Bu yazının başlığını düşünürken birden Ayten Alpman'ın belleğimde iz bırakmış olan "Bir başkadır benim memleketim" şarkısı geldi aklıma, şarkının melodisini mırıldanmaya başladım. Bu yazıda amacım okura bir nostalji turu yaptırmak değil, kendine özgü nitelikler taşıyan iş dünyamızın bugünün ortamında yaptığı değerlendirmelerle ve sergilediği davranışlarla ilgili bazı saptamalar yapmak.
Dünya gazetesinin 2022'nin son çeyreğine girilirken Türkiye'nin 46 ilinde 304 iş insanıyla görüşerek gerçekleştirdiği Anadolu'nun Nabzı anketinin sonuçları, iş dünyasının Türkiye ekonomisindeki gelişmeleri nasıl değerlendirdiği konusunda bir fikir veriyor bize.
Anadolu'nun Nabzı anketini yanıtlayanların yüzde 43.4'ü Türkiye ekonomisinin yılın son çeyreğine, "siparişlerin azalma eğiliminde olduğu bir ortamda girdiğini" belirtiyor. "Sizce Türkiye ekonomisinde çözülmesi gereken en önemli sorunlar hangileri?" sorusuna verilen cevaplar ise şöyle sıralanıyor.
Bu cevaplar faizleri düşürüp enflasyona gaz vererek hızlı büyüme hevesinin Türkiye ekonomisine ne kadar büyük zarar verdiğinin nihayet algılandığını gösteriyor. Ankete katılanların yüzde 83'e yakın bölümünün enflasyonu açık arayla baş sorun olarak görmesi çok önemli. Ankete katılanların enflasyondan sonra sıraladığı diğer önemli sorunlar da zaten enflasyonu azdırma pahasına hızlı büyüme takıntısının doğurduğu sorunlar. Enflasyon tırmanırken yapılması gerekenin tam tersini yaparak TC Merkez Bankası'nı faiz düşürmeye zorluyorsunuz, paranız değer kaybediyor, enflasyon tırmanmaya devam ettikçe iş dünyasının işletme sermayesi ihtiyacı artıyor ve kredi faizi tırmanıyor. Türk Lirası'ndaki çöküşü durdurmak için icat edilen Kur Korumalı Mevduat uygulaması da devletin faiz yükünü yeni rekorlara tırmandırıyor. Neresinden bakarsanız bakın inatla izlenen politikalar Türkiye ekonomisini derin bir çıkmaza doğru sürüklüyor, firmaları ve bankaları kuralları her gün değişen bir oyuna katılmaya zorluyor.
Türkiye ekonomisini dışarıdan izleyenler de bu durumun farkında, bu nedenle Türkiye'nin finans piyasalarındaki kredi notu yerlerde sürünüyor ve ihtiyacımız olan kalıcı dış kaynağı bulmakta zorlanıyoruz. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda rekorlar kırılıyor ama borsada yabancı yatırımcı kalmamış gibi.
Bu noktada ister istemez şu soru akla geliyor: Ekonomimiz azgın enflasyonla bir çıkmaza doğru sürüklenirken ve dış dünya da bunu böyle değerlendirirken, iş dünyamız neden daha etkili bir tepki vermiyor bu gidişe ve durumu idare etmeye çalışıyor?
Örneğin Dünya'nın anketine cevap verenlerin yüzde 83'ü enflasyonu açık farkla en önemli sorun olarak gördüğünü bildirmiş ama iş dünyasını temsil eden kuruluşlar içinde, enflasyonun en önemli sorun olduğunu vurgulayan ve acil politika değişikliği öneren kuruluş var mı? Sanayi ve ticaret odalarının ve en başta TOBB'un bu konuda ses getiren bir girişimi var mı? TÜSİAD dışında böyle bir çıkış yapan oldu mu?
Bu soruya cevap ararken iş dünyamızın düşünce ve davranış tarzına daha dikkatli bakmamız gerekiyor. Dünya'nın Anadolu'nun Nabzı anketinin bazı bulguları dikkat çekici bu bakımdan. Örneğin "2022 yılının üçüncü çeyreğinde 2021'in üçüncü çeyreğine göre şirketim büyüdü", diyenlerin oranı yüzde 47, "küçüldü" diyenlerin oranı yüzde 25, "aynı kaldı" diyenlerin oranı yüzde 28. Yani bizim "çıkmaz" diye nitelediğimiz ortamda şirketlerini büyütmeyi başaranların oranı yüzde 50'ye yaklaşıyor. "Bu yılın son çeyreğinde yatırım yapacak mısınız?" sorusuna cevap verenlerin yüzde 47'si de "Evet yapacağım" cevabını veriyor.
Bu cevaplara bakarak bizim iş dünyamızda, ekonomimizdeki gidişattan hâlâ memnun olan ve izlenen politikaların sürmesini isteyen bir kesimin de bulunduğunu düşünebiliriz. Ekonomimize yön verenlerin de Türkiye'nin seçime gittiği bir dönemde bu kesimden de cesaret alarak sonuçta bütçeyi daha da bozacak ve enflasyonu daha da azdıracak bir ulufe dağıtımına gitmesi beklenebilir. Muhalefetin ne yapacağı ise merak konusu olmaya devam ediyor.