Bakın şu son günlerdeki halimize. Başbakan Erdoğan ile okyanus ötesinden ona cevap yetiştiren Fethullah Gülen Hocaefendi arasında, herhâlde Allah’ın izniyle başlayan söz düellosunu izlerken ister istemez “Allah Allah” demek geliyor insanın içinden.
Erdoğan’ın şimdi “paralel yapılar” diyerek ortadan kaldırmak istediği yapılanma, aslında askeri vesayeti kaldırma operasyonunda cansiparane hizmetlerinden yararlanılan ve o zaman baştacı edilen bir yapılanma. Pekiyi bundan sonra neler olur?
Türkiye’nin bugünkü manzarasına bakıp gülmek mi gerek, ağlamak mı?
Bu ortamda bu sorunun tek bir cevabı olabilir: Allah bilir. Her tür inşaata çok meraklı olan AKP iktidarının ‘inşa etmekte’ olduğu ‘Yeni Türkiye’de işimiz tamamen Allah’a kaldığı için böyle demekten başka çaremiz yok. Bakın şu son günlerdeki halimize. Başbakan Erdoğan ile okyanus ötesinden ona cevap yetiştiren Fethullah Gülen Hocaefendi arasında, herhâlde Allah’ın izniyle başlayan söz düellosunu izlerken ister istemez “Allah Allah” demek geliyor insanın içinden.
Karanlık güçlerin saldırısına uğramış yenilmez kahraman rolünü kendine çok yakıştıran Başbakan Erdoğan, meydandan meydana dolaşarak kalabalıklara hitap ederken, bazen sesini kontrol etmekte zorlansa da, esip gürlüyor:
“Hiçbir tehdide boyun eğmeyeceğim, siz arkamda olduğunuz müddetçe, Allah’ın izniyle geri adım atmayacağım. Haktan ve hak mücadelesinden asla ayrılmayacağım. Birilerinin topu tüfeği varsa, her türlü hilesi varsa bizim Allah’ımız var, bize o yeter. Ve bize millet yeter, millet.”
Allah’ın kendi yanında olduğuna inanan Erdoğan, yolsuzluk suçlamalarını gündeme getirenlerin yüreklerine korku salmak için de şöyle kükrüyor: “Devlette paralel yapı kurmak isteyenler, devletin kurumları içine sinenler şunu bilesiniz ki ininize gireceğiz, ininize. Didik didik edeceğiz ve devletin içindeki bu örgütleri temizleyeceğiz.”
Erdoğan’ın adı telaffuz edilmeyen hedefi haline gelmiş olan okyanus ötesindeki muhterem zat, yani Fethullah Gülen de, yolsuzluk suçlamalarına tepki gösterenleri ve Gülen cemaatine dil uzatanları Allah’a havale ediyor:
“Hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler, cinayeti görmeyip masum insanlara cürüm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar. Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkân vermesin.”
Gülen’in sözleri cevapsız kalmıyor. Pakistan dönüşünde kendisini karşılayan kalabalığa hitap ederken sözlerine “Allah sizden razı olsun” diyerek başlayan Başbakan Erdoğan, Gülen’in sözlerini “beddua” olarak niteleyerek karşı saldırıya geçiyor ve “Bedduaya lanet ediyorum, duaya davet ediyorum” diyor.
Pakistan gezisi öncesinde Başbakan’ı uğurlamak için kefen bezine bürünerek havaalanına gelen AK Parti Çarşıbaşı ilçesi Gençlik Kolları üyeleri ise, “Kefenimizle geldik, ölümüne seninleyiz” pankartını açarak Başbakan’a olan sarsılmaz bağlılıklarını ifade ediyorlar. Bu da Türkiye’nin 2013’te gelmiş olduğu noktayı yansıtan çarpıcı bir görüntü, yenilikçi gençliğin gelecek için umut veren görüntüsü.
Belki küçük bir ayrıntı ama CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da “Yolsuzluğu kim ortaya çıkardıysa Allah razı olsun” diyerek son gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini ortaya koyuyor.
Her şeyin Allah’a havale edildiği, her çarenin Allah’tan beklendiği bir ortamda yaşanmakta olanları Allah’a başvurmadan analiz etmeye kalkışmanın sırası mı Allah aşkına? Herkes gözünü Allah’a dikmiş, ondan destek beklerken bizim gibi kulların yapacağı analize, değerlendirmeye kim itibar eder? Dindar ve muhafazakâr kesimin planlarına göre ‘inşaatı’ halen sürmekte olan ‘Yeni Türkiye’de, “beddua” ile “mülâane” ve “mübâhele” arasındaki farkları bilmek, dünyadaki gelişmeleri izlemekten, bilimsel analizler yapmaktan çok daha önemli hale gelmiş durumda.
Şimdi açığa çıkan bu iç açıcı tablonun oluşumuna; demokratikleşme, sivilleşme ve normalleşme adına koşulsuz destek vermiş olan ulema takımı ne yazık ki bu yeni normalin de farkında değil, hâlâ yeni kavramlar üretme çabasında. Şimdi de herkesin yıllardır bildiği bir gerçeği ifade etmek için akıllarınca bilimsel bir deyim buldular. Efendim devlet içinde yuvalanmış “otonom yapılar” varmış. Kendine özgü bir siyasal gündemi olan bu “otonom yapılar” hükümete karşı siyasal mühendislik operasyonları yürütüyormuş. Başbakan’ın “paralel yapı” dediği de bu olmalı herhâlde.
Burada bir kez daha “Allah Allah” demek ihtiyacını duyuyor insan. Düşünebiliyor musunuz, 11 yıldır iktidarda olan ve tüm kurumlarıyla devlete hakim olan bir Başbakan çıkıp “devlet içinde yuvalanmış paralel yapılar” bulunduğunu söylüyor. İşine geldiğinde uçan kuşun hesabını soran Başbakan Erdoğan’ın bu “paralel yapılar”dan habersiz olması mümkün mü?
Tabii ki değil. Erdoğan’ın şimdi “paralel yapılar” diyerek ortadan kaldırmak istediği yapılanma, aslında askeri vesayeti kaldırma operasyonunda cansiparane hizmetlerinden yararlanılan ve o zaman baştacı edilen bir yapılanma. O dönemde darbe girişimiyle suçlanan askerleri ve gazetecileri tartışmalı gerekçelerle hapse atarken alkışlanan görevliler şimdi bugünkü iktidarın mensuplarını hedef alınca “paralel yapı”nın tehlikeli elemanları oluverdiler.
Şimdi çatışan tarafların kendi itiraflarıyla açığa çıkan tablo, yıllardır “normalleşme” diye yutturulan sürecin aslında Türkiye’nin niteliğini değiştirmek amacıyla devletin ele geçirilmesi operasyonu olduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Bunun gizlisi saklısı da kalmamıştı zaten. AKP’nin bazı yetkilileri ve onlara hizmet sunan kimi kuruluşlar bir süreden beri, “Türkiye’yi dindar muhafazakâr kesimin talepleri doğrultusunda yeniden inşa etme” sürecinin yaşanmakta olduğunu açıkça ifade ediyorlar. Son günlerde sık sık ‘Yeni Türkiye’den söz eden Başbakan Erdoğan’ın bunu kastettiği de açık.
Pekiyi bundan sonra neler olur? 2014 neler getirir?
Tabii ki Allah bilir ama ilginç gelişmelere hazırlıklı olmakta yarar var.
E-mail: [email protected]