Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini belirleyecek olan 14 Mayıs seçimiyle ilgili o kadar farklı söylentiler dolaşıyor ki etrafta bunlara takılmadan sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için ciddi bir çaba harcamak gerekiyor. Ben bu yazıda, seçimin kaderini belirleyebilecek olan bir konuya, Türkiye ekonomisindeki tabloya odaklanmak istiyorum.
Ancak bu konuya odaklanmadan önce değinmek istediğim önemli bir nokta var. Türkiye'yi 20 yıldır yönetmekte olan AK Parti(AKP) iktidarını sandıkta yenip iktidara gelerek Türkiye Cumhuriyeti'ni yaşatma hedefine odaklanan Millet İttifakı'nı oluşturan siyasi partilerin mensuplarının, İttifak içinde sorun yaratacak beyan ve davranışlardan özenle kaçınması gerekiyor. İktidarın trolleri dört gözle bekliyor bu tür çıkışları.
Millet İttifakı'nın seçimden zaferle çıkması halinde kutlama yapmaya bile vakti olmayacak. Yeni iktidar, depremin yarattığı devasa sorunların yanı sıra, Türkiye'yi derin bir çıkmaza sürükleyen 'Tek Adam' iktidarının ekonomide bıraktığı muazzam enkazla da baş etmek zorunda kalacak.
Seçim rüşveti dağıtarak enflasyonu azdıran ve bütçeyi rezil eden AKP'nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçimleri kaybetmesi halinde yeni iktidarın yararlanabileceği olumlu faktör ise dış dünyanın ve uluslararası finans çevrelerinin bu iktidar değişimini olumlu karşılaması olabilir. Türkiye ekonomisini 2017'den itibaren izlenen maceracı politikalarla göz göre göre derin bir çıkmaza sürükleyen 'Tek Adam' yönetiminin iktidardan uzaklaşması, görevi devralacak yeni ekonomi yönetimine önemli bir fırsat penceresi açabilir.
Unutmayalım ki AKP'yi iktidara getiren 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde dış piyasalarda adı sanı bilinmeyen bir parti olan AKP'nin Ali Babacan'ı Londra'ya ve New York'a göndererek finans dünyasıyla kurduğu ilişkiler AKP'nin dış piyasalarda olumlu bir izlenim yaratmasını kolaylaştırmıştı.
Ali Babacan şimdi Millet İttifakı'nı kuran partilerden birinin genel başkanı. AKP'nin ilk iktidar döneminde ekonomi yönetiminde bulunan ve Türkiye'nin 2004 yılı sonunda 34 yıldan beri ilk kez tek haneli enflasyonu yakalamasında önemli rol oynayan Ali Babacan'ın seçim sonucunda bir iktidar değişimi yaşanması halinde kurulacak ekonomi yönetiminde de önemli bir rol oynaması bekleniyor.
Hemen belirteyim ki kendisiyle geçen hafta yaptığım görüşmede ne ben açtım bu konuyu ne de Ali Bey değindi bu konuya. Yalnızca bir noktayı vurguladı Ali Bey, Türkiye'deki bürokrasiye çok güvendiğini, bir iktidar değişiminden sonra doğru politikaların uygulanması halinde Türkiye ekonomisinin çok kısa sürede çıkmazdan çıkabileceğini ve dış dünyadan ciddi boyutta kaynak çekerek sağlıklı büyüme yoluna girebileceğini söyledi.
Geçen hafta Bloomberg'in internet sitesinde, İyi Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Bilge Yılmaz'ın Erdoğan'ın seçimi kaybetmesi halinde "Türkiye ekonomisinde yeni bir devrim yaparak ekonominin yeni çarı olacağını" ileri süren bir haber başlığıyla karşılaşınca biraz şaşırdım doğrusu. Bloomberg'e yaptığı açıklamada Erdoğan yönetiminin mali sisteme yaptığı günlük müdahalelerle Türkiye ekonomisini kaosun eşiğine getirdiğini belirten Bilge Yılmaz ülkenin bir ödemeler dengesi krizine sürüklenme riskinin arttığına dikkat çekiyor ve ülkeyi bu noktaya getiren zihniyetin yıkılması gerektiğini vurguluyordu bu haberde.
Bloomberg'de yayımlanan bu haberden yola çıkan T24 yazarı Cansu Çamlıbel'in Bilge Yılmaz'la yaptığı, T24'te yayımlanan ilginç söyleşi ise Yılmaz'ın Türkiye'de süregelen hazırlık çalışmaları konusunda ayrıntılı bilgi sahibi olmamızı sağladı ve Bloomberg'in "çarlık" yakıştırmasının boşuna olmadığını düşündürdü bana. Bilge Yılmaz bu söyleşide kişisel çıkar peşinde olmayan "vatansever" bir ekiple sürdürdüğü ekonomi yönetimine sahip çıkma çalışmalarının olgunlaşma aşamasında olduğunu vurguluyor.
Ekonomiyi siyasetin aracı olarak kullanan, engin ekonomi bilgisi kendinden menkul bir kişinin, yani Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın inadı yüzünden Türkiye ekonomisinin içine sürüklendiği çıkmazın ancak kökten bir dönüşümle aşılabileceğini vurgulayan Bilge Yılmaz'ın bu saptamasına tamamen katılıyorum. Anladığım kadarıyla bu dönüşümün gerektirdiği adımlar konusunda da hayli bilgi sahibi ve kendisine destek verecek bir ekip de oluşturmuş durumda Bilge Bey. Bütün bunlar iyi güzel de bu iddialı programın hayata geçirilmesinde ortaya çıkabilecek iki önemli soruna değinmeden edemeyeceğim.
Bir kere Türkiye'nin toplumsal yapısının, halkın genel eğitim düzeyinin, iş dünyasının etik ölçülerinin ve iş yapma alışkanlıklarının, gelişmiş Batı ülkelerindeki normlara ve davranış biçimlerine pek uymadığını peşinen kabul etmemiz gerekiyor. Başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinde yıllık enflasyon yüzde 5'i aşınca kıyamet koptu, ABD Merkez Bankası, banka sistemini sarsmayı göze alarak faiz oranlarını artırdı. Bizim güdümlü Merkez Bankamız, Cumhurbaşkanı'nın egosu tatmin olsun diye faizleri düşürdü ve enflasyonu yüzde 85'e tırmandırdı, buna karşın kıyamet kopmadı, hayat devam etti.
Eğer böyle olmasaydı Türkiye'de 2017'den beri ısrarla uygulanan ve enflasyonu azdıran, toplumun geniş bir kesimini yoksullaştıran, Türkiye'nin en kötü ekonomi yönetimine sahip ilk üç ülke arasında anılmasına yol açan bir iktidarın 6 yıldır keyfi yönetimini sürdürmesi mümkün olur muydu?
Türkiye ekonomisinin bugün bu çıkmaza sürüklenmesinde, enflasyonla yaşamaya karşı isyan edip sokaklara dökülmeyen vatandaşın, faizin düşük ve talebin canlı tutulduğu ortamda sürekli zam yaparak işini çevirmeyi beceren işyeri sahibinin, iktidardan ihale kaparak işini büyüten büyük taahhüt şirketlerinin payı yok muydu? Tüm bu faktörler hesaba katıldı mı acaba yeni dönem için yeni yol haritası belirlenirken?
Değinmek istediğim son nokta da önemli bence. Eğer seçim kazanılır ve Millet İttifakı iktidara gelirse ekonomi politikasının tek bir parti tarafından belirlenmesi söz konusu bile edilemez herhalde. Ayrıca İttifak'ta yer alan her partide bu alanda katkı yapabilecek kapasitede elemanlar bulunduğunu da gayet iyi biliyoruz.
Gelinen noktada Millet İttifakı'nın toplumun ve iş dünyasının gönüllü katılımını özendirecek ve topluma umut verecek bir ekonomik dönüşüm programının ortaya koyacağını umuyoruz. Eğer bu başarılabilirse Millet İttifakı'nın başarı şansı önemli oranda artacaktır. 1980'lerin başından beri Türkiye'deki gelişmeleri yakından izleyen bir gazeteci olarak, Türkiye'de 'Ekonominin Çarı' olarak anılan son kişinin, 12 Eylül askeri rejiminin ekonomi yönetimini emanet ettiği Turgut Özal olduğunu da unutmuş değilim.
Osman Ulagay kimdir?Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi. İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu.1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü.2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı. Kitapları - Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi- 24 Ocak Deneyimi Üzerine- Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?- Özal'ı Aşmak İçin- Enflasyonu Aşmak İçin- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet- Aklınla Uçur Beni - Küreselleşme Korkusu- Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü - Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku- Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı- AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak - Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap- Dünya Trump'a mı Kalacak? |