Yakın tarihimizin en acılı, en kanlı, en karanlık döneminin simge adı Kenan Evren üzerine yazılmadık ne kaldı? Hiçbir şey, diye düşünüp başka bir konuda yazmayı deneyecektim ki bir yazı çıktı karşıma. Hürriyet gazetesinin eski genel yayın yönetmeni, anlı şanlı yazarı Ertuğrul Özkök’ün “Tanı bunları, tanı da büyü” başlıklı yazısı…
Özkök yazısında; 12 Eylül 1980 darbesini yaşamamış, o günlerde henüz doğmamış gençlere seslenmeseydi, yine yazmazdım. Bana hakaret, hatta küfür edenlere bile cevap vermemek, hele hele isim zikretmemek ilkemi bozmamın nedeni: kimsenin tarihi karartmaya, olup bitenleri genç kuşaklara çarpıtarak aktarmaya hakkı olmadığını düşünmem.
Ahmed Arif’in, “Bunlar engerekler ve çıyanlardır, bunlar aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır” dizesinin sonundaki o güçlü çığlıkla: “Tanı bunları, tanı da büyü” diye sesleniyor gençlere Özkök. Gençlerin tanımasını istediği “bunlar” kimler peki? “Sağcısıyla solcusuyla, milliyetçisiyle İslamcısıyla” diktatör Evren’e şükran borcu olup da 12 Eylül’ü yıllardır riyakârca eleştirenler: herkes, hepimiz…
“Genç arkadaş, yani bil ki… Kenan Paşa, bu neslin hayır dualarını gani gani almıştır” diyor yazar. 12 Eylül darbesinin herkesi ferahlattığını, rahatlattığını anlatıyor. Herkesin içten içe darbecileri desteklediğini ama riyakârlık yaptığını söylüyor. “Hepiniz, hepimiz oradaydık be!” diye bitiriyor yazısını.
Bu satırların sahibinin ve benzerlerinin Evren’e gani gani hayır dua etmelerini anlamak mümkün. 12 Eylül 1980, sermayenin en gözü dönmüş kesimlerinin ve sözcülerinin yükselen emek hareketi ve sol karşısındaki çaresizliklerine, paniklerine karşı panzehirdi. Dönemin koşullarında neoliberal yolun başlangıcı olan 24 Ocak 1980 kararlarını Türkiye’de yürürlüğe sokabilmenin tek yolu askeri darbe/ faşist diktatörlüktü. Mesela, DİSK’e bağlı Maden İş’in on binlerce işçisinin işverenlerinin örgütü MESS’in başkanı, darbenin hemen ardından “Bugüne kadar işçiler güldü, şimdi biz güleceğiz” demişti. Gerçekten de sonraki yıllarda, bizler ağlarken hem onlar, hem de tetikçileri, borazanları güldüler…
Özkök’ün sözünü ettiği, Evren’e gani gani hayır dua eden nesil hangi nesilse (kendi nesli mi mesela?) ezici çoğunluğuyla 12 Eylül darbesinin karşısındaydı ve hep öyle kaldı. İşin tartışılmaz gerçeği: Özkök ve benzerleri, hepsi “oradaydı” ama biz orada değildik.
Genç arkadaş! Yani bil ki, 12 Eylül 1980’de ve sonrasında bizler Diyarbakır cezaevinde, Mamak’ta, askerî hapishanelerde, zindanlarda işkencedeydik. Vuruluyorduk, öldürülüyorduk, görülmedik bir utanmazlık ve vahşetle yaşımız büyütülerek asılıyorduk, karanlık gecelerde öldürülüyor, yargısız infazlarla kurban ediliyorduk. Ne kof edebiyat, ne de abartma bu satırlar; biz istesek de orada olamazdık, çünkü hücrelerde ölüme terk edilenler, “asmayalım da besleyelim mi” diyerek asılanlar, çünkü ölüler, çünkü faşizme teslim olmamak için kaçak yaşayanlar, çünkü yurdunu terk edip bencileyin yıllarca yabancı diyarlarda yaşamak zorunda kalanlar, isteseydik bile “orada” olamazdık.
O günlerde hayat size, sizlere, yani bugün Evren’e gani gani rahmet okuyanlara, cenazesine çelenkler gönderenlere güzeldi Özkökgiller. Kimseleri kandırmaya, hele hele de gençleri yanıltmaya kalkışmayın. Bu iş; yüz yıl öncesinin Ermeni kırımına, 1937-38 Dersim’e, 1940’lar pogromlarına, kısaca genç kuşakların farkındalığını yok etmeye, gerçekleri çarpıtmaya, ceberut devletin ve askerî- bürokratik vesayetin aklanmasına odaklanmış resmî tarihin saptırıcı gücünü aşar. Çünkü hem 12 Eylül’ü yaşamış olanlar henüz hayattalar, hem de kimilerinin gani gani rahmet okuduğu Evren’in 12 Eylül'ü bugün Erdoğan zihniyeti olarak yaşıyor, acısını da hepimiz duyuyoruz.
Sadece Özkökgiller değil, 12 Eylül darbesi ve darbe anayasası üzerine yazan çizenlerin bir bölümü, darbe anayasasının yüzde 92 oyla kabul edilmesini, halkın darbeye desteği olarak yorumlama eğilimindeler. O günlerde ülkedeki kanlı çatışma ortamının, çözümsüzlük duygusunun, güvensizliğin sade vatandaşı bezdirdiği gerçeğinden hareketle, 12 Eylül sabahı ordunun yönetime el koyduğu haberinin insanlarda ferahlama yarattığı, bu nedenle de halkın darbeyi ve darbe anayasasını desteklediği tespiti yapılıyor kimilerince.
Evet, çatışma ve korku ortamından herkes bezmişti. Her sabah evimizden, belki geri dönemeyebiliriz diye helalleşerek çıkıyorduk. Bu yüzden kısa, çok kısa bir süre, bir kesim oh! demiş ve ferahlamış olabilir. Ama o kadar kısa bir süre ki… Size akademisyen bir yakınımın başına gelenleri aktarabilirim. 12 Eylül sabahı biraz geç kalkmış, televizyonu açmış, ordunun “anarşiye son vermek için iktidara el koyduğu” haberini dinlemiş, inşallah bu ölüm kalım biter, diye düşünmüş, memnun olmuş. Yakınım ne komünist, ne sosyalist, ne de herhangi bir örgüt üyesiydi, demokrattı sadece. Yıllar sonra anlattı: İki saat sonra evinin önünde bir cip durmuş, askerler kapıya dayanmış, sorgusuz sualsiz gözaltına almışlar, gerisi malum...
Kürdüyle, Türküyle 12 Eylül faşizmini yaşayan bu halk, anayasaya evet oyunu faşizm ve Evren aşkına vermedi. Bu, halka yapılacak en büyük hakarettir. Unutturulmak istenen gerçek şu ki: anayasa referandumu, kimilerinin şimdi söyledikleri gibi özgürlük koşullarında gerçekleşmedi. Şeffaf zarflar bir yana, “hayır” kampanyası örgütleyenlerin başına gelenlerin nasıl tutuklanıp yıllarca hapis yattıkları unutulmuş anlaşılan. İkincisi ve belki de daha önemlisi; halk, en kötü bir anayasanın bile askerî diktatörlükten daha iyi olduğu görüşü ve bilinciyle, cunta rejimine son verecek bir siyasal ortamı, faşist cuntaya yeğledi.
İnsanlar işkencede ölürken, Evren’in deyişiyle “bir sağdan bir soldan” çocuklar darağaçlarına çekilirken, bir milyona yakın kişi tutukevlerinden geçerken; işçiler, emekçiler, sendikacılar, solcular, sosyalistler, Kürtler, Müslümanlar hapishanelerde çürürken; sağcısıyla ama ille de solcusuyla yüz binlerce kişi yurdundan, toprağından ayrılmak, kaçmak, sürgünde yaşamak zorunda kalırken; haneler, aileler dağılırken, toplum lime lime olurken sizler oradaydınız, Evrengillerin yanında.
Hepiniz oradaydınız be! Ama biz ne o gün, ne bugün orada değildik, değiliz. Kimileri, o günden bugüne değiştiler, yaşananlarla geliştiler, gerçeği gördüler, ne mutlu ki artık orada değiller. Ama kimileri hâlâ orada.
Kenan Evren sadece Evren değil, utanç verici meşum bir dönemin simgesidir. İsteyen ona gani gani rahmet okumaya devam etsin, bana ne! Ama orada kalın; sakın ola “hepiniz, hepimiz oradaydık” diyerek bizleri genetik kodlarınıza işlemiş cürmünüze ortak etmeye kalkışmayın. Bizler orada hiç olmadık…