Geçmişte; partilerde, örgütlerde çalıştığım yıllarda, görülmek istenmeyen gerçekleri, tatsız gelişmeleri dile getirdiğimde moral bozan kötümser kadın ya da kafası karışık yoldaş nitelemelerine maruz kalırdım. Kassandra mısın, bilici kadın mısın, diye azarlanırdım. Sonra benim dediğim çıktığında, öngörüsüzlükten doğan yanılgıların, yenilgilerin sorumlusu benmişim gibi muamele görürdüm. Haklıymışsın diyen pek olmazdı.
Büyük muktedirler kadar küçücük gruplarda da iktidar odakları vardır ve hiçbir iktidar işine gelmeyen gerçeklerden hoşlanmaz. Sadece muktedirler değil, bizcileyin sıradan insanlar da görmek, bilmek istemediğimiz gerçeklerden, canımızı sıkacak öngörülerden kaçmaya çalışırız.
Yeni bir yılın arifesinde canınızı sıkmayı göze alarak kehanetimi baştan söyleyim: 2021 yılı 2020 yılını aratacak kadar zorlu geçecek; Bütün dünyada ama özellikle Türkiye'de.
İnsanın bildiğimiz insan olmaktan çıktığı, toplumların bilinmeyen merkezlerdeki yapay zekâlı buyurganlar tarafından yönetildiği, insan ilişkilerinin ve aktivitelerinin ekranlara indirgendiği, yalnızlığın kural toplu yaşamın suç olduğu, insanın insana değmediği, göz göze gelmediği yaşam tasavvurları, distopyaların ana temalarındandır. Distopik romanlarda okuduğumuz, distopik bilimkurgu filmlerinde içimiz ürpererek seyrettiğimiz o "cesur yeni dünya" artık gerçek oluyor.
Kötü bilici kadın olarak haber vereyim: Pek matah olmasa da şimdiden özlemeye başladığımız eski dünya bir daha geri gelmeyecek, yaygın deyişle eski normal'e dönülemeyecek. Zaten her türlü aksaklıkla, adaletsizlikle, zulümle, eşitsizlikle malûl olan eski normal'in bütün kötülüklerini, olumsuzluklarını perçinleyen yeni normal, Korona salgınıyla başladı ve hızla yerleşiyor.
Kehanetler; gerçeklerin duygu, beklenti ve özlemlerden arınmış dikkatli gözleminden doğar. Çoğunlukla da temelinde bilimsel veriler vardır. Bilim, özellikle de çevreci bilim, insan yeryüzünün dengesini bozdukça, küresel ısınma ve benzer süreçlere virüs salgınlarının eşlik edeceğini ne zamandır söyleyip duruyor. Covid-19 salgını ne ilk ne de son olacak. Virüsler mutasyona uğrayacak, yeni virüsler çıkacak. Birine aşı bulunsa bir süre sonra yeni salgınlar başlayacak.
Yeni normalin olmazsa olmazı zorunlu maskeler, topluluklardan kaçınma, insanın insandan ürkmesi; her şeyin: işin, eğitimin, sanatın, toplantıların, eş dostla buluşmaların, insanlar arasında yakın ve sıcak ilişkilerin, giderek siyasetin ekranlarda gerçekleşmesi, sanallaşması toplumları da insanları da değiştirecek. Herkes kendi akvaryumunda, cam fanus içinde dolanıp duran süs balığı gibi yalnızlaşacak. En korkuncu da buna alışacak, bu yaşamı konforlu bulmaya başlayacak. Ve artık insan, bizim bildiğimiz, bizim gibi bir yaratık olmaktan çıkacak. Hayat eve sığacak! O ne biçim hayatsa artık…
Salgının başlarında en çok sorulan soru Korona sonrasında bizleri nasıl bir dünya düzeninin beklediği idi. İyimser olmak istiyorduk. Belki ders alınır, belki daha adil, daha eşitlikçi bir dünya kurulur, diyordu iyimserler. Gamlı baykuş olarak en azından kısa dönem için hiç umutlanmadım, "İnşallah yanılıyorumdur ama her şey daha kötü olacak" dedim. Çünkü adil, eşitlikçi, barışçı bir düzen ancak bu ahlaksız, vicdansız, vahşi kapitalist çarkın kırılmasıyla mümkündü. Bu da kısa vadede ufukta görünmüyordu.
Nitekim, bütün veriler salgının başından bu yana dünyanın en zenginlerinin servetlerinin en az dörtte bir oranında arttığını, dev şirketlerin kârlarının tavan yaptığını, savaş baronlarının kârlarına kâr, keyiflerine keyif kattıklarını, eşitsizliğin derinleştiğini gösteriyor.
Kimilerimiz dayanışmacı bir ahlâkın, dayanışmacı bir toplumun mümkün olabileceğini hayal ettik. Dünyanın bütün iyi insanları, kendi çapımızda bunu gerçekleştirebilmek için minik adımlar attık, atmaya çalışıyoruz. Ama sistem dayanışmacı toplum hayallerinin ve adımlarının karşısında bütün ağırlığıyla duruyor. Çevrecilerin "çevreyi değil sistemi değiştir" özlü sözü bir kez daha gerçeklik kazanıyor.
Dünyanın parçasıyız. Artık hiçbir ülke, hiçbir toplum bütünden bağımsız değil. Bize özel belaları, dertleri, dünyanın derdine ekleyince gamlı baykuşun 2021 yılı için iç ferahlatıcı kehanetlerde bulunması mümkün olabilir mi!
Aşı karambolundan başlayalım. Aşılar mutlak bağışıklık sağlasa bile uygulandığı günden en az iki ay sonra etkin olabiliyor. Toplumun en az yüzde 60'ı aşılanmadan salgını bitirmek mümkün değil. Bu da (iki doz gerektiği hesaba katılırsa) 100 milyon aşı demek. Şimdilik ufukta böyle bir olanak görünmüyor.
Ekonomik sıkıntıların, yoksullaşmanın, aş-iş derdinin katlanarak süreceğini bilmeyen yok. Tarımın çöktüğü, kuraklığın yaygınlaştığı bir dönemde, "ekmek yiyebildiklerine göre demek ki aç değiller" bile denemeyecek, çünkü bazı insanlar ekmek bile yiyemeyecekler.
İktidardakiler sıkıştıkça, oy deposu olarak gördükleri kitlelerin memnuniyetsizliği arttıkça, muktedirlerin beka sorunu bacayı ve paçayı sardıkça demokratik hak ve özgürlüklerin son kırıntıları da yok edilecek. (Kırıntı kaldı mı, son günlerin yeni yasa ve yasaklarına bakınca pek emin değilim.) 2021'in gelişi 2020'nin son günlerinden belli. Misal: sivil toplumu yok etmeyi amaçlayan derneklere kayyım atanması yasası; AİHM kararlarını yok hükmünde saymak, yani anayasa ihlali, yani devletin kendi imzasına sahip çıkmayarak kendini gayrımeşru ilan etmesi; rejimin neye dönüşecek olduğunun turnusol kağıdı niteliğindeki Demirtaş ve AYM'nin Osman Kavala kararları, vb.,vb…
Budala ve meşum 15 Temmuz darbe oyunu gibi Korona salgını da Tayyip Bey için Allah'ın lütfu oldu. "Körün istediği bir değnek Allah verdi iki göz" diye bir deyim vardır. Salgın, Erdoğan zihniyetinin ve devletin Devlet'inin hayalindeki tepkisiz, eylemsiz, donuk, neşesiz, birarada gülüp eğlenilemeyen, ses çıkarılamayan, sokaklara çıkılamayan, toplanılamayan bir yaşamı kolaylaştırdı. Korona bahanesiyle her türlü hak eylemi, protesto gösterileri, siyasî aktiviteler engellendi. "Hayat eve sığar" sloganı tam da bu zihniyetin yansımasıydı. Kapan evine, aç televizyonunu, çekirdek çıtlat, ser seccadeni, kıl namazını, yat uyu!
İktidardakiler açısından çok rahatlatıcı, çok konforlu olduğu açık. Birkaç yıl önce, akıllarına gelse bile hayalini kuramayacakları faşizan uygulama ve yasalar bu konforlu ortamda salgın bahanesine sığınılarak peşpeşe çıkarılıyor. 2021 yılında kuyruğu daha da sıkışacak olan iktidar koalisyonu, kuyruk acısıyla daha da saldırganlaşacak.
Zamanında üyesi olduğum partiyi eleştirirken "Hiç mi iyi bir şey yok Yoldaş" diye itiraz ederlerdi kendilerini yönetime atamış parti büyükleri (!).
Sizlerin de "Hiç mi iyi bir şey yok şom ağızlı kadın!" diye mırıldandığınızı duyar gibiyim.
Var…
Dünyada ve ülkemizde hâlâ umudunu ve cesaretini yitirmeden bu gidişata karşı direnen; daha aydınlık, daha adil, insana doğaya saygılı, barışçı, paylaşımcı bir yaşam için çabalayan milyonlar var. En karanlık görünen anda bile umutlarını yitirmeyen gençler var, benim gibi yaşlı ve karamsar da olsalar bu düzene karşı mücadeleyi bir ahlak, vicdan sorunu ve sorumluluğu olarak gören, hayatlarına anlam kazandırabilecek tek şey olarak kavrayanlar var.
Ve bizler biliyoruz ki: Başka bir dünya, başka bir ülke mümkün. O dünyayı, o ülkeyi kurmak için sistemin çarklarının kırılması, vahşi kapitalist düzenin yıkılması; salgınlardan, yıkımlardan, talandan, yalandan beslenen iktidarların sona erdirilmesi gerekiyor.
2021'de "iyi şey" bu uğurda ortak mücadelenin örgütlenmesi olabilir ancak. Başarabilirsek…