Ukrayna'daki savaşın büsbütün derinleştirdiği ekonomik kriz, toplumsal çöküş, gündelik sıkıntılar, siyasî kaos arasında unutmuştuk. Bir de baktık ki Savunma Bakanı Akar savaş giysilerini kuşanmış, televizyon ekranlarından sınırötesi Pençe-Kilit operasyonunu müjdeliyor.
Aslında bölgede kara harekâtları, hava harekâtları, çatışmalar yılbaşından bu yana sürüp gidiyordu ama tantanası yapılmıyordu. Erdoğan ile ortağı "beka" tehdidinin eskisi gibi sökmediğinin, aç karnını doyurmaya odaklanmış ekmek derdindeki halkın beka'yı meka'yı düşünecek halde olmadığının farkına varmışlardı. Hele bir de halk, yıllardır sürdürülmekte olan savaşın maliyetini hesaplamaya kalkarsa…
Ağır ekonomik krizin, açlığın, işsizliğin, umutsuzluğun girdabında çırpınan kitlelerin, "Dünyanın hâli bizden daha perişan, Avrupa'da ekmek bile bulamıyorlar, pahalılık bizim beş katımız", "Çok iyi gidiyoruz, üç zamana kadar düze çıkacağız", "Bizim ülkemizde isteyen herkese iş var" vb. mavallara artık kanmadığını sürekli düşmekte olan oylarına bakarak anlayan Cumhur İttifakı ortakları, eski aşı ısıtıp sofraya koymaya niteylendiler anlaşılan. Görünüşe göre, Kandil Fatihi -hatta hayal bu ya- Musul Kahramanı Erdoğan ipine yeniden sarılmayı deneyecekler. (Geçerken işaret etmekte yarar var: dünyanın büyük bir altüstlük yaşadığı, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı sonucunda güç dengelerinin sarsıldığı, 3. Dünya Savaşı'ndan söz edildiği, NATO'nun çatlaklarının sıvanmaya çalışıldığı bir dönemde Batı, yılana sarılır gibi NATO üyesi Türkiye'ye sarılıyor. Bu da, köyü köpeksiz bulan Türkiye'nin bölgedeki savaşçı yayılmacı siyasetini daha rahat sürdürmesine olanak sağlıyor.)
Erdoğan, Putin, Orban gibi sağ popülist otokratik liderlerin nasıl olup da bu kadar birbirlerine benzediklerine hep şaşırmışımdır. Kuzey Suriye ve Irak Kürdistanı topraklarında yıllardır sürdürülmekte olan -kibarca askerî harekât denilen- savaşın gerekçesi ülkemize sınırötesinden gelecek saldırıları önlemek, güvenli bölge yaratmak, böylece ülkenin beka'sını güvence altına almaktı. Tıpkı Putin'in, sınır komşusu ülkelerin, özellikle eski Sovyetler Birliği ülkelerinin NATO veya Batı'ya yönelmelerini tehdit olarak görüp o toprakları ilhak etmeye kalkışması gibi.
Bir başka benzerlik her iki liderin de geçmişin emperyal hayalleriyle dolu olmaları. Putin halkların hapishanesi denilen Çarlık Rusyası'nın, Erdoğan Osmanlı devletinin özlemiyle Büyük Rusya, Büyük Türkiye rüyaları peşindeler. Putin Ukrayna'yı bağımsız ülke saymıyor, Ukraynalılar Rustur, öyle bir halk yoktur, diyor. Bizimkiler ise bölücü düşman olarak belledikleri Kürtleri bir etnik kimlik (identité) olarak ne içerde ne sınır ötesinde tanımayı reddediyor. Terör bahanesiyle içerdekilere olmadık baskılar uygularken komşu ülkelerdekileri de yok etmeye, kendi toprakları üzerinde özerklik kazanmalarını engellemeye çalışıyor. Her ikisi de milliyetçi savaşçı siyasetlerinin kendilerine halk ve seçmen desteği sağlayacağı hesabı yapıyor.
Cumhur İttifakı adı verilen Erdoğan-Bahçeli ittifakının harcı Türk-(Sünnî) İslam ideolojisidir ki Kürt fobisinden beslenir. 2011'den bu yana Türkiye'nin Kuzey Suriye'de, Rojava'da, Irak Kürt bölgesinde sürdürdüğü savaş, bölgedeki Kürt varlığını siyaseten olduğu kadar demografik yapıyı değiştirerek de zayıflatmayı, bölgede askerî-idarî egemenlik kurmayı amaçlıyor.
CHP; Cumhur İttifakının topluma beka sorunu olarak sunduğu sınır ötesi askerî harekâta, Kürt bölgelerindeki -zaman zaman cihatçı güçler, hatta IŞİD artıkları destekli- operasyonlara, büyük insanî trajediler yaşatan savaşa başından beri destek sundu. Bu destekte, iktidarın kitlelerde kabarttığı millîyetçi reflekslerin, ustaca kurulmuş "Terör=PKK=Kürt siyasal hareketi (HDP)" denkleminin seçmene yansımasının payı kadar CHP'nin devlet partisi kimliğinden sıyrılamamasının ve tabanının bir bölümünün şoven milliyetçi (ulusalcı) zihniyetten kopamamasının da payı vardır. Kılıçdaroğlu bir defasında Kürt bölgelerine yönelik askerî operasyonu "bağrına taş basarak" desteklediğini açıklamıştı, Afrin harekâtı sırasında da " Sınırlarımızda millî bir sorun var" gerekçesiyle Erdoğan-Bahçeli yanında saf tutmuştu.
Kılıçdaroğlu önderliğindeki CHP'nin bu konuda bir ölçüde değiştiğini, Kürt fobisinden ve beka mavalından artık eskisi kadar etkilenmediğini, ayrıca ölüm kalım meselesi olan 2023 seçimlerinde Kürt seçmenin oyuna, HDP'nin desteğine ihtiyaç duyduğunu düşünürken Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun Pençe-Kilit harekâtına desteğini açıkça belirtmesi CHP cephesinde değişen bir şey olmadığını, Kürt dersinden yine bütünlemeye kalacağını gösteriyor.
Kürt konusunda hiç de parlak öğrenci olmayan CHP ve liderinin önünde şimdi yeni bir sınav var: Aralarında Mithat Sancar'ın, Garo Paylan'ın da olduğu; terörle, şiddetle, PKK ile en küçük bir ilişkileri saptanamayacak 10 HDP milletvekilinin fezlekeleri Meclis'e geliyor. Kılıçdaroğlu, dokunulmazlıkların kaldırılması sırasında "Anayasaya aykırı ama evet oyu kullanacağız" diyerek HDP'nin Meclisteki varlığının bitirilmesine onay, Erdoğan'ın politikalarına icazet vermişti. Şimdi, sadece CHP'nin değil Millet İttifakının diğer ortaklarının da HDP'li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması gündeme alındığında ne yapacakları hem ülke hem de kendileri için hayatî önem taşıyor. Bu sınavdan da çakarlarsa Erdoğan'ın kurduğu tuzağa düşmüş olacaklar. Çantada keklik sandıkları 2023 seçimlerini kaybetmeleri olasılığı bir yana, bu kafayla iktidara gelenlerin ülkeyi düze çıkarabileceğine inanmak kolay olmayacak.
Nereden mi biliyorum? 7 Haziran 2015 seçimlerinden 1 Kasım 2015 seçimlerine kadar giden o korkunç beş ayı hatırlıyorum da ondan. HDP'nin 80 milletvekili kazandığı 7 Haziran'da AKP tek başına iktidar olma umudunu yitirince, ülke son derece planlı bir terör dalgasıyla sarsılmış, PKK'nin yardımıyla da tırmanan bu terör, şiddet, korku ortamında 1 Kasım seçimlerinde Erdoğan iktidara yeniden oturmayı başarmıştı. Şeytanın ve devletin oyunu tükenmez; hele de karşılarındakiler oyuna gelmeye müsaitlerse. Kuyruğu sıkışmış, oy oranı düşmüş görünen Erdoğan-Bahçeli ittifakı belli ki aynı oyunu sahnelemeye niyetli.
HDP'nin kapatılma davasının Anayasa Mahkemesi'nde görüleceği, HDP'li milletvekillerinin fezlekelerinin Meclis'e geleceği, Kobani davasında karara yaklaşıldığı, Pençe-Kilit operasyonundan şehit haberlerinin geldiği şu günlerde seçmen kitlelerini ve başta CHP olmak üzere muhalefeti terör umacısı, daha doğrusu silahıyla ürkütmek, "terör=PKK=HDP" denklemini yeniden tedavüle sokmak, Kürt fobisini ateşlemek AKP-MHP ortaklığının seçim taktiğinin parçası olarak görünüyor. Ne tesadüftür ki terör eylemleri yıllar sonra bu ortamda yeniden başlıyor. Bir süredir Cumhur İttifakı ve bilumum ırkçı şoven, militarist güçlerin Kürt halkını, Kürt seçmenini tahrik etmek için uyguladıkları çok aşamalı ve çok yönlü plan bugüne kadar sonuç vermemişti, şimdi terör kartı yeniden masaya konuyor.
Türkiye barış ve demokrasi güçlerine, başta HDP Kürt siyasî hareketine, CHP'ye, sağlı sollu bütün muhalefete düşen iktidarın bu kartı oynamasına izin vermemek.
Nasıl mı? Savaşçı adımlara, sözde milliyetçi kışkırtmalara, HDP'nin bitirilmesi, Kürt siyasal hareketinin tasfiyesi planlarına hep birlikte, ama'sız karşı durmak. Çünkü ülkede kalıcı barışın, demokrasinin, sulh ve sükûna kavuşulmasının olmazsa olmaz şartı Kürt meselesi sınavından geçer not almaktır.