Dünyanın sorunlarına çözüm bulmak için bir araya gelen G 20 liderlerinin bu yılki zirve toplantısı Antalya’nın güneşli ortamında ama IŞİD fedailerinin Paris’te gerçekleştirdiği korkunç eylemin karanlık gölgesinde yapıldı. Önceki gün, ABD Başkanı Obama, G 20 zirvesi sonrasında yaptığı kapsamlı değerlendirmenin büyük bölümünü IŞİD ile mücadele konusuna ayırmak zorunda kalırken aynı anda Fransa parlamentosuna hitap eden Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, Fransa’nın savaşta olduğunu ve IŞİD’e savaş ilan ettiğini açıklıyordu.
Evet inanılır gibi değil ama küresel gündemi, insanlık ve uygarlık düşmanı IŞİD fedailerinin belirleyebildiği bir dünyada yaşıyoruz, dünyanın kaderini belirleme iddiasında olan G 20 ülkeleri liderlerinin de bu acı gerçeği değiştirme konusunda ne kadar aciz kaldığını görüyoruz. Fransa Cumhurbaşkanı’nın adeta bir kahraman edasıyla Fransa’nın savaşta olduğunu ilan etmesi, ister istemez ABD Başkanı Bush’un 11 Eylül saldırısı sonrasında yaptığı konuşmayı hatırlattı bana. ABD’nin 11 Eylül’e verdiği tepkinin ve Irak işgalinin sonunda IŞİD’in ortaya çıkmasına yol açtığını bugün artık herkes biliyor ama Batı hala farklı bir çözüm üretme noktasında değil bu tehdide karşı.
Küresel sorunlara çözüm bulmak amacıyla bir araya gelen dünya liderlerinin, aylarca süren hazırlıklar sonrasında gerçekleştirdiği zirvenin sonuç bildirgesi de, G 20’nin küresel sorunlara çözüm üretme konusunda belli bir ezberi tekrarlamanın ve iyi niyetli temennilerde bulunmanın ötesine geçemediğini gösteriyor. Ne demek istediğimi daha iyi anlatmak için sonuç bildirgesinden bazı cümleler aktaracağım.
“Bizler G 20 liderleri olarak, insanlarımızın refahını artırmak için güçlü, sürdürülebilir ve dengeli büyümeyi elde etmeye yönelik ilave ortak eylemlerimizi belirlemek üzere 15-16 Kasım’da Antalya’da bir araya geldik. Büyümenin güçlü ve kapsayıcı olması konusunda son derecede kararlıyız ve daha fazla ve daha kaliteli istihdam oluşturacağız”
“Güçlü, sürdürülebilir ve dengeli bir büyüme için eşgüdüm halinde sağlam makroekonomik politikaları uygulamaya devam edeceğiz.”
“Büyümenin kapsayıcı olmasını, istihdam yaratmasını ve toplumun tüm kesimlerine fayda sağlamasını temin etmeye kararlıyız.”
Bildirgede, daha adil bir küresel vergi düzenine geçme konusunda atılan adımlar gibi, kayda değer gelişmelere de yer verilmiş ama bir bütün olarak küresel ekonominin güncel sorunlarına çözüm üretecek bir eylem planı izlenimi vermiyor bu bildirge. Oysa bu sorunlar giderek ağırlaşıyor ve diğer sorunlara yol açıyor.
Dünya ekonomisinin, 2008’de başlayan küresel kriz sonrasında ABD, Avrupa ve Japonya merkez bankalarının ortalığa saçtığı trilyonlara karşın, hiç de iç açıcı bir noktada bulunmadığı ortada. Dünya ekonomisine ilişkin büyüme tahminleri aşağı doğu revize edilirken son bir hafta içinde açıklanan bazı veriler de, dünya ekonomisinde hedeflenen gelişmenin bir türlü gerçekleşmediğini gösteriyor.
Euro alanında bulunan Avrupa Birliği ülkelerinde ekonomik büyümenin yılın 3. çeyreğinde %0.3 olarak gerçekleştiği ve 2.çeyrekteki %0.4’lük rakamın bile gerisinde kaldığı açıklandı geçen hafta. Avrupa Merkez Bankası’nın(AMB) büyük umutlarla başlattığı parasal genişleme uygulamasının da bekleneni vermediği ve AMB’nin bu uygulamayı sürdürme niyetinde olduğu anlaşılıyor.
Japonya, Başbakan Abe’nin çok iddialı bir ekonomik atılım programıyla ortaya çıkarak muazzam bir parasal genişletmeye gitmesinden sonra ikinci kez resesyona girmiş durumda. Japon ekonomisi üst üste iki çeyrekte küçüldü.
Rusya ve Brezilya ekonomilerinde % 3-4 mertebesinde küçülme yaşanırken Goldman Sachs, BRIC ülkeleri fonunu kapattı, Yükselen Pazar ülkelerinin durumuyla ilgili kaygılar da artarak sürüyor. The Economist dergisi bu haftaki kapak konusunu Yükselen Pazar ülkelerinin yaşayacağı borç krizine ayırdı. Dergi, 2008 sonrasında yaşanan parasal genişlemeden yararlanarak muazzam bir borç yükü altına giren Yükselen Pazar şirketlerinin karşılayabileceği sorunlara dikkat çekti.
OECD ise dünya ticaretindeki yavaşlamanın kaygı verici boyutlara eriştiğini vurguladı son Ekonomik Görünüm raporunda.
G 20 ülkeleri liderlerinin, küresel gündemi belirleyecek noktaya gelmek için neler yapmak gerektiğini daha yaratıcı biçimde düşünmeye başlamaları gerekiyor.
Bu yazının tamamı Dünya gazetesinde yayımlanmıştır.