Küresel musibetin geleceği belliydi. Sadece bilim insanları değil, bu dünyanın sağduyulu, vicdanlı, adaletli, iyi insanları felaketin yaklaştığını yıllardır, on yıllardır haber veriyor, uyarıyorlardı. Felaketin ilk adımı virüs saldırısı oldu. İklim krizinin yeni virüslere, pandemilere yol açacağı da öngörülüyordu. Naçizane: benim Köpekli Çocuklar Gecesi romanımda da insanlığın sonu tufanla birlikte ölümcül bir virüsle gelir.
Kolay atlatılamayacağı, büyük olasılıkla daha da yaygınlaşacağı belli olan Koronavirüs belası insanlığın yüzüne ayna tuttu. Böyle şeyler yoksul, ilkel halkların başına gelir, bize işlemez, kibrinin kurbanı Batı, aynadan kendi yüzünü ve çaresizliğini gördü. Tüketim, para, kâr, sömürü, savaş düzeninin bir virüs karşısındaki yenilgisi, "nereye gidiyoruz?" sorusunun çok daha yaygın şekilde sorulmasına yol açtı, kriz derinleştikçe soru daha da ağırlaşıp yaygınlaşacak. Bu soruyu soran ve yetti gayrı diyenler çoğalacak. Koronavirüs’dan sonra hiçbir şey, hiçbir düzen artık eskisi gibi olmayacak. Doğayı ve insanı kemirerek insanlığı maddî-manevî mahva sürükleyen kanlı ve vahşi kapitalist sistem, kendini toparlamak için çabaladıkça biraz daha batacak. Almanya Şansölyesi Merkel, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en ciddi sorun, diyor. 2. Dünya Savaşı özünde emperyalist güçlerin paylaşım savaşıydı, sistemin yıkılmasını değil dönüştürülüp sağlamlaştırılmasını öngörüyordu, dünyanın karşı karşıya bulunduğu Koronavirüs pandemisi ise sistemi kökünden sarsıyor. Savaşlardaki gibi taraflar yok, bütün dünyaya karşı bir virüs var ve bütün ülkeleri çaresiz bırakacak kadar güçlü.
Kısa vadede iyimser değilim. Köhne düzenin, bu batış sürecinde aynada kendi yüzünü görmemek ve göstermemek için daha da vahşileşeceğini, gaddarlaşacağını düşünüyorum. Ama nereye kadar?
Konuyla ilgili fikir üretenler, yazanlar çizenler biri ütopik diğeri distopik iki gelecek senaryosundan söz ediyorlar. Ya, "Başka bir dünya, başka bir yaşam, başka bir insanlık düzeni" diyenlerin kuracakları aydınlık gelecek ya da bu dünyanın efendilerinin ulus devletleri birer halklar hapishanesi haline getirdikleri, koyu bir faşizmin pençesinde kıvranan bir esirler dünyası. Ya yepyeni bir enternasyonalizm ya da kısır ve karanlık bir izolasyonizm. Bu biraz da bizlere bağlı. Dünyayı uçuruma sürükleyen düzenin muktedirlerinin yüzüne Koronavirüs aynasını tutmalı ve o aynaya bakmalarını sağlamalıyız.
Kendi küçük dünyamızdaki Koronavirüs depremine dönecek olursak, iki gün önce dört saat süren bir toplantıdan sonra Cumhurbaşkanı sıfatıyla kürsüye çıkan AKP reisinin millete "müjde" seslenişi tam da Erdoğangiller zihniyetine tutulmuş aynaydı.
Muhalefeti; iktidar ne yapsa karşısında olmak, iyiyi yok saymak, ille de karalamak olarak anlayanlardan değilim. Hastalığın yaygınlaşmasını önlemek için ellerinden geldiği kadar çabaladıklarını, bütün eksiklere rağmen şimdilik krizi iyi kötü yönetmeye çalıştıklarını düşünüyorum. Erdoğan’ın açıkladığı; piyasayı rahatlatmaya, ekonominin çarklarını elden geldiğince döndürmeye yönelik önlemlerin eksikliği, yetersizliği konusunda işin uzmanları yazıp çiziyorlar zaten. Ben, o aynada gördüğüm haksız, adaletsiz, vicdansız zihniyetle hesaplaşmak istiyorum.
Sermayeye, piyasaya, şirketlere, yandaş kuruluşlara can simidi olacağı düşünülen önlemleri açıklarken Erdoğan’ın TOBB Başkanı yandaşı Rifat Hisarcıklıoğlu’na bakıp "neşen yerinde" diyerek sözde espri yapması, önlemler paketinin tam bir özetiydi. İşçi/emekçi kesimi temsilcilerinin, sendikaların, hatta konunun doğrudan ve en önemli muhatabı Türk Tabipleri Birliği’nin çağrılmamasının nedeni buydu. Ethem Sancak’tan Barolar Birliği başkanı (Erdoğan’ın fahrî yaveri) Feyzioğlu’na kadar herkes oradaydı ama, "neşeleri yerinde olmayanlar", hele de önlemleri duyduktan sonra zaten var olmayan neşeleri büsbütün kaçacak olanlar, Sayın Cumhurbaşkanı ve tayfasının neşesi kaçmasın diye çağrılmamışlardı.
Koronavirüs aynası bize, iktidarın birlik beraberlik nutuklarının aldatmaca olduğunu, 80 milyonu tehdit eden bir bela karşısında bile ayrımcılığın, bölücülüğün öne geçtiğini apaçık gösterdi.
Koronavirüs aynası bize, Erdoğan’ın Batı düşmanlığının, Batı ülkeleri karşısındaki kompleksli tavrının bu çapta global bir felakette bile yumuşamadığını, böyle bir günde bile kılçık atma, sataşma huyundan kurtulamadığını gösterdi. İtalya’nın başına gelenlere oh olsunlar sınırında dolaşan bir üslupla yaklaşırken bir de insana güleyim mi ağlayayım mı, dedirten, "Batı ülkeleri liberalizm adına kamu hizmetlerini (sağlık hizmetlerini) özel sektöre devrederek başından savdı" sözüne ne demeli! Sanırsınız ki Türkiye sosyalist devlet! Bu zatın konuşmalarını hazırlayanlar Erdoğan’ı rezil etmek için mi yapıyorlar bunu! Neo-liberal politikalarla başta sağlık olmak üzere çeşitli hizmetleri özel sektöre devreden kim? Üstelik kimi ülkeler, mesela İspanya özel hastaneleri salgın nedeniyle kamulaştırırken, hastalara bedelsiz açarken, çoğu ülkelerde testler ücretsiz hale getirilirken!
Ve Koronavirüs aynası bize, işten çıkarılacak işçilerin, işsiz kalacak emekçilerin, kendini zar zor geçindiren küçük esnafın iktidarın hiç umurunda olmadığını gösterdi. Aksi halde sermaye kesimine, piyasaya sağlanan kolaylıklara karşılık işçi çıkarma yasağı getirilir, yarı zamanlı çalışma, ücretli izin, vb. emek koruyucu önlemler başa alınırdı. Araya sokuşturulan 20 bin öğretmenin tayini müjdesi ise aynaya yansıyan muzip ve sahtekâr bir görüntüydü. Çünkü okullar tatil edilmişti ve ders başına ücret alan 80 bin sözleşmeli öğretmen boşta kalıyordu. Bu konuda da, derde deva bir şey duymadık
Bir de, belki en başka zikredilmesi gereken hayatî bir konu var.
İran molla rejimi bile, siyasî mahkûmlar dahil, af ilan etmeye hazırlanıyor. Yüzlerce, binlerce insanın haksız adaletsiz, keyfî siyasî kararlarla hapishanelerde tutulduğu, hapishanelerin insan almadığı, 26 kişilik koğuşta 42 tutuklunun kaldığı, kırmızı alarm düzeyinde risk barındıran cezaevlerindekileri nasıl korumayı düşünüyorsunuz?
Avukat ve yakın görüşleri Koronavirüs bahanesiyle kaldırılınca, yüzbinlerce tutuklu tam bir tecrit yaşıyorlar. Yakınları dışarda cehennem azabı çekiyor. Yürekleri her an ağızlarında.
Ağır risk altındaki hasta, çocuk, yaşlı, çocuklu, kadın tutsaklardan başlayarak, bugünün size göre "hain"i, yarının kahramanı siyasî tutukluları; AHİM ve diğer uluslararası hukuk mercilerinin insan hak ve özgürlüklerine aykırı olduğu için yıllardır değiştirilmesini talep ettiği TMK’nın kendinize yonttuğunuz maddeleriyle içeri tıktıklarınızı, -adına ister af deyin ister infaz yasası değişikliği- geniş kapsamlı bir uygulamayla serbest bırakmak, hapishaneleri boşaltmak zorundasınız. Onların yaşamından, sağlığından sorumlusunuz, kıllarına zarar gelirse suçlu olacaksınız. Koronavirüs’nın aynasındaki aksiniz adaletsizliğiniz kadar vicdansızlığınızı da yansıtıyor.
Koronavirüs’nın bari bir faydası olsun, vicdanın ve adaletin çağrılarına kulak vermenizi, gereğini yerine getirmenizi sağlasın. Hemen şimdi!..
Ağırlıklı olarak sanatçılardan oluşan Savunucular Dayanışma Ağı’nın uyarısını, çığlığını duyun. Geç kalmadan, hemen şimdi…