Devlet Baba yemledi, Reis oltayı attı, biz sazanlar yemi kapmaya koşturduk. Ebedî ve ezelî konumuz: Anayasa…
Değişmesi için kırk yıldır çabaladığımız 12 Eylül darbe anayasasının uygulanmasına bile hasret kaldığımız bu günlerde, getirildiğimiz şu noktaya bakın! Allah'ın sopası yok! AKP ve Cumhur İttifakı, benim gibi, kırk yıldır eşit yurttaşlık temelinde özgürlükçü, sivil anayasa diye yırtınanlara Hanya'yı Konya'yı gösterdi. Madem darbe anayasasını beğenmiyorsun, ilga edeyim, yok sayayım da gör, dedi.
Üstelik de 2010 Anayasa Referandumu'nda, darbe anayasasını toptan değiştirmese de törpülediğini, sivilleşmeye pencere açabilecek, demokrasiyi genişletecek maddeler getirdiğini sandığım için evet deme sazanlığını yapmıştım da hâlâ bedel ödüyorum.
Şimdilerde, iktidarın attığı hiçbir adım, yaptığı hiçbir uygulama '82 darbe anayasasının bile "A"sına uymazken, darbeci faşist generallerin ahı tuttu ki sadece ben değil bütün muhalefet, hatta Anayasa Mahkemesi, "Anayasa askıda, anayasaya uymuyorsunuz" diye feryad edip duruyor.
Kısaca darbe anayasasından medet umar olduk. Kader utansın mı desem, en az kırk yıldır eşitlikçi, özgürlükçü, sivil bir anayasa yapmayı başaramadığımız için hepimiz utanalım mı desem!
Eski TCK'nın ünlü 146. maddesi "Anayasayı tağir, tebdil ve ilga"yı (Anayasanın değiştirilmesi, bozulması ve kaldırılması) idamla cezalandırırdı. 27 Mayıs askerî darbesinden sonra Menderes, Polatkan, Zorlu TCK'nın 146/1 maddesi uygulanarak idam edildiler. 12 Mart askerî müdahalesi sonrasında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, TBMM'de "üçe üç!" haykırışları arasında yine 146/1 den darağacına çıkartıldılar.
Devletin taammüden cinayetinden başka bir şey olmayan idam cezası çok şükür kaldırıldı da miting meydanlarında yağlı urgan sallayanlar dahil, hiçbirimiz bu rezilliğin tanığı olmayacağız (inşallah!).
Darbe anayasasının bile uygulanmadığı, askıya alındığı, fiilen ilga edildiği şu günlerde, al sana Reis'ten yeni anayasa mavrası.
Bu kadar önemli bir konuya mavra dememi hoş görün, çünkü bir anlamda çok ciddi, hayatî ve önemli, öte yandan bu ortamda iktidar-muhalefet ağız dalaşına malzemeden ibaret.
Ancak, anayasa konusunun Erdoğan tarafından "gündem değiştirmek" için ortaya atıldığını düşünmüyorum. Muhalefetin, özellikle de CHP'nin AKP-MHP cephesinden gelen önerileri, edimleri, saldırıları "Bir şeycik olmaz, gündem değiştirmek için yapıyorlar, boş verin" edasıyla karşılaması ve ciddiye almaması yüzünden pekçok "şeycik" oluyor bu ülkede.
Erdoğan-Bahçeli-Soylu ve şürekâsı, rejimin Türk-İslam sentezli faşizme geçişini hızlandırmaya çabalarken askıya aldıkları darbe anayasasının yerine beterini koyma ihtiyacı duyuyorlar. Ele güne karşı anayasasız olmaz, ne de olsa…
Nasıl olur, nasıl yaparlar, nerelerden dolanırlar, kimleri nasıl korkuturlar, nasıl satın alırlar, bu ayrı konu. Ama şu anda yapılan gündem değiştirmek değil, kendi gündemleri için ortam yoklamak.
Türkiye'nin ihtiyacı olan: 83 milyonun eşit yurttaşlığını, özgürlüğünü, huzurunu, onurlu ortak yaşamını güvence altına alacak, devleti değil yurttaşı koruyup kollayan, yurttaşı devletin hizmetine değil devleti yurttaşın hizmetine koşan bir anayasa, siyasal-toplumsal normalleşme olmadan yapılamaz. Yapmaya niyetlenenleri cesaretlendirmek değil durdurmak gerekir.
Darbe anayasasını bile takmayan, askıya almaktan çekinmeyenlerin bir yolunu bulurlarsa kotaracakları sözde anayasa, faşizmi yasallaştırma metninden ibarettir.
Anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir, bir çeşit yurttaş sözleşmesidir. Böyle bir metin ancak ve ancak istisnasız bütün toplum kesimlerinin birbirleriyle diyaloğa girebildikleri, kimsenin kimseyi hain, terörist, şerefsiz, onursuz diye damgalama küstahlığını gösteremediği, kin, nefret ve düşmanlığın iktidar tarafından sürekli tahrik edilmediği ortamlarda hazırlanabilir.
Uzatmaya hiç gerek yok. Böyle bir ortamdan ne kadar uzak olduğumuzu herkes biliyor. Dayatmayla, "ben yaptım oldu"yla kotarılamayacak bir iştir anayasa.
Muhalefet partileri, güçleri, sivil toplum; uzlaşmaz görünmeyelim, belki bir iki koşulumuzu kabul ettirebiliriz, belki en olumsuz birkaç maddeyi engelleyebiliriz hayaline veya "hele bir masaya oturalım" aymazlığına kapılırsa zokayı yutmuş demektir.
Kimi demokratlar, vesayet ve darbe karşıtları; kimden geldiğini, oltayı kimin hangi hince amaçlarla salladığını hesaba katmadan zokayı bir kez yuttular. Hadi başkalarını karıştırmayım, kendi hesabıma, suyun lağım suyu olduğunu, lağımda balık yaşamayacağını fark etmedim. Halkın yarısından fazlasını vesayet altında tutan, siyaset ve toplum sahnesine çıkmasını engelleyen, seçilmişleri darbelerle alaşağı eden, halkın iradesine ipotek koyan asker-sivil bürokrat vesayet rejiminin demokrasiye evrilmesi için, Türk-Kürt, Müslüman -laik, inançlı-inançsız bütün yurttaşların ortak vatanda eşit sayılacağı bir düzen özlüyordum. Özlemim de, çabam da hâlâ aynı.
Arkamızda bıraktığımız on yılda, Türk-İslam sentezli otoritarizmin tek adam rejimi altında faşizme doğru yol aldığının tanığı olduk. Bu yolda yürüyenlere anayasa, babayasa gerekmiyor aslında. Var olan anayasayı da yasaları da takmıyorlar zaten. Ama işte, dünyanın şu zor döneminde kuyrukları sıkışmış durumda. Bizimkiler Batı'ya mecburlar, ama bu "gâvurlar" göstermelik de olsa haktan hukuktan söz eden bazı metinler, bazı kurumlar görmek istiyorlar.
Bu anayasacılık oyununu bozmak muhalefetin elinde: Hiç vakit geçirmeden sadece seçimle sınırlı olmayan bir demokrasi ittifakında/cephesinde buluşmak; demokrasinin olmazsa olmazı asgarî müştereklerde anlaşmak (ki bunlar ilerde gerçek bir anayasa sürecinin temellerini oluşturabilir), bu iktidarı değiştirme mücadelesini özgürlükçü sivil anayasa vaadiyle yürütmek…
Muhalefet iktidar arabasının peşine takılmak yerine, tek bir unsuru, tek bir kişiyi bile feda etmeden demokrasi cephesinde buluşmak, eşit yurttaşlık sözleşmesinin öncülüğünü almak cesaretini gösterebilirse; umuda, huzura susamış milyonlara güven verecek, bu iktidarı değiştirebilecektir. Aksi halde, faşizmin anayasasına hazır olalım…