daki diğer beş parti liderinin bunun 2023'te yapılacak kritik bir seçim öncesinde muhalefeti Altılı Masa'ya kilitleyerek pasifize etmek için tasarlanmış bir senaryo olabileceğini 2022'nin Şubat ayında düşünmeleri gerekmez miydi? Meral Akşener'in siyasi kariyerine bir göz atmak yeterli değil miydi bu kuşkuyu duymak için? Akşener'in yol boyuna ortaya koyduğu tavrın sonunda buraya varacağını tahmin etmek mümkün değil miydi?
Bu sorular yeterince sorulmadığı için Altılı Masa'da oturan herkesin bugün bu noktaya gelinmesinde sorumluluğu var bence. Altılı Masa'nın seçime iki ay kala devrilmesi ve bunun dışında bir senaryonun şu ana kadar yazılmamış olması da Türkiye'nin 'tek adam' rejimini devirecek bir seçim sonucu hayal etmesini zorlaştırıyor.
Osman Ulagay kimdir?Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi. İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu.1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü.2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı. Kitapları - Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi- 24 Ocak Deneyimi Üzerine- Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?- Özal'ı Aşmak İçin- Enflasyonu Aşmak İçin- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet- Aklınla Uçur Beni - Küreselleşme Korkusu- Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü - Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku- Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı- AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak - Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap- Dünya Trump'a mı Kalacak? |