Baskıcı yönetim, yanlış siyaset, faşizan zihniyet, hukuksuzluk, yolsuzluk, ahlâksızlık, vicdansızlık… Yurtta cihanda savaş tehdidi, ekonomik kriz, toplumsal yarılma… Hayır, hayır; dehşet içinde kalmama, bu iş burada biter artık, umut da kurtuluş da yok, dememe yol açan bunların hiçbiri değil. Bizi yönetenlerin ruh sağlığı, iktidardakilerin psikolojik durumları ve onlardan kaynaklanan marazî halin dalga dalga toplumu sarması beni panikleten.
Kimse alınıp gücenmesin, dava açmaya, saldırıya geçmeye, trollerini seferber etmeye kalkışmasın. Art düşünceli, kötü niyetli değilim, hakaret etmeye hiç mi hiç niyetim yok, muhalefet yapmıyorum, lâf dokundurmaya çalışmıyorum. Gerçekten endişeliyim, çok endişeliyim ve korkuyorum. Çünkü hayatımıza hükmeden iktidar saflarında şizofrenik ve psikopatik semptomlar gözlüyorum ve bu gözlemlerimi güvendiğim uzmanlar, psikologlar, psikiyatrlar da doğruluyor.
Mesela, bu ülkenin bir İçişleri Bakanı var. O her konuştuğunda içim ürperiyor. Aynı sözleri, sövmeden, tehdit savurmadan, “gırtlaklamak”, “boğmak”, “ezmek”, “yerle bir etmek” diye böğürmeden, yırtınmadan aynı kararlılıkla söylemek mümkünken, takallüs etmiş (öfkeden kasılmış) bir suratla, yüzünde iğrenç bir şey görmüş ifadeyle, gözlerinde sağlık işareti olmayan korkunç bakışlarla ifade ediyor. Bağıra çağıra kendinden geçiyor ve en küçük fren tertibatı olmadan, sözlerini akıl-beyin süzgeçinden geçirmeden ağzına geleni söylüyor. O anda kendi yüzünü görüp kendi sesini duysa eminim ki kendisi de korkar.
İşte yine yüzünde aynı ifade, aynı ürkütücü ses tonu ve kendini kontrol edemeyen aynı ruh haliyle şunları söyledi bu zat:
“Okul çevresinde bir uyuşturucu satıcısı gördüğünüz zaman, beni ne kadar kınarlarsa kınasınlar, o uyuşturucu satıcısının ayağını kırmaya polis görevlidir. Suçu bana atsın. Bunun suçu neyse (cezası demek istiyor herhalde), 5 yıl, 10 yıl, 20 yıl içerde yatmaksa yatarız.”
Vay bee, şu aslana bak! İyi de bu adam içişleri bakanı, mafya reisi değil. Kanunlarla bağlı ve kanunları uygulatmakla sorumlu. Tabii ki uyuşturucu ile, uyuşturucu tacirleriyle en kararlı şekilde mücadele edilecek. Bunun yolu yordamı, hukuku var. Ama emniyet güçlerini suça teşvik eden yukardaki sözlerin kanunla, hukukla, insan haklarıyla uzaktan yakından ilişkisi yok. İçişleri bakanı emrindeki güvenlik güçlerine “Vurun, kırın, öldürün, çekinmeyin, arkanızda ben varım” diyor. Suç işliyor.
(Filipinler’de Devlet Başkanı Duerte’nin 3 binden fazla kişiyi güvenlik güçlerine yargısız infazla öldürttüğünü, eleştiriler karşısında daha 5 binini kendi elleriyle boğmaktan mutluluk duyacağını, ülkedeki üç milyon uyuşturucu bağımlısı öldürülürse de hiç üzülmeyeceğini söylediğini geçerken hatırlatayım. Bizimki yine iyi, şimdilik bacak kırmakla yetiniyor.)
Ancak bir dakika durun! Fiilin hukuken suç sayılması için cezai ehliyet gerekir. Derin psikolojik kriz, ruhsal denge yitimi, şizofrenik-psikopatik dürtüler altında işlenen suçlarda kişinin durumu hesaba katılır. Yani benim önerim suçlunun da lehine aslında.
Yukardaki vaka tek örnek olsaydı, “Zavallı adamcağız, bu kadar yük altında ruh sağlığı bozulmuş, kendine baktırsın, Allah acil şifalar versin” der geçerdim. Ancak, özellikle iktidar cenahında, AKP Reisi’nden başlayıp yakın çevresine, oradan kendini Reis’e beğendirmek, koltuk altına girip güvende olmak derdiyle psikolojik bozukluk belirtileri gösteren bir sürü ruh sağlığı bozulmuş insan var. (Aynı semptomları gösteren MHP liderini de unutmayalım) Bunların sözlerini, davranışlarını sağlıklı, “normal” ruh hali sınırları içinde görmek mümkün değil. Bizzat Sayın Erdoğan, yüklendiği ağır sorumluluk ve karşı karşıya bulunduğu çözümsüzlüklerin etkisiyle son derece hassas bir ruhî dengede duruyor. Bütün topluma, özellikle muhaliflere yönelen öfke, tehdit, hakaret, ürkütme, karalama tarzı, yedi düvele zehir saçan sözler, sürekli ve aşırı gerginlik, en küçük eleştiriyi iktidarına ve şahsına yönelen tehdit olarak gören, gözünün üstünde kaşın var diyene binlerce hakaret davası açan ruh halinin psikoloji biliminde yeri var. (Geçerken söyleyeyim, Sayın Erdoğan’ın kendisini gerçekten seven dostu, yakını olmadığını, ruh haliyle ilgilenmediklerini, uyarmadıklarını düşünüyorum. Ya da herkes korkuyor.)
Öte yandan, iktidardan kaynaklanan bu psikoloji dalga dalga toplumu sarıyor, sokaktaki adamı, “normal yurdum insanı”nı da pençesine alıyor. Sayıp dökmeye gerek yok, her gün yüzlerce hastalıklı, saldırgan, hatta sapık davranışla karşı karşıya kalıyoruz. Farkında bile olmadan, hepimiz ruh sağlığımızı yitiriyoruz.
Bir önerim var, şaka sanmayın. Çok endişeli, bir o kadar da ciddiyim. OHAL’den bilistifade (faydalanarak), acilen bir KHK çıkarılmasını talep ediyorum: Öncelikle iktidar kadrolarından başlayarak, sorumlu mevkilerde olan herkesin belli aralarla tarafsız ve korkusuz bir psikoloji-psikiatri kurulunun denetiminden geçmesi zorunluluğu getiren bir KHK…
Hiç kimse kızmasın, alınmasın, biz sıradan yurttaşlar, çevremdeki herkes şu günlerde psikolojik-psikiyatrik destek almak, tedavi görmek için psikologların, kliniklerin kapısını aşındırıyoruz. Antidepresan kullanımı/satışları üçe, beşe katlanmış durumda. Ruhsal bozukluklar da bedensel illetler gibi ciddiye alınması gereken hallerdir. Ayıp değildir ve hem şahsın kendisi hem de çevre için tehlikelidir.
Biz vatandaşlar bu haldeyiz işte! Peki bizi bu hale getirenler, bize hükmedenler? Onların bizden fazla ihtiyacı yok mu normalleşmeye.
İşte bu yüzden, hem de işi sağlama bağlamak, kimsenin kaytarmamasını sağlamak için şu kararnameyi çıkarıverin lütfen. Yoksa size de bizlere de yazık olacak.