Hah şöyle! Artık rahatlayalım… Bitsin artık aldatmaca, takiyye, riyakârlık, laf ebeliği. Bitsin “anayasa referandumu tartışmaları” yaftası atında sürdürülen bu kör dövüşü. Ne iktidar kıvransın, ne muhalefet kendini yorsun.
Günlerdir; Partili Cumhurbaşkanı’nın fesih yetkisi var mı yok mu, kim yalan, kim doğru söylüyor, Meclis’in yetkileri, tayinle gelecek hükümet üyelerinin durumu ne olacak, partili başkan nasıl tarafsız olabilir, üç erkin tek elde toplanması tek adamlığa, diktatörlüğe yol açar mı diye tartışıp duruyoruz. İktidar kanadı kulaklarımızı sağır eden böğürmelerle, aklımıza hakaret açıklama/aldatmacalarla, vicdanımızı kanatan adaletsiz, hukuksuz uygulamalarla milleti anayasa oylamasında evet demeye zorluyor. İş artık “hayır diyenin anasını” naralanmalarıyla silah çekmeye, adam öldürmeye kadar vardı. Seçimin güvenliğinden sorumlu olması gereken merciler hayırcılara yönelik saldırılara kalkan oluyor, özellikle HDP sandık görevlilerine, seçmenlerine akla, hukuka, vicdana ziyan engellemeler yapılıyor. (Son birkaç örnek: bazı ilçelerde HDP sandık kurulu başkanlarının “saygın kişi olmadıkları (!)” gerekçesiyle üyeliklerinin iptali, HDP’nin içinde tek bir şiddet göndermesi, tek bir saldırgan cümle olmayan hayır’ lı şarkısının yasaklanması, HDP’nin mütevazi seçim araçlarına el konması; MHP’li muhaliflerin toplantılarına saldırı, salon iptalleri; Müslüman muhafazakâr kesimden hayırcıların kapalı mekân toplantılarının bile valiliklerce yasaklanması, vb…)
Uzun lâfa gerek yok. Adı referandum olan, oy kullanacaklardan evet veya hayır demeleri beklenen bir komedide “hayırlı kandiller” dilemek bile suç sayılıyor. Üstelik, hayır eğiliminin arttığı görüldükçe, iktidarın hukuksuz, pervasız baskıları, engelleri de artıyor.
OHAL ortamında, bunca kısıtlama altında yapılacak referandumun, -hele ki baskı ve hokus pokusla bu oylamadan evet sonucu çıkarsa- meşruiyetinin tartışılması gerektiğini düşünürken, Hayrettin Karaman adlı profesör ünvanlı bir zâtın yazısını okudum ve kafam aydınlanıverdi.
Yeni Şafak yazarı Prof. Dr. Hayrettin Karaman sıradan bir ilahiyatçı değil. Camiayı yakından tanıyanlar onun Tayyip Erdoğan’ın akıldanesi, fetvacısı, dinî konularda güvendiği kişi olduğunu öteden beri söylerler. Nitekim, kadına bakıştan çocuk istismarı konusuna, demokrasi, siyaset, ahlâk konularından idama, eğitim alanından aile yapısına kadar toplumun gündelik hayatını ve siyaseti ilgilendiren pek çok konuda bu derin Hoca’nın görüşleri/fetvaları Erdoğan’ın ağzından dile getirilir, uygulamalarına yansır.
31 Mart tarihli, İtaat başlıklı yazısında Karaman Hocaefendi Kuran-ı Kerim’den Nisâ suresi 59,65,69,70 sayılı ayetleri naklettikten sonra şöyle buyuruyor: “Bu ayetlerin asıl konusu itaattir. Söz tutmak, boyun eğmek, emri yerine getirmek” mânasına gelen itaat, sosyal, siyasî, hukukî, ahlâki boyutlarıyla İslamî hayat düzenini kuran temel kavram ve kurumlardan biridir (…………….) İslam dini gerek kamu hayatında gerekse özel hayatta bazı sıfat ve özellikleri taşıyan kimselere itaat edilmesini, onların buyruklarının yerine getirilmesini ve söylediklerine uyulmasını istemiştir. Başkan, aile reisi, kumandan, ana-baba, bilmeyenlere göre bilenler(âlimler) bunlardandır. (…………….)Kamu hayatındaki ülü’l-emr, ya halife gibi ümmetin seçmesi ve biat’ıyla belirlenir –onun tayin ettiği yüksek dereceli memurlar dolaylı olarak ümmetin belirlediği ülü’l-emr olur- ya da bir makamın tayinine gerek bulunmadan, taşıdıkları üstün vasıflarla bu yetkiyi elde ederler.”
Yoruma gerek yok. Önümüze konulan anayasa değişikliği maddelerinin tümü, Hoca’nın Kuran’a dayandırdığı bu yorumlar üzerinde şekilleniyor. Tek adam tartışmasını, tek adamın keyfince atayacağı kurulların, memurların, atacağı adımların meşruiyeti gibi tartışmaların tümünü, ilgili ayetlere referansla gereksiz ve geçersiz kılıyor.
Hayrettin Karaman’a teşekkür borçluyum. Uzun zamandır cevabını aradığım bir soruya cevap getirdi. Tayyip Erdoğan ve aynı havayı çalan yakın kadrolarının/kurmaylarının çağdaş toplumun, hukuk devletinin, demokrasinin temel ilkeleriyle böylesine çatışan düşünceleri nasıl savunabildiklerini, her biri yanlışın ötesinde suç sayılması gereken uygulamalara nasıl cesaret ettiklerini, son anayasa değişiklikleri gibi totaliterliği aşıp diktatörlüğe vardıracak adımları nasıl savunabildiklerini ve bütün bunları hangi amaçla, ne için yaptıklarını soruyor ama tatmin edici bir cevap bulamıyordum. Siyasî hırs, karakter yapısı, yargılanma korkusu, mutlak iktidar arzusu, psikiyatrik vaka açıklamalarıyla yetinemiyordum. Sürüklendiğimiz şu çözümsüzlük ve cinnet ortamında, başka bir açıklaması olmalıydı bu gidişatın.
Açıklamayı mürailiğe, yalancılığa başvurmadan, Hayrettin Karaman dobra dobra söyledi: Gereksiz tartışmayı, tek adama itirazı bırakın, biat edin, boyun eğin, dinimiz böyle emrediyor, dedi.
Karaman Hocaefendi’nin zihnimde yarattığı aydınlanma iyi de, işte şimdi korkmaya başladım. Siyasî hırs, kişilik bozukluğu, karakter yapısı, topluma ve yasalara karşı suç işlediklerini bilen bir kadronun iktidarı kaybetme korkusu, yani kısaca siyasî bir mücadele olsaydı, durum o kadar vahim değildi; bildiğimiz parametreler içinde, ortak bir alanda mücadele edebilirdik. Oysa, kul değil Tanrı katında seçilmiş, “bazı sıfat ve özellikleri (!)” taşıdığına çevresini inandırmış ve kendisi de inanmış bir âdeme biat ve itaatin dinen vacip olduğu inanç ve duygusu ile tıbbî-psikiatrik müdahale dışında nasıl mücadele edilir? Allah tarafından kimi özel sıfat ve özelliklerle kulları yola getirmek için gönderildiğine inanan bir diktatör kadar çılgını olabilir mi?
Sadece bir referandum sürecinde değil, iki farklı evrenin, iki farklı değerler sisteminin siyasî mücadeleyi çok aşan çatışmasının ortasındayız. Şu anda bizlerden Allah adına biat, itaat, boyun eğme talep ediliyor ve referandumda bu talebe evet dememiz isteniyor.
İtaati, biat’ı, zorbalık önünde diz çökmeyi kabul etmeyenler; insanın insana kulluğuna, kendini Allah tarafından seçilmiş sanan zalimlerin ve goygoycularının kurmaya çalıştıkları düzene baş kaldıranlar; 1500 yıl öncesinin kurallarıyla, değerleriyle yaşamayı reddedenler, özünde bu zihniyete dayalı anayasa değişikliklerini tabii ki reddedeceklerdir.
Hayrettin Kahraman denilen zât’ın yazısını okuyana kadar bir HAYIR’ım vardı: Siyasî bir hayır’dı bu. Şimdi bine tamamlamak için yollara düşeceğim hayatî hayır’larım var.