Olacak olan oldu: Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun milletvekilliği düşürüldü, HDP hakkında kapatma davası açıldı, HDP'li milletvekillerinin fezlekeleri Meclis'e sevk ediliyor. Erdoğan, Bahçeli ve gerek iktidardaki gerekse muhalefetteki bilumum ırkçı milliyetçiler, şoven ulusalcılar, barış ve demokrasi düşmanları -şimdilik- muratlarına nâil oldular.
70-80 yıl öncesinin, "Okullar olmasa Maarifi ne güzel idare ederdik" sözü, ya da "Bu memlekete komünizm lazımsa onu da biz getiririz" zihniyeti bugün "Şu Kürtler olmasa memleketi gül gibi yönetirdik" veya "Kürtlere parti lazımsa onu da biz kurarız" şeklinde hortlamış görünüyor. İlaveten, HDP kapatılınca boşta kalacak Kürt oylarını biz kapalım yarışı da hızlandı. Sadece AKP değil muhalefet partileri de bir süredir tabanları yanmışçasına daha önce pek uğramadıkları Doğu'da, Güneydoğu'da, Kürt seçmenin yoğun olduğu bölgelerde fink atıyorlar. Gergerlioğlu kararının Meclis'te okunduğu gün (ki o gün okunacağını ben bile biliyordum) CHP milletvekillerinin çoğu Şırnak'ta, Bismil'de, orada burada esnaf ziyaretindeydiler. İYİP Genel Başkanı Meral Akşener de bir gün öne Mardin'de yine esnafın nabzını tutuyordu. Bugünlerde esnafa gitme modası var, nedeni mâlum.
Düğün değil bayram değil, Kürt esnafa, Kürt halkına yönelen bu ilgi ve merak patlamasını hayra yorabilirdik, eğer tam da HDP'nin kapatılmasının söz konusu olduğu günlere rastlamasaydı, ya da gittikleri yerlerde, "Kürt halkının iradesine sahip çıkıyoruz, belediyelerinize kayyım atanmasına karşıyız, HDP'nin yanındayız" mesajını vermiş olsalardı.
Siyasileri bir yana bırakalım; özgürlükçü, çoğulcu, demokrat oldukları, demokrasi ittifakını destekledikleri (veya desteklemeleri gerektiği) vehmine kapıldığımız kimi medya yorumcularına, fikir erbabına ne diyelim! HDP'nin demokrasi ittifakının önünde engel olduğunu, konuyu fazla gündeme getirmemek, zorlamamak gerektiğini siyaseten doğruluk sınırları içinde kalmaya çaba göstererek, kibarca dile getiriyorlar. Konuyu açmak için Sevilay Çelenk'in 18 Mart'ta Duvar'da yayımlanan yazısını öneririm. HDP'nin kapatılması böyle düşünenlerin dertlerine de çözüm olacaktır kuşkusuz.
Özetle, HDP kapatılırsa açık veya gizli, "oh" çekecek kesimler sadece iktidar blokunda değil Millet İttifakı'nda da, "Yok Cumhur'culardan bir farkınız ama siz Millet İttifakı'sınız" denebilecek kadar fazla.
Önceki günkü Duvar'da Ali Duran Topuz'un "Kürtsüz Türkiye, HDP'siz siyaset" yazısına atıfla devam edeyim. Kürt meselesinin çoğulcu, barışçı, demokratik çözümü dün olduğu gibi bugün de Türkiye'de demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Aslında, sağda veya solda bunu bilmeyen siyasî mihrak yok.
Demokrasi diye bir derdi, demokratlık diye bir kavramı olmadığından MHP hiç değilse açık oynuyor. Devlet Bahçeli, Genel Kurul konuşmasında "HDP'yi açılmamak üzere kapatmak namus görevidir" derken namustan ne anladığını pervasızca ortaya koyuyor. Bunca kadının öldürülmesine yol açan namus cinayetlerine siyasî namus cinayetlerini ekliyor ki, MHP'nin geçmişine baktığımızda şaşılacak bir şey yok. Siyasî namus bu olunca, her türlü siyasî cinayet de mubah olur.
Kendilerine demokratlık payesini yakıştıranların bugünkü tutumları HDP'ye kol kanat germek, kapatılma kararına "Parti kapatmayı kapatmalıdır" türünden dostlar alışverişte görsüncü tepkiler vermek veya daha vahimi susmak yerine AKP-MHP ortaklığının bu tasarrufuna ellerindeki bütün imkân ve yöntemlerle karşı durmak olmamalı mıydı? Mesela Gergerlioğlu kararının okunduğu gün, boşta kalacağını umdukları HDP oylarının peşine düşmek yerine tam kadro Meclis'te bulunup Gergerlioğlu'nun etrafında etten ve düşünceden duvar örmemeli miydiler? Onun direnişine, yanında durarak destek vermemeli miydiler?
Kürt siyasî hareketini dışlayan bir demokrasi ittifakı neyin ittifakıdır? Cumhur İttifakı'ndan farkı, "onlar gitsin biz gelelim"den ibaret midir?
Yatağını ıslatan çocuk, "Ben yapmadım, pipi yaptı" der. Çocuk haklıdır, çünkü olay istemi dışında, kimi fizyolojik ve psikolojik etkenlerin sonucudur. Bugün gerek Gergerlioğlu kararı gerekse HDP'nin kapatılması adımları konusunda, "Yargı kararıdır, mesele yargıya havale edilmiştir, yargının kararı karşısında boynumuz kıldan incedir" türünden kaçamaklara sapanlar, bu karar ve uygulamaları desteklediklerini açıkça söylemekten kaçınan ikiyüzlü maslahatçılardır. Altını ıslatan zavallı çocuğun haklılığına da sahip değillerdir, çünkü günümüz Türkiyesi'nde yargı, muktedirlerin bedenlerinin hükmedemedikleri bir parçası değil kesinlikle hükmettikleri bir uzuvları haline gelmiştir.
Konu her gündeme geldiğinde; iktidarın "HDP=PKK=terör" şantajına kapılıp, HDP'ye ama'sız sahip çıkmak yerine "Bu ülkede yargı var, kapatılması için yargıya başvurun, suçluysa mahkeme kararıyla kapatılır", gibisinden aslında kendilerinin de inanmadıkları gerekçelere sığınanlar şimdi ne diyecekler merak ediyorum. Bu ülkede bağımsız yargı olmadığını, yargının HDP ile ilgili kararının iktidarın istek ve hesapları doğrultusunda verilecek siyasî bir karar olacağını hepsi biliyor..
Varılan noktada, HDP'nin tek ve gerçek gücü: ne PKK, ne Batı kurumlarından gelen kınama ve dayanışma, ne de sadece Kürtlerdir. Kürt halkı, Kürt seçmenler ve uluslararası dayanışma kuşkusuz çok önemlidir. Ama, Türkiye'nin bu en önemli demokrasi sorununu çözmeye sadece Kürtlerin, sadece HDP seçmenlerinin gücü yetmez. Hepimizin gücü ve sığınağı; hangi partiden, hangi kesimden, hangi inanç veya ideolojiden olursa olsun Türkiye demokratlarının güçbirliğidir. Bunu başarmak zorundayız.
Nasıl mı yapacağız? Yolunu yordamını bulabiliriz. Mesela HDP yerine yeni bir parti mi kurulacak: Benim gibi 80'liklerden on sekiz yaşlarındaki gençlere, Müslüman muhafazakârından özgürlükçü laik'ine, CHP'lisinden, diğer muhalefet partilerinden vicdanlı AKP yandaşlarına kadar, demokrasiye inanan, hak-hukuk-adalet diyen herkes kurulacak yeni partiye -sembolik de olsa- katılmak için harekete geçebiliriz. Bu partiye katılıyoruz, çünkü ülkemizi seviyoruz, çünkü demokratik bir Türkiye istiyoruz, çünkü Kürt siyasî hareketini yok etmeye çalışarak yaptığınız bölücülüğün suç ortağı olmak istemiyoruz, diyebiliriz.
Bu sadece şu anda benim aklıma gelen bir yol; çok daha etkili, çok daha güçlü çözümler düşünülebilir. İş ki niyet edelim, iş ki kendi sınırlarımızı aşmaya cesaret edelim.
Görün bakın, o zaman iktidarın zemini nasıl kayar ayaklarının altından, nasıl çaresiz kalırlar! Seçim yasalarını değiştirmekten yargıyı melun hesaplarına alet etmeye kadar, kurdukları bütün pusular bumerang gibi nasıl kendilerine döner!