Adalet Yürüyüşü gibi Adalet Kurultayı da CHP’nin kendi çemberinden çıkmak, atalet ve hantallığına yol açan elitist devlet partisi algısından kurtulmak için attığı, desteklenmesi gereken adımlardı. Rejimin otokrasiden faşizme doğru yol aldığı şu günlerde tehlikenin farkında olan çeşitli kesimlerce desteklendi, birlikteliğin genişlemesi için çalışıldı. Küçümsenmemesi gereken kimi kazanımlar da sağlandı.
CHP içindeki ve çeperindeki kanatların farklı ideolojik-siyasal eğilimleri, özlemleri, tercihleri düşünülünce, ana muhalefet partisinin kabuğunu çatlatmasının, bu topluma artık dar gelen eskimiş urbalarını yenilemesinin, fabrika ayarlarını gözden geçirip motorun sağlam parçalarına dokunmadan gerekli aksamı değiştirmesinin hiç de kolay olmadığı ortada. Başarılabilecek mi? Bu sorunun cevabı sadece CHP’ye değil Türkiye demokrasi - barış- özgürlük -emek güçlerinin yapıcı eleştiri ve uyarıcı desteklerine de bağlı
Çanakkale’ye gidemedim. Bir CHP milletvekilinin “Arkadaşlar sizi çok istiyorlar bir panele katılmanız için. Muhtemelen insan haklarıyla ilgili olabilir” telefonuna verdiğim olumlu cevaptan ve zaman, konu, ulaşım bilgilerinin birkaç gün içinde iletileceği bilgilendirmesinden sonra ne arayan ne soran, ne de “program uymadı veya siz bize uymadınız” diye bildiren oldu.
Bu yüzden Kurultay alanındaki Hafıza Sokağı’nı kendi gözlerimle göremedim; orada bulunan arkadaşlardan ve de CHP’nin açıklamalarından dolaylı bilgi edindim. Hafıza Sokağı kuşkusuz Kurultay’ın en önemli parçası, odak noktası değildi. Ama bize CHP hafızasının sınırları hakkında yeterli ipucu veriyordu.
Her seçki siyasal- ideolojik bir bakışın ürünüdür ve bir tercih yansıtır. Bu türden işlerde, konu ve kişi seçimleri çok güçtür, her zaman öznelliğe açıktır, hep eksik kalır. Hafıza seçicidir: seçim kimi zaman bilinçaltımızda gerçekleşir kimi zaman da bilincimize çıkardığımız halde hatırlamak hele de hatırlatmak istemeyiz. CHP’nin Hafıza Sokağı’nın hafızası ise seçicilik ötesinde kısmî amneziye, dumura uğramış görünüyor.
Sadece bugün değil öteden beri devletin ve iktidarların zulmünü en ağır şekilde yaşamış olan Kürt halkının, Kürt insanının mağduriyetinin en acımasız, en vahşi örnekleri bile Sokak’ta yer almıyor. Bırakalım eskilere gitmeyi Diyarbakır Cezaevi’ni, oradaki işkenceleri, ölümleri, Cizre’de katliama varan devlet şiddetini, sivil ölümleri, cansız bedeni çırıl çıplak sürüklenen genç kadının Özel Harekât timleri tarafından servis edilen fotoğrafını, şehirlerin yakılıp yıkılmasını, hele de yok edilen Sur’u, Suriçi’nde evleri yıkılan, açıkta kalan aileleri, oğlunun ölüsünü teslim alıp gömebilmek için günlerce açlık grevi yapan Dersim’li babayı, göçürülen köyleri, yakılan ormanları hatırlamayan bir hafıza nasıl bir kararmanın/karartmanın, nasıl bir kaçışın tutsağıdır!
Hafıza Sokağı’nda CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nu hatırlayan hafıza HDP’nin iki eşbaşkanı dahil 13 milletvekilini hatırlamazsa, adlarını bile anmazsa kısmî bellek yitiminden söz etmek haksızlık mıdır?
Adalet Kurultayı münasebetiyle, bencileyin dışardan gazel okuyanların ortaklaştıkları nokta CHP’nin muhafazakâr sağ’a açılmaya çalıştığı, böylece bu kesimden oy almayı amaçladığı. Kurultay alanında birkaç kişinin içki içmesine Parti yönetiminden gösterilen “ahlaksızlık”, “alçaklık” düzeyindeki (veya düzeysizliğindeki) tepki; Saidî Nursi’den söz edilmesine “izin verilmesi (!)” , 12 Eylül’de idam edilen solcu gençle Ülkücü’nün adlarının yan yana gelmesi, vb. sağa açılmanın belirtileri olarak görülüyor. Bence meselenin aslına inmeyen yüzeysel örnekler bunlar.
Kuşkusuz partinin içinde ve tabanında ilkeli ve derin bir zihniyet dönüşümünü, partinin devlet partisi olmaktan çıkıp her kesimden halkın: Türküyle, Kürdüyle, Müslümanıyla, laikiyle, Alevisi Sünnisiyle halkların partisi olmasını isteyenler, özleyenler var. Ancak, gelecek seçimlerde (gelecek mi?) yüzde 49’luk “hayırcı” kesime ve biraz da AKP memnuniyetsizlerine seslenerek oy artırmayı hesaplayan parti yönetimi böyle köklü bir zihniyet değişimine ve yapısal dönüşüme ne istekli ne de hazır. Hatta, 5-6 milyonluk HDP oyunun sizten benden daha çok farkında oldukları halde, Parti’nin kökenindeki Türkçü ulusalcı devlet partisi kimliği, “istemez, eksik olsun” diyerek seçim hesaplarının önüne geçiyor. Bu konudaki bir açılımın parti içindeki ve dışındaki Perinçekçileri, şoven milliyetçileri/ ulusalcıları, Meral Akşener’e kayabilecek bir kısım CHP seçmenini ürküteceği korkusu, Parti’yi Türkiye’nin en önemli sorununda sağır, dilsiz, hafızasız bırakıyor. Çare milliyetçi muhafazakâr sağa açılmakta aranıyor.
Büyük ölçüde AKP etkisindeki Müslüman muhafazakâr kesime/seçmene seslenmek, güven vermek (ki en derin iki fay hattından biri olan dindar-laik cepheleşmesinin yumuşaması ve dağılması için elzem olduğunu düşünüyorum) bu ülkede barış ve huzurun yeniden tesisi, iç çatışmaların engellenmesi, birbirimizi anlayarak bu tehlikeli kutuplaşmadan kurtulmamız için gereklidir. Ama bunu partide gerçek bir zihniyet dönüşümü olmadan seçim odaklı bir politikaya, bir taktiğe indirgerseniz parti kendi ilkelerini bile koruyamayan amorf bir yapıya dönüşür. Ayrıca talip olunan oy pastasını oluşturan seçmen kitlesi, asılları varken neden çakmasına oy versin ki!
Hafıza Sokağı’nıza 28 Şubat mağdurlarını koymadan (ki büyük mağduriyetler vardır); gelmiş geçmiş askerî darbelerle, Yassıada mahkemeleriye, 367 oy ve benzeri engellemelerle, üniversitelere alınmayan, ikna odalarına yönlendirilen örtülü kızlara reva görülen muameleyle, tıpkı Kürt halkı gibi Müslüman muhafazakârların da Cumhuriyet tarihi boyunca uğradıkları çeşitli mağduriyetlerle hesaplaşmadan, yakınlaşıp oy istemeye çalıştığınız kesimleri yanınızda bulamazsınız.
Dersim’le, 1915’le, resmî tarihin karanlık sayfalarıyla, asimilasyonist zihniyetle, Kürtlere reva görülen baskılarla, kim yaparsa ve kime karşı olursa olsun vesayetçilik ve darbecilikle, şimdilerde Erdoğan rejiminin devraldığı ceberrut devlet geleneği ve kendi geçmişiyle hesaplaşmaya girişmeyen bir CHP, seçim rüzgârlarına göre sağa sola yalpalamaktan kaçınamayacak, ne sağı ne de özgürlükçü, laik, demokratik kesimleri memnun edecektir.