Başbakan sağolsun, yazar çizer, yorumcu, vb. takımının -bu arada benim de- haftalık gıdamızı ihmal etmedi, şöyle yağlı etli tarafından ganî ganî verdi. Suriye’de ne işin var, şurada ne işin var, burada ne işin var türünden eleştirilere cevabı pek tumturaklı oldu: “Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz.” Ecdat sözcüğünden çağrışım yapmış olmalı, birilerine giydirmeye hazırlanırken ihmal etmediği deyimle “Hiç kusura bakmasınlar; biz böyle bir ecdat tanımadık, biz öyle bir Sultan Süleyman tanımadık” diyerek Müslüman muhafazakâr AKP siyaset takımının daha baştan kafayı taktığı Muhteşem Yüzyıl TV dizisine saldırdı. Dizinin yapımcısını ve diziyi gösteren televizyon kanalını açıkça kınadığını kendisini dinleyen kalabalığa bildirdi. Yetmedi, “Hakkımızı hukukî yoldan koruyacağız”, dedi, mahkemeleri göreve davet etti.
İster gülelim, ister ülkeyi yönetene bakıp ağlayalım, bu nutku çekerken kendisini alkışlayanların yüzde 80’inin, Muhteşem Yüzyıl dizisinin müptelaları olduğuna bahse girerim. Başbakanlık konutunda da merakla seyredildiği rivayet ediliyor. Tayyip Bey’in sözlerinin dizinin reytingini arttıracağı da tahmin edilebilir.
Fransa’da, Almanya’da, İtalya’da, İspanya’da, Amerika’da... görece demokratik ve çağdaş ülkelerde ecdad edebiyatına başvuran Başbakan veya Başkan hatırlıyor musunuz? Bu tarz söylemler ya çok eskilerde, birkaç yüzyıl öncesinde kalmıştır ya da aşırı sağ, faşist çevrelerde, hatta onların da geçmişin hayalleriyle avunan en marjinal kesimlerinde. Faşist hareketler bugüne cevap getiremedikleri, yarını hayal edemedikleri için geçmişin zaferleriyle, şanlı tarihle, ecdatla övünürler; ezik kitleleri bu kof edebiyatla afyonlamaya çalışırlar. Yanlış anlaşılmaması için hemen söylemek gerekirse: burada tarihi inkârdan, miladı kendisiyle başlatmaktan, köklerinden kopmaktan değil, kof ecdat edebiyatından söz ediyorum.
Bu tarz bir konuşma ve ardındaki zihniyet; günün sorunları karşısında çaresiz kalanın, gelecek umudu ve vizyonu tükenenin, çuvalladığını içten içe fark edip kitleleri geçmiş tütsüsüyle afyonlamaya çalışanın psikolojisini yansıtır. Sayın Başbakan, son zamanlarda, bu sınıra adım adım yaklaşıyor. Çevresindekiler de durumu fark etmeye başladılar ki, bazen tevil ederek, bazen suskunlukla geçiştirerek, bazen de bir punduna getirip Erdoğan’ın söylediklerinin tam aksini kibarca söyleyerek duruma müdahale etmeye çalışıyorlar. Muhteşem Yüzyıl vakası nasıl gelişecek göreceğiz, ama Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürü, Türk TV dizilerinin yurtdışı başarısıyla övünürken Muhteşem Yüzyıl’ın en az 150 milyon seyirciyi televizyon başına çektiğini, bir fenomen haline geldiğini açıkladı bile.
Bu ecdat meselesi, yani atalar, dedeler faslı her zaman sorunlu bir konudur. Toplumun veya kişinin kendini bağladığı, ya da resmi tarihin, resmi ideolojinin topluma dayattığı atalar, zaman içinde devrana göre biçimlenir, sübjektif değerler (ya da değersizlikler, karalamalar) yüklenirler. Şu veya bu yönlerinin altı çizilerek gerçeklikleri olumlu veya olumsuz yönde çarpıtılır. Kutsallaştırılır ve tabulaştırılırlar. Bu konuda sağ ve sol muhafazakârlar birbirleriyle yarışırlar. Osmanlı padişahlarını tu kaka eden, itibarsızlaştırmaya çalışan resmi Cumhuriyet tarih yazımı ile başta Atatürk olmak üzere Kemalist rejimin ileri gelenlerini yıpratmak, karalamak için çabalayan dindar- muhafazakâr tarih yazımı birbirinden farklı değildir. Oysa ecdadın gerçeği farklı bir noktadadır. Yapıp ettikleri bir yana, hepsi bütün zaaflarıyla ve meziyetleriyle, iyileriyle kötüleriyle insandır. Ecdadı yüceltirken onlara kendi bakışımızı, kendi arzularımızı yükleriz ve onları yücelterek kendimize pay çıkarırız. Ya da örneği Tayyip Erdoğan’ın ecdat edebiyatında görüldüğü gibi, ecdad kitlelerin hamasî duygularını okşamak için siyasal amaçlarla kullanılır.
Evet, Kanunî’nin kendi yüzyılında muhteşem olduğu açık. İmparatorluğun hem batıda hem doğuda en geniş hakimiyete ulaştığı, denizlere karalara hükmedilip hükümdarların dize getirildiği, içerde dönemine göre ileri yasal düzenlemeler yapıldığı, imar faaliyetlerinin hız ve estetik kazandığı bir dönem; Osmanlı’nın doruğu. Dönemin yıldızı da Sultan Süleyman. Bu tabloyu hiç gözardı etmeden, bir de madalyonun öteki yanına bakalım: Nasıl bir sultan, nasıl bir kişilikti Kanuni Süleyman?
Tarih benim konum değil ama en sıradan biyografide bile rastlayabileceğimiz bir iki ayrıntı! Fermanlarına ve ellerine epeyce kan bulaşmış bir hükümdar o. Savaşlardan söz etmiyorum; boğdurduğu, öldürttüğü öz oğullarını, vezirlerini, paşalarını, hatta saray entrikalarının kurbanı kadınlarını hatırlatmak istiyorum. Öz oğlu Mustafa’yı tahtta gözü var diye boğdurturken, taht kavgasına tutuşan şehzadelerinden Selim’i destekleyip Şehzade Bayezid’i ve ne olur ne olmaz, ilerde tahtta hak iddia ederler diye onun bütün oğullarını öldürtürken, Şehzade Mehmed’i daha üç yaşında yok ettirirken; yakını, can dostu, damadı İbrahim Paşa’yı güç ve iktidar kazandığı için, Topkapı sarayında konukken boğdurturken, Pirî Reis’i, Sadrazam Kara Ahmet Paşa’yı ve kim bilir daha nicelerini idam ettirirken o hep aynı Sultan Süleyman. Sefere çıkılan, kuşatılan, fethedilen topraklarda, hele de Doğu Avrupa’da hâlâ silemediğimiz “barbar Türk” imajının muhteşem yaratıcısı.
Maksadım ecdadı karalamak falan değil. Haksızlık etmemek için gerek Doğu gerekse Batı’da, o dönemlerde hiçbir hükümdarın, hiç bir hanedanın zalimlikte bizimkilerden aşağı kalmadığını da hatırlatmakta yarar var. Zalimlik iktidarın ve muktedirin ayrılmaz parçasıdır, hele de o çağlarda. Hükümdar ne kadar güçlüyse o kadar zalim olur, iktidarını korumak söz konusu olduğunda ne öz evlat ne yoldaş, ne arkadaş dinler. Ama aradan yüzlerce yıl geçip değerler değiştiğinde, kan dökmenin, zalimliğin, despotluğun büyük hakanlık, kahramanlık, kanunilik sayılmadığı günümüzde çağdaş demokratik liderler ecdatla övünmezler, hele hele eninde sonunda bir hikâye, bir masal olan TV dizilerinde ecdat kendi kafasındakinden farklı gösteriliyor diye, yapanı, oynatanı tehdit edip, seyredeni de ürkütmeye çalışmazlar.
Dizinin sadece iki bölümünü seyrettim, para dökülmüş profesyonel bir iş. Tarihî gerçekler açısından benzerlerinden bir farkı yok, görkemli bir masal. Başbakan tartışma başlatmasaydı aklıma gelmeyecekti ama dizide, yirmi iki yıl Kanunî’nin Şeyhülislamlığını yapmış Ebussuut Efendi de sahneye çıkıyor. Başbakan, Şeyhülislam Ebussuut Efendi konusundaki gerçeklerin diziye yansıtılmasından ürküp de kanalı, yapımcıyı, senaristleri testiyi kırmadan dövmeye kalkışmış olmasın!.. Kimilerine göre devrin -hatta bazılarınca tüm Osmanlı döneminin- en yetkin din alimi olan, tarihi verilere göre ise Sünnî İslam’ın en tutucu ve katı çizgisinin takipçisi Ebussuut Efendi, Başbakan’ın zihniyet yapısını da şekillendiren Alevîlik düşmanlığının sembollerinden biridir. O, “Kızılbaş tâifesinin şer’an kıtali helâl olup katleden gâzi; Kızılbaş tâifesinin ellerinde maktul olanlar şehid olurlar mı?” sorusuna, “Olur, gazâ-i ekber ve şehâdeti azîmedir” fetvasını verendir. (Kızılbaşları (Alevileri) öldürmek helâl midir, onları öldüren gazi, onların öldürdükleri şehit olurlar mı? sorusuna, “Olurlar, hem de din yolunda en büyük savaş, Tanrı yolunda büyük şehitliktir” cevabı). Bu ve benzer fetvalara dayanılarak akıtılan Alevî, Kızılbaş, Zerdüştî, Ezidî, Mecuzî kanını varın siz düşünün. Başbakan’ın Sünnî İslamın dışında kalan inanç gruplarına karşı zaman zaman pervasızlaşan söylemini hatırlayınca, işin bir de bu yanını düşünmekten alakoyamadım kendimi.
Başbakan’ın dizideki Sultan Süleyman’ı beğenmeyip, “Biz böyle Sultan Süleyman tanımadık” dediği Kanuni’nin ellerinde bol miktarda kan ve dahi evlat kanı, yönetiminin arkasında da Ebussuut Efendi zihniyeti vardı. Öte yandan, at üstünde uzun kalmak günümüzde meziyet sayılmasa da, Başbakan’ın bilgi eksiğini gidermek için, 46 yıl tahtta kalmış Kanunî’nin sarayda geçirdiği zamanın seferlerdekinin en az beş katı olduğunu da hatırlatmak gerek. Bence sayın Tayyip Erdoğan dizideki duruma şükretsin, fazla kurcalamasın bu işi. Dizinin kusuru Sultanın aşk meşk hayatını, yani en insan yanlarını göstermek olsun. Ya ecdadımızın öteki yüzünü gösterseydi!..
Son bir söz: İleri demokrasinin ayrılmaz parçası olan düşünce ve ifade özgürlüğü yukardan bahşedilmiyor, özgürlükler için direnmek ve mücadele etmek gerekiyor. Diziyi gösteren kanal, ardındaki sermaye grubu, yapımcılar, senaristler ve de milyonlarca izleyici buyrukçu, sansürcü zihniyetin sopa göstermesi karşısında milim geri çekilmemeli, pes etmemelidir. Bekâra karı boşamak kolay gelir, işin ucunda büyük maddi kayıplar var, vb. diyebilirsiniz. Ama işin daha da ucunda hak ve özgürlüklerin korunması var. Ben kendi payıma, Başbakan’ın müdahalesine karşı sadece yazıp çizmekle kalmayıp diziyi izlemeye başlayacağım. Karınca kararınca reytingi artırmak için...