7 Haziran’da Tayyip Hoca’nın bütünlemeye bıraktığı “millî irade” 1 Kasım'da yeniden sınava sokuluyor. “HDP’nin barajın altında kalması sorun yaratmaz. Seçim sonuçlarını herkesin kabul etmesi gerek” diyen Tayyip Erdoğan ve AKP, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını kendilerinin kabul etmediğini, Reis’in istediği sonucu almak için ve alana kadar başvurmayacakları yol, yapmayacakları üçkağıt, göze almayacakları hîle hurda kalmayacağını milletin fark etmediğini sanıyorlar.
Bilineni tekrara gerek yok: 7 Haziran’da HDP’nin barajı geçmesi, Erdoğan’ı uğruna ülkeyi de, kendi partisini de, rejimi de yıkmayı göze aldığı Başkanlık’tan, AKP’yi de iktidardan mahrum etti. Seçimler, bu amaçlara ulaşmak için tekrarlanıyor. Amaca ulaşmanın tek yolu da HDP’yi barajın altında bırakmak, özellikle Kürt nüfusun yoğun olduğu seçim bölgelerinde HDP oylarını geriletmek. Şu günlerde içine sürüklendiğimiz savaş ve cinnet ortamının, bunca kanın, ölümün, acının nedeni bu kadar yalın ve bu kadar siyasî ahlaktan yoksun.
Aslında yanlış okuma mı yoksa seçimlere hîle karıştırmak için bilinçli bir algı operasyonu mu, belki de ikisi birden, bilmiyorum ama AKP’nin doğu ve güneydoğuda halkın PKK baskısı ve korkusuyla oy kullandığı propagandasının büyük bir yanılgı olduğunu söylemek istiyorum. O bölgelerde seçimler her zaman aşiretlerin, şıhların, mirlerin, yerel kanaat önderlerinin damgasını taşımıştır. İkide birde iddialara kanıt gösterilen bazı sandıklardan belli bir partiye yüzde 90, yüzde 100 oy çıkması, bugünün işi değildir. 1965’ten başlayarak seçim araştırmaları yapmış biriyem, benzer sonuçların binlerce örneğini verebilirim. Son seçimlerde bile, AKP’nin böyle yüksek oranlarda oy aldığı seçim bölgeleri ve tulum çıkardığı sandıklar var. O sandıklarda da eli silahlı AK muhafızlar mı halka baskı uyguladı bilemem. Bildiğim şu ki, 7 Haziran’da HDP’ye verilen oylar PKK korkusunun değil, bölgede AKP’ye ve çözüm sürecine bağlanan umutların sönmesi, HDP’nin barışçı söylemi, Kürt halkının haklı devlet korkusu ve nefretinin, artık derinleri de ele geçirerek devletleşmiş AKP’ye yönelmesinin sonucudur.
7 Haziran’dan sonra cehenneme çevrilen bölgede halk PKK tehdidinden değil devlet teröründen yılmış durumda. Halkın gerçek hissiyatından bihaber olanlar, yaralı bölgenin ruh halini anlayabilmekten yoksun, yandaşlarının kendilerine ulaştırdıkları yalan yanlış gözlemlerden sonuç çıkarıp içlerini serinletenler şunu bilmeli: Bölge halkı, Kürt silahlı ve siyasal hareketini tehdit olarak değil devlet terörü karşısında son sığınak, kendisini koruyabilecek tek güç olarak görüyor. Bugün Cizre’de, Şırnak’ta, Silvan’da, Uludere’de, Batman’da, benzer çatışmalı bölgelerde, bırakın halkın PKK’den korkmasını, belki çok sert olacak ama, sivil halkın PKK’leşmesidir söz konusu olan. İki hafta önce çocuklarına, şehitlerine ağlayan yakıp yıkılmış Cizre’yi, oradaki devlet şiddetini, devlet güçlerinin düşman ordularından beter kuşatmasını, zulmünü görmeseydim, bu kadar net konuşamazdım. Ama gördüm; ve seçimlere hîle karıştırılmazsa buralardan AKP’ye oy çıkmayacağını, oyların HDP’ye gitmesi için KCK’ye, PKK’ye ihtiyaç olmadığını kavradım. Savaş ortamı, şehitler, ölümler, çatışmalar, acılar AKP’nin sandığı ve planladığı gibi halkı AKP’ye yaklaştırmıyor; aksine Kürt hareketinde sığınak aramaya yöneltiyor.
AKP, HDP oylarını geriletmek için devlet terörü dahil her yöntemi kullanıyor. Son iki ayda Ankara’daki parti merkezi dahil 500’den fazla HDP binası saldırıya uğradı, bölgedeki HDP-DBP kadrolarının yüzlercesi tutuklandı, sivil halk tehdit altında ve seçimler açısından en önemlisi: Kürt siyasî hareketinin önemli merkezleri ya abluka altında ya da yasak bölge ilan edilmiş durumda. Anayasaya ve seçim yasasına aykırılığı belirtilen sandık taşıma, vb. yöntemlerden söz ediliyor. Kısaca Erdoğan’ın emellerinin önündeki en büyük engel olarak gördüğü HDP’nin oyları tehdit altında.
Bu durumda, demokratik rejimin son kırıntılarını da yok edecek Erdoğan diktatörlüğünü engellemek için hayatî önemde olan 1 Kasım seçimlerinin meşruiyeti HDP oylarına bağlı. Bölge halkının AKP ve devletten derin bir ruh ve duygu kopukluğu yaşadığı şu günlerde, normal seçim koşullarında HDP’nin bölgede oy yitirmesi çeşitli manipülasyonlar ve baskılar olmadan mümkün değil. Bu yönde bir sonuç inandırıcı olmayacak, meşruiyet konusunu tartışmaya açacaktır.
Türkiye’de ama’sız gerçek demokratlar nadide su kuşları gibidir. Hak ve özgürlükleri sadece kendi mahallesi, kendi takımı, kendi düşüncesi, kendi inancı için değil herkes için ama’sız savunanlar her daim kendi köyünden ve dokuz köyden kovulur. İş siyasetçilere, siyaset sınıfına, siyasîlere gelince, ara ki böylelerini bulasın...
Lafı uzatmadan söyleyecek olursam, ister HDP ister başka bir parti olsun, yasal-anayasal meşruiyeti olan, Meclis’e 80 milletvekili sokmuş, barış söyleminden başka söylemi, herkes için (ve Kürt halkı için) eşit hak ve özgürlüklerden başka talebi olmamış bir parti bunca zamandır maddî manevî her türlü saldırıya, her türlü haksızlığa, engellemeye uğruyor. Nerededir şu “kendilerine demokrat” siyasî partilerimiz, AKP’yi hak ihlalleriyle, özgürlük düşmanlığıyla, demokrasiye set çekmekle eleştiren civan siyasetçilerimiz neredeler? HDP’ye yönelen saldırılara ağzını açanına, AKP’nin doğu-güneydoğu oylarını gaspetme hamlelerine açıkça karşı çıkanına, HDP’ye (başka bir parti de olabilirdi) kalkan olmaya çalışanına rastlayan varsa bana da bildirsin. Saldırıya uğrayan HDP binaları önünde ortak nöbet tutmak, tezgâhlanan seçim hilelerine karşı hukuku ve kendi kitlesini mobilize etmek yerine, ikiyüzlü ve sinsi söylemlerle HDP’nin engellenecek oylarından bir tutam da kendileri nemalanmak peşindeler. Hadi ırkçı milliyetçi çizgideki MHP’yi ve onlarla iş tutan ulusalcıları anladık, CHP nerelerde? Demokrasi ve siyaset ahlâkı, bu gibi konularda sınanır. Üç beş oya tamah edenler AKP çizgisine kayıverirler kendileri de fark etmeden.
Bu konuda daha çok söz var söylenecek. Şimdilik; çoğu siyasî kesimde var olmayan demokrasi bilinci ve eksik siyaset etiğine karşı yurttaşların sağduyusuna ve hak duygusuna güvenmeliyiz; doğuda oynanmakta olan oyunu, batıda bozmalıyız, demekle yetinelim.