Suriye’de olup bitenleri uzmanlar, siyasetçiler, medya mensupları sıcağı sıcağına değerlendirme yarışındalar. Kim kazandı, kim kaybetti, kim ne elde etti? Bu toz duman arasında, soğukkanlı yorumlar için erken olduğunu düşünüyorum. Örneğin, bugünden bakıldığında “Adam kazandı!”. Öyle mi gerçekten? Kürtler yenildi. Öyle mi gerçekten? “Bölgeye barış geliyor.” Öyle mi gerçekten? Vb., vb., vb…
Bu sorulara sağlıklı cevap verebilmek için biraz beklemek gerek. Ancak beklemeye hiç gerek olmadan söylenebilecek bir şey var: Neredeyse tümü iktidarın arkasında hizalanmış, asker selamına duran, silah kuşanmış medya mensupları, - muhalif bilinenlerin büyük bölümü dahil- utanç verici bir boyun eğiş ve şakşakçılıkla haber adı altında servis edilen çoğu yalana dayalı propaganda malzemesini kitlelere boca ederlerken, başta ana muhalefet partisi kendilerine muhalefet adını yakıştıranlar, iktidarın dümen suyunda kürek çekerek demokrasinin incir yaprağı olmakta beis görmüyorlar.
Bir komşu ülkenin topraklarına girip orada muktedirin paşa gönlünce bir düzen kurulması, o toprakların gerçek sahiplerinin oralardan sürülmesi, haklarını, yurtlarını, özgürlüklerini savunmaya çalışanların terörist damgası yemesi onları hiç huzursuz etmiyor. Terörün gücünün de gücün terörünün de ezdiği halklar, hele de Kürtlerse söz konusu olan, gerisi teferruat. Lozan’ı yetersiz bulanların genişleme/ fütuhat hırsları önemsiz. Barış istemek, savaşlara karşı çıkmak ihanetle eşdeğer.
Haksızlık ettiğimi düşünüyor olabilirsiniz. Ama elinizi vicdanınıza koyup da söyleyin; irili ufaklı muhalefetten, babalarının çiftliği gibi girdikleri topraklardaki insanlara, -ister şehit olsun ister “etkisiz hale” getirilsin- yitip giden canlara dair şöyle etkili, gümbür gümbür bir ses, bir karşı çıkış duydunuz mu? (Barış Pınarı harekâtını eleştiren CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’na kendi partisi sahip çıkmazken, bir İmamoğlu’nun, bir Canan Kaftancıoğlu’nun sesleri boğulurken, birkaç cesur milletvekili askerî üniformalı ve Erdoğan rozetli moderatörlerin salvoları altında Perinçek, Metiner’gillerin saldırılarına maruz kalırken, nerede “millet” adını alan ittifak, nerede ittifakın lokomotif gücü CHP?
Şimdi CHP’den gerçek muhalefet yapmasını talep etmenin zamanıdır. Bu ülkenin demokratlarının, özgürlükçülerinin, barışçılarının buna hakları var. Yurttaşlık sorumluluğumuz ve hakkımızla, başta CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu olmak üzere, yedi sivil toplum kuruluşunun CHP yönetimine gönderdiği mektubu bir kez daha paylaşıyorum. Umarız sesimiz duyulur.
***
“Bu mektubu, ülkemizin mahkûm edildiği yalnızlığın, karanlığın ve çözümsüzlüğün aşılmasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin önemini, işlevini ve bu konudaki sorumluluğunuzu hatırlatmak; sınır ötesi harekâta verilen desteğin bölge ve ülke barışına, demokratik ittifak arayışlarına ve bizzat partinize verdiği/vereceği zarara ilişkin derin kaygılarımızı paylaşmak için yazıyoruz.
Tezkereye verilen destek, her şeyden önce CHP’nin en önemli tarihi mirası olan “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini inkar etmek ve iktidarın şoven milliyetçi-savaşçı- yayılmacı- kutuplaştırıcı siyasetinin peşine takılmak anlamına gelir. Bu siyaset AKP’nin barış ve demokrasi güçlerini parçalayarak, TBMM’yi devre dışı bırakan tek adam rejimini pekiştirme planının önünü açmıştır. Kısa süre önceki yerel seçimlerde Türkiye demokrasi ve barış güçlerinin büyük destek ve çabalarıyla sağlanan ve ülkemizin gelecek umudu olan bir ittifak ve yakınlaşma büyük ölçüde zedelenmiştir.
Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması gündeme geldiğinde sadece Kürt siyasal hareketine, HDP’ye değil demokratik muhalefete ve iç barışa saldırı niteliğindeki bu hamleyi, “Anayasaya aykırı olduğunu biliyoruz ama evet diyeceğiz” diyerek desteklemiş olmanın sonuçları ortadayken, Suriye’ye askerî harekâta onay vermenin yol açtığı ve açacağı olumsuz gelişmeleri hatırlatmayı yurttaşlık görevimiz sayıyoruz.
Sınır ötesi harekât tezkeresine verilen onayın yol açtığı/açacağı olumsuzlukların başında, barışçı-demokratik kamuoyunu ve sivil toplum kuruluşlarını iktidarın “hainler” ayrıştırması karşısında yalnız ve savunmasız bırakmak gelmektedir. Sürekli engeller, saldırılar, hukuk dışı baskılarla zaten iyiden iyiye güçsüz düşürülen sivil toplum şimdi daha büyük darbelere maruz kalacak, kitlelerin korkuya dayanan suskunluğu derinleşecektir. Son günlerde demokratik hak ve özgürlüklere yönelik art arda gelen saldırılar bu gerçeğin açık kanıtıdır. Ana muhalefet partisinin tezkereye karşı çıkması milyonları barış cephesine çekerek barış ve demokrasi mücadelesini güçlendirecekken savaş politikasına verilen onay iktidarın savaşçı-fetihçi çizgisini güçlendirmiştir.
Tezkereye, Sayın Genel Başkan’ın sözleriyle “Yürekler yana yana verilen” desteğin ikna edici gerekçesi yoktur. “Oradaki askerlerimizin burnunun kanamaması için” sözleri boşlukta kalmaktadır. Harekâtın başlamasından bu yana, başta askerlerimiz, bölgede nice canlar gitmekte, kan akmakta, binlerce insan yerini yurdunu bırakıp kaçmaktadır. İktidara verilen onay CHP’nin baştan beri savunduğu Suriye politikasına bütünüyle ters düştüğü gibi tezkerede yer alan “Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması ve bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanı’nın belirleyeceği esaslara göre kullanılması” ibaresi de bağımsızlığımıza ve güvenliğimize yönelen ciddi bir tehdittir. Bütün bunlara rağmen tezkereye onay verilmesinin anlamını kavrayamıyoruz.
Tezkereye evet oyu vermenin tamiri çok güç olacak bir diğer önemli sonucu, Kürt yurttaşlarımızın, Kürt siyasal hareketinin, HDP’nin ve ülkenin barışçı- demokratik çevrelerinin yeni bir hayal kırıklığı ve güven yitimine uğratılmış olmasıdır. İktidara yakın bazı aşiretler, iktidara çıkar ilişkileriyle bağlı gruplar, Kürt düşmanı dar çevreler dışında, Kürt nüfusun mutlak çoğunlukta olduğu Kuzey Suriye’ye girilmesi, halkın yerinden yurdundan edilmesi, bölge Kürtlerinin ve Türkiyeli barışçıların içlerine sindirebilecekleri bir şey değildir. Türkiye’nin bölgeye müdahalesi halkın huzur ve güvenini yok ederken Kuzey Suriye Kürtleriyle duygudaşlıklarını da artırmıştır. Bölge CHP örgütlerinden bu konuda çok daha geniş ve gerçekçi enformasyon almanız mümkündür.
HDP’yi ve tüm bölge halkını “terörist”, barış isteyenleri “hain” ilan ederek demokrasi ittifakına hançer sokmayı amaçlayan iktidarın eli, tezkereye verilen onayla güçlenmiştir. HDP örgütü, milletvekilleri ve HDP’li yerel yöneticiler başta olmak üzere, Türkiye demokratik kamuoyu üzerindeki hukuk dışı baskılar böylesine artmışken; milyonlarca Kürt ve demokrat oyun temsilcisi olarak Meclis’te bulunan legal bir parti fiilen yok edilmeye çalışılırken; partiniz milletvekili Sayın Sezgin Tanrıkulu’na, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı’ya yönelik ölüm tehditlerine varan saldırılar yükselirken, CHP’nin bu gidişata kayda değer bir itiraz yükseltmemiş olmasını anlamakta güçlük çekiyoruz.
HDP’nin hukuk ve adalet dışı yöntemlerle kuşatılmasının önünde barış ve demokrasi adına kararlılıkla durabilen bir CHP sadece Kürtler için, sadece bölge halkı için değil, Türkiye’nin bütün demokratları ve barışçıları için umut olabilecekken, tezkerenin desteklenmiş olmasının demokrasi ve barış ittifakının geleceğini tehlikeye sokacağını düşünüyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi bünyesinde çok değerli barışçı, demokrat, bağımsız ve sivil insanların olduğunu bilen bizler, önümüzdeki uzun ve engebeli yolu birlikte yürüyebilmeyi içten diliyoruz.”
Demokrasi İçin Birlik
Demokratik İslam Kongresi
Diyalog Grubu
Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Platformu
Hak ve Adalet Platformu
Mağdurlar İçin Adalet Platformu
Yurttaş Girişimi