Sözüm öncelikle MHP’ye ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edilen, AKP dahil, tüm partilere… Kendi gürültü patırtınız, ağız dalaşlarınız arasında kimsenin sözünü dinlediğiniz yok, hele de benimkini duymazsınız bile, sinek vızıltısı gelir; biliyorum. Yine de yurttaş olarak, seçmen olarak, bu milletin barış, huzur, adalet isteyen, demokrasiye dönülmesini umut eden bir ferdi olarak sizlere sesleniyorum.
31 Mart yerel seçimleri için Urfa’nın Siverek ilçesinden adaylığını koyan, önceki seçimde AKP’den aday adayı olan MHP’li şahıs, yerel televizyonda konuşuyor:
“Ben oraya seçime gelmiyorum, ölmeye geliyorum. Bir daha Bucak’ın içinde bir tane başka levhalı araba görürsem kendileri bilir, şimdiden elleriyle mezarlarını kazmaya başlasınlar.”
Sonra şöyle devam ediyor:
“…. Biz seçime gelmiyoruz, bunu bil. Ben ölmeye geliyorum, babayiğit olan çıksın karşıma.”
Lafını bilmezin teki konuşuyor, aldırma, diyebilirsiniz. Ama şahıs Güneydoğu’da kara ünlü, her dönem derin devlet bağlantılı Bucak aşiretinin ileri gelenlerindenmiş. Hani, 1996 Kasım’ında devlet-polis-mafya-aşiret suç ortaklığının apaçık ortaya çıktığı Susurluk olayında kazadan sağ kurtulan, o zaman DYP milletvekili olan Sedat Bucak’ın korucu aşireti…
(Hatırlatma için: Kazada, aynı otomobil içinde bulunan Gladio tetikçilerinden ülkücü mafyanın ünlü adı Abdullah Çatlı ile İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ ölmüştü. Faili meçhullerin ayyuka çıktığı, MİT ve mafya içindeki çatışmaların sertleştiği bu dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’dı. Ülkeyi sarsan Susurluk olayı soruşturulmak istendiyse de derin devlet/gladyo içindeki bağlantılara ve gerçeklere varılması engellendi.)
MHP’nin belediye başkanı adayının sözlerini başka bir partinin adayı, mesela -olmaz ama- HDP’li, CHP’li, SP’li bir aday, ya da bağımsız bir aday söyleseydi ne olurdu? Cevabı hepimiz biliyoruz. Terörist diye yaftalanan Kürt siyasî hareketinin bir mensubundan, ya da en uçlardaki bir CHP’liden böyle pervasız ve utanmaz bir saldırganlığa şahit olduk mu hiç? Gerçi büyük Reis’in has adamı küçük Reis Sedat Peker’in, “hepinizi öldürüp kanlarınızda duş yapacağız” mealindeki sözleri mahkemece ifade özgürlüğü sayıldı, referandum ve son seçimler sırasında MHP adayınınkilere benzer tehditleri duymazdan gelindi ve iktidar tarafından desteklendi ama hiç değilse o resmen aday falan değildi.
Şimdi soru şu: Teröre karşıyım diyen, cümle alemi terörist ilan edip kellesini isteyen MHP, açıkça terör propagandası yapan ve terör tehdidinde bulunan belediye başkanı adayını seçimden çekecek, değiştirecek mi? Bunu yapmazsa bu sözleri ve tutumu kabulleniyor, destekliyor demektir.
MHP, son seçimlerde Güneydoğu’da oylarını beklenmedik biçimde artırdı. Kürt halkının bunca yıkım, bunca acıdan sonra birden MHP yandaşı olduğunu düşünmek saçmalık olduğundan, bu artış bölgedeki asker-sivil emniyet mensuplarının, mülkî erkânın oylarıyla; sandıkların jandarma, özel tim, vb. kontrolündeki bölgelere taşınarak halkın özgürce oy kullanmasının engellemesiyle, iktidara yakın korucu aşiretlerle açıklanıyordu. MHP Siverek adayının sözleri bölgedeki Siverek’ten ibaret olmayan durumu açıkça ortaya koyuyor: Orada, hem diğer partiler (tabii ki özellikle HDP) hem de seçmen üzerinde şiddet ve ölüm tehdidi var. HDP’li, DBP’li 97 belediyeye kayyum atayan, belediye başkanlarını tutuklayan AKP-MHP koalisyonu, tabii ki önümüzdeki seçimlerde her yolu kullanacak, her türlü hukuk dışı, siyasî ahlak dışı yönteme başvuracak. Anlaşılıyor ki, şiddet kullanımından, aşiret teröründen de geri durulmayacak.
Hani bir zamanlar PKK halka zorla oy kullandırıyor, tehdit ediyor falan denilirdi ya, şimdi şiddet tekelinin kimin elinde olduğu, bölgede sandıklara müdahalenin kimler tarafından gerçekleştirildiği artık açıkça ortada.
Densizin biri saçmalamış, amma büyüttün diyenler olacaktır. Hayır büyütmüyorum. Bu şahıs bir partinin adayı, seçim güvenliğini açıkça tehdit eden sözleri partiyi de bağlar. Koğuşturulması, cezalandırılması hangi kuruma düşüyorsa (mahkemeler mi, Bölge Seçim Kurulu mu, neresiyse) o kurumun görevini yerine getirmesi gerekir.
Beni muhalefet konusunda bir kez daha umutsuzluğa sevk eden: ne CHP’den, ne İyi Parti’den, ne Saadet Partisi’nden, öte yandan hâlâ bir parça izanı, vicdanı kalmış AKP milletvekillerinden ses çıkmaması. Tek bir kendini bilmezi, münferit bir olayı aşan; aslında bir zihniyet ve iktidara dayalı şiddet gösterisi olan Bucak olayına tepki vermeyen bir Meclis görevini yapmıyor demektir. Tepkisiz kalan partiler ve milletvekilleri de, bırakın demokrasiyi korumayı, kendilerini koruma refleksine bile sahip sayılmazlar. Muhatap biz değiliz, adam HDP’yi, Kürt siyasal hareketinin adaylarını tehdit ediyor diyerek üç maymunu oynayanlar, tehdidin demokrasiye, seçme ve seçilme özgürlüğüne, seçim güvenliğine ve bizzat kendilerine yöneldiğini göremedikçe; kör topal yürüyen yetersiz sandık demokrasisini tehdit eden bu zihniyetin ve uygulamalarının karşısına -hedef kim olursa olsun- birlikli ve kararlı şekilde çıkmadıkça, biz yurttaşların ve seçmenlerin şu soruyu sorma hakkımız vardır:
Neden o koltukları işgal ediyorsunuz? İktidarıyla muhalefetiyle, neden çekip gitmiyorsunuz? Dolgun maaşlarınızı ve tatlı ayrıcalıklarınızı sürdürmek için mi?
***
Tam yazıyı bitirirken MHP’den konuyla ilgili bir açıklama, daha doğrusu kıvırtma geldi. MHP, adayının arkasında durduğunu bildiriyordu. Başka türlü olsaydı şaşardım. Bucak aşiretinden MHP’li adayın zihniyeti, tavrı, siyaset anlayışı bu partinin aynasıdır. Onun Siverek çapında söylediklerini Devlet Bey Türkiye çapında söylüyor, ülke ve bölge çapında tehdit ediyor. “Ya sev ya terk et”i aştılar, “öldürürüz” diyorlar artık.