Bir sınır ötesi askerî harekât tezkeresi daha TBMM’de kabul edildi. Böylece, ipin ucunu kaçırmış, sağduyusunu yitirmiş, ülkedeki ve bölgedeki yangına körükle gitmeye niyetli iktidara on yıldır tırmandırarak sürdürdüğü savaş, kan, yıkım siyasetine devam onayı verildi. Hem de iki yıl boyunca… hem de ülkeye yabancı asker davet etmek dâhil her türlü yetki Tek adam’a devredilerek…
Tezkerenin Meclis’e gelmesinden bir gün önce, Türkiye’nin barışçı, demokratik kamuoyunun sesini duyurmaya çalışan kimi sivil toplum kuruluşları milletvekillerine şöyle sesleniyordu:
“Sayın milletvekili,
Ekonomik, siyasal, toplumsal alanlarda ciddi bir darboğazda olduğumuz bu son derece kritik dönemde, iktidara iki yıl süreyle sınır ötesi operasyon yetkisi tanıyan tezkerenin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmesi ülkemizin devasa sorunlarını daha da büyütecek, halkımızın acılarına acılar katacaktır.
Yabancı ülkelere asker gönderme kararı parlamentonun aslî yetkilerindendir, yetkinizi tek kişinin iradesine devretmeyin, vahim sonuçları kısa sürede görülecek olan böyle bir adımın atılmasına engel olun.
Evlatlarımızın kanını canını, Türkiye’nin ekonomik-toplumsal geleceğini, bölge barışını ve ülkemizin saygınlığını tehlikeye atacak bu kararın alınmasında payınız olmayacağını umut etmek istiyoruz.
Cumhuriyetin bekasını, halkımızın birliğini, ülkemizin esenliğini koruma yemininize sadık kalacağınız, savaşçı maceracı politikaların payandası ve bu ağır suçun ortağı olmayacağınız umuduyla, vatansever, barışsever bir karar vermenizi, tezkereye hayır demenizi bekliyoruz.”
Tezkerenin oylanacağı Salı günü, MYK toplantısı sona erene kadar CHP’nin daha önceki tezkerelerde olduğu gibi “yüreği yana yana” evet oyu vermesi bekleniyordu, bütün duyumlar bu yöndeydi. Partinin devletçi refleksleri, tabanındaki ve seçmen kitlesi arasındaki ulusalcı- güvenlikçi kesimlerin etkisi, hele de ittifak ortağı İYİP’i gözetme hassasiyeti hesaba katıldığında ağırlıklı eğilim ‘evet’ten yana görünüyordu.
Ve CHP 'hayır' diyerek benim gibi kötümserleri bir güzel yanılttı. İyi ki de yanılttı!
CHP’nin hayır oyu; iktidarın yıkıcı Suriye- Irak politikasının açıkça mahkûm edilmesi kadar ana muhalefet partisinin devletçi-güvenlikçi-militarist çizgiyle arasına mesafe koyma çabası açısından da önemliydi. Sol/sosyalist kesimlerce, seçim hesapları ve milliyetçi İyi Parti ile ittifakı yüzünden giderek sağa meyletmekle eleştirilen CHP, siyasî merkezin iyiden iyiye sağa kaydığı bir dönemde Türk milliyetçiliğinin katarına binmeyi, en azından şimdilik tezkere bağlamında reddetti.
İyi Parti kökenini inkâr etmedi, şaşırtmadı.
Asena’nın İyi Parti’si, tezkere Meclis’e gelirse evet oyu vereceğini önceden açıklamış, böylece de pamuk ipliği ile bağlı Millet İttifakı’nın dağılmasından haklı olarak ödü kopan CHP’yi testiyi kırmadan uyarma hamlesini gecikmeden yapmıştı. Tezkereye hayır diyen CHP, giderek Millet İttifakı’nın ideolojik lokomotifi rolüne soyunan ve ittifakı milliyetçi sağa çeken İyi Parti’ye karşı da ağırlığını / bağımsızlığını korumuş görünüyor.
İyi Parti’ye gelince; AKP-MHP ve teferruat milliyetçilerle (İnce’nin partisini de unutmayalım) birlikte cephedeki yerini aldı. Devletçi-milliyetçi-militarist kökenine bağlı kaldı. Yerden yere vurduğu Suriye politikası ve baştan sona eleştirdiği tezkereye, ulusal güvenlik gerekçesiyle evet oyu verirken tutarsızlığının farkındaydı kuşkusuz. Yine de huylunun huyundan kolay kolay vazgeçmeyeceği bir kez daha ispatlandı.
Konunun ulusal güvenlik değil, beka meselesi değil, tek adam iktidarının güvenliği ve bekası olduğunu bağıra bağıra söyleyeceksin, sonra da onun yanında hizalanıp evet diyeceksin! Üstelik tezkerede yer alan, ülkede yabancı asker bulundurma yetkisini Erdoğan’a vermeyi de milliyetçi kimliğine yedireceksin!.. İyi Parti’nin bu tutumunun temelinde milliyetçi seçmene güven verme kaygısı yanında genetik kodlarındaki devlet tapıncı ve Kürt fobisinin de payı büyüktü sanırım.
İktidarını eskisi kadar güvende hissetmeyen, attığı her adım kendi bekasına yönelik olan Tek adam’ın bir hesabı da eğrisi doğrusuna gelirse tezkere yoluyla Millet İttifakı’nda çatlak yaratmak, en azından güven krizi doğurmaktı. Hesap bu aşamada doğru çıkmadı, kol incinse bile ittifak kılıfı içinde kaldı.
Bunun nedeninin Millet İttifakı’nın ideolojik-siyasal bir birliktelik değil, esas amacı tek adam rejimini değiştirmek, Erdoğan iktidarına son vermek olan bir seçim birlikteliği olmasında aranması gerektiğini düşünüyorum. Tıpkı elinde bıçakla saldırıya geçen astığı astık kestiği kestik mahalle kabadayısının karşısında birbirlerine sarılmak zorunda kalan iki hasım kişinin tehlikeyi savuşturana kadar birlikte mücadele etmeleri gibi.
Millet İttifakı’nın demokrasi ittifakına/cephesine dönüşmesi istenir olmakla birlikte gelişmeler bu konuda fazla umut beslememek gerektiğini gösteriyor. Seçim ittifakında buluşan “benzemezler”in tümünü barış ve demokrasi cephesinde bir araya getirebilmek bana mümkün görünmüyor.
Sakın yanlış anlaşılmasın, seçim ittifakının önemini, sağlamlaştırılmasını, yeni katılımlarla güçlendirilmesini yadsıyor değilim. Aksine, CHP’nin ‘hayır’ına, İyi Parti'nin ‘evet’ine rağmen (Bu arada Saadet Partisi’nin de oyunu 'hayır' olarak açıkladığını memnuniyetle kaydedelim) ittifakın bozulmaması, hatta tezkere tuzağından bir anlamda güçlenerek çıkması memnuniyet verici.
Ancak Türkiye barış ve demokrasi güçlerinin bu noktada durmaması, seçim ittifakıyla yetinmemesi gerekiyor. Ne zaman nasıl yapılacağı belli olmayan seçimler beklenmeden HDP ile, bütün sol/sosyalist partilerle, sivil toplumla birlikte demokrasi cephesini hızla örmenin, sağa kaymış merkezi olması gereken yere: Hak, adalet, barış, emek noktasına çekmenin zamanıdır. CHP’nin tezkereye hayır oyu vermesi bu anlamda da hayırlı bir adım olabilir. Bu adımı ilerletmek, cesaretlendirmek, güçlendirmek hepimizin görevi.