Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kazakistan ziyareti sonrasında uçağında bulunan gazetecilere gerçekten ilginç açıklamalar yapmış. Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesinin neden gerekli olduğunu açıklarken bu kez ekonomik gerekçeleri öne çıkartarak şunları söylemiş:
“Şu anda inanın patinaj yapıyoruz. Belki bazıları farkında değil ama rakamlar bunu gösteriyor. Son 3 senedir ekonomik olarak bir patinajın içerisindeyiz... Kişi başına gelirde 10 bin doları aştık ama orada bir patinaj başladı. Niye, çünkü birileri adeta böyle gelip bileklerinize zinciri takıyor, orada sizi maalesef olduğunuz yerde patinaja mahkûm ediyor... Biz bu seçime kadar kişi başına milli geliri 15 bin dolara çıkarmayı hedeflemiştik, bunu yakalayamadık çünkü sistemde sıkıntı var. ” (Vahap Munyar, Hürriyet, 19.4.2015)
Sayın Cumhurbaşkanı, yıllardan beri Ak Parti iktidarının ekonomideki “benzersiz başarılarını” anlatmak için çok ter döken yandaş medya kalemşorlarının ve Saray ekonomistlerinin yüreğini biraz hop ettirmiş olabilir, bu “ekonomide patinaj” itirafıyla. “Belki bazıları farkında değil ama rakamlar bunu gösteriyor” derken çevresini kuşatan bu yağcılar takımını mı kastediyordu, doğrusu bilmiyorum ama biraz bu konulara aklı eren ve rakam okumasını bilen herkes bu patinajın çok iyi farkındaydı yıllardan beri. İş dünyasındaki pek çok kişi için de aynı şeyleri söyleyebilirim. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı da bu gerçeği teslim ettiğine göre belki herkes daha rahat ifade edebilir bu konudaki görüşlerini.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve şimdiki Ak Parti sözcülerinin yıllardır göğüslerini gererek herkese hatırlattığı gibi, Ak Parti iktidarının ilk döneminde Türkiye ekonomisi gerçekten başarılı sayılabilecek bir performans sergiledi ve TL’nin bu süreçte değer kazanmasının da etkisiyle kişi başına gelirimiz 2002 yılında 3,500 dolardan 2008 yılında 10,500 dolar dolayına yükseldi. Türkiye ekonomisinin 2001’de dibe vurmuş olmasının ve 2002–2007 döneminin, Türkiye gibi ‘Yükselen Pazar’ ülkeleri için bulunmaz fırsatlarla dolu olmasının da bu sonuçta payı vardı kuşkusuz ama bu fırsatları iyi kullanan Türkiye’nin yaptığı sıçrama, içerde olduğu gibi dış dünyada da kimsenin gözünden kaçmadı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın da son açıklamasında belirttiği gibi, Türkiye’ye giren yabancı doğrudan yatırım sermayesi 2008 yılında 22 milyar doları aşarak şimdi yanına bile yaklaşılamayan bir rekora erişti.
Sonra ne oldu? Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Türkiye’ye ‘teğet geçti’ dediği küresel kriz nedeniyle 2009’da 8,500 dolara gerileyen kişi başına gelirimiz ancak 2011 sonunda yeniden 10,500 dolar dolayına geldi ve o seviyede patinaj yapmaya başladı. 2014 sonunda gelinen nokta ise 10,400 dolar.
Peki, bu kaçınılmaz mıydı? Türkiye’nin yanı sıra, diğer ‘yükselen pazar’ ülkeleri de aynı patinajı mı yaşadı? Dünya Bankası’nın 2008 ve 2013 yıllarını karşılaştıran verilerine göre bir karşılaştırma yaptığımızda şunu görüyoruz: 2008 – 2013 döneminde Çin kişi başına gelirini 3,414 dolardan 6,807 dolara (%99.4), Brezilya 8,623 dolardan 11,208 dolara (%30.0), Arjantin 10,233 dolardan 14,715 dolara (%43.8), Rusya 11,700 dolardan 14,612 dolara (%24.8), Güney Kore 20,475 dolardan 26,977 dolara (%26.9) yükseltirken Türkiye 10,380 dolardan 10,972 dolara, yani ancak yüzde 5.7 yükseltebilmiş. Bu rakamlar da gösteriyor ki Türkiye ekonomisinin fena halde patinaj yaptığı dönemde, bugünkü durumları bizden de kötü olan Rusya ve Brezilya gibi ülkeler bile Türkiye’den çok daha iyi bir performans göstermiş.
Eldeki bütün göstergeler 2002–2007 döneminde ekonomide göreceli bir başarı elde eden Ak Parti iktidarının küresel kriz sonrasındaki ekonomi karnesinin hiç de parlak olmadığını ve ekonomideki patinajın sürmekte olduğunu gösteriyor. ABD Merkez Bankası’nın faizleri yükseltmeye başladığı noktada bizim patinajcının yere çakılması da söz konusu olabilir.
Sayın Cumhurbaşkanı’na göre patinajın nedeni “birilerinin gelip bileklerimize zinciri takması” imiş. Kimmiş bu esrarengiz “birileri” acaba? “Faiz lobisi” gibi bir şey olmasın? Ak Parti’nin 12 yıllık iktidarının baş sorumlusu olan, Türkiye’de ve dünyada hemen herkesin “ülkenin tek hâkimi” olarak gördüğü Sayın Erdoğan gibi bir liderin bileklerine zincir takan sihirli güç yoksa parlamenter sistem miymiş?
Patinajın sorumluluğu hayali güçlere ve parlamenter sisteme yüklenince çare de kendiliğinden ortaya çıkıyor: Başkanlık sistemi. Her iki sistemin artıları ve eksileri tartışılabilir kuşkusuz ama şimdi Türkiye’ye dayatılmak istenen şey, şu anda zaten Başkan gibi davranan ve her alanı kontrol eden Sayın Erdoğan’ın anayasal yetkilerle tek adam yönetimini daha da güçlendirmesi. Başka bir ifadeyle, Türkiye’nin ekonomide, demokraside, dış politikada ciddi biçimde patinaj yapmasının baş sorumlusu olan kişinin daha da geniş yetkilerle donatılması amaçlanıyor.
Olay gayet basit aslında: Patinaj şampiyonunu başkan yapalım, her sorunu aşarız Allah’ın izniyle.