Doğan Akın’ın “Yandaş Medyanın Gözüne de Biber Gazı mı Kaçtı” başlıklı o güzel yazısını okuyunca...
Doğan Akın’ın “Yandaş Medyanın Gözüne de Biber Gazı mı Kaçtı” başlıklı o güzel yazısını okuyunca, düşündüm: Sadece yandaş medya mı, diye sordum kendi kendime?İster yandaş, ister muhalif olsun; kimi konularda ana akım ya da büyük medya doğuştan kördür, ya da gözüne sık sık biber gazı kaçar. Ana akım medya böyledir de çeşitli siyasal- ideolojik çevrelerin daha az tirajlı, daha az okur ve izleyicili yayınları, gazeteleri, TV’leri farklı mıdır? Bütün haberleri görüp yansıtırlar mı? Kırk yıldan bu yana, yazılı basının okur veya yazar tarafında, ya da mutfağında yer almış biri olarak, “Onlar da değildir” dersem içerden gözlemlerime lütfen güvenin. Ama bu ayrı bir konu...Birkaç konu, veya birkaç toplumsal kesim vardır ki, geçici/ konjonktürel grup çıkarları aksini gerektirmedikçe, büyük medya orada 3 Maymun’u oynamakta birleşir: İşçi ve emek hareketi ile barış konusu bunların başında gelir. Medya için ikisi de “cızzzz” konulardır. Büyük bir işçi eylemi ya da büyük bir barış gösterisi¸ ancak eylem sırasında olay çıkarsa, arbede olursa medyada yer bulur. O eylemin, o olayın içindeyseniz, önce şaşırır, sonra isyan edersiniz; ben de oradaydım, çok kalabalıktı, bu itişme kakışmalar değildi olaya damgasını vuran; orada hak ve barış talepleri dile getiriliyordu, ne ilgisi var bu görüntülerle, diye düşünürsünüz.Biber gazının yarattığı körlük, emek ve barış söz konusu olduğunda, yandaşıyla karşıtıyla medyanın müzmin hastalığıdır. Çünkü büyük medyanın arkasında dev sermayeler ve onların çıkarları vardır; varlık nedenleri savaşlar, çatışmalar olan muktedirler vardır. “Yandaş” medya Tekel işçilerinin hak mücadelesini görmez, çünkü yandaşı olduğu güç, yani AKP; emek dedin mi, işçi dedin mi kırmızı görmüş boğa refleksiyle hareket eden neo-liberal/ neo-con akımın Türkiye versiyonu bir sermaye partisidir. Tekel işçilerine karşı müsamahasız ve acımasız olunmasını, eylemin mutlaka kırılmasını emreden Ankara Valisi, Emniyet Müdürü, hükümetin valisi, hükümetin emniyet müdürüdür. Her yıl 1 Mayıs’larda yaşadıklarımız, kendi tabirleriyle “orantısız güç kullanımı” da aynı vahşi sermaye refleksinin sonucudur.Gelelim şimdi ana akım muhalif basına... Tekel işçilerinin eylemleri o basında da fazla bir yer almadı, aldığı kadarıyla da bir hak mücadelesi olarak değil, AKP’yi “iyod gibi” açığa çıkarmak ve AKP’ye vurmak için yer aldı. Yani işçilerin hak ve ekmek mücadelesi araçsallaştırıldı, kendi siyasal çıkar ve amaçları için kullanıldı Kendimi işçi hareketi içinde buldum bulalı, -en az kırk yıldır- işçi hareketini bastırmak, sendikaları sindirmek için; silah kullanmak, cinayet işlemek dahil her yönteme başvurmuş olan MHP-Ülkü Ocakları geleneğinin ve benzerlerinin Tekel işçilerinin eylemini destekleme görüntüleri ve bu görüntülerin muhalif basında geniş yer alması da acı ve ibret vericiydi.T24 ve benzeri birkaç gerçekten bağımsız örnek bir yana; yaşadığımız dünyada ve toplumda, irisi ufağıyla, merkezi çevresiyle, ana akımı düşük tirajlısıyla, az satanı çok satanıyla medya; şu veya bu sermaye grubunun, şu veya bu siyasal akımın, şu veya bu ideolojik merkezin, şu veya bu çıkarın sesidir. O çıkarlar doğrultusunda, bazen gözlerine biber gazı yemişçesine kör olur, bazen -Allahın bir hikmeti- gözleri birden açılıverir.Sadece emek konusunda değil, örneğin barış konusunda, örneğin Kürt meselesinde her an yaşadığımız bir gerçektir bu. Irak savaşına ve ABD’nin Irak’ı istilasına karşı çıkmak için onbinlerce barışçının katılımıyla yaptığımız eylemlerin tek bir satır veya bir saniyelik görüntüyle bile medyada yer almadığını defalarca yaşayarak gördük. Şemdinli’de “iyi çocuklar”ın provokasyon eyleminin hemen ardından gazetecilerden, barışçılardan, sivil toplum kuruluşlarından bir heyetle gittiğimiz ve halkla aracısız konuşup olayı yerinde inceleyebildiğimiz bölgeden dönüşte bir basın toplantısı düzenlemiştik. Bugüne kadar görüp katıldığım en kalabalık, yerli ve yabancı basının en geniş katılımlı basın toplantısıydı. Ertesi gün ne gazetelerde ne televizyonlarda tek bir satırla, tek bir görüntüyle bile yer bulmadı: Ne yandaşında, ne muhalifinde. Çünkü birbirleriyle dalaşsalar da sermayenin ve muktedirlerin çeşitli kesimlerinin çıkarları olayı örtbas etmekte buluşmuştu.Şemdinli’de patlayan bombaların tozu dumanı, zamanın genelkurmay başkanının “iyi çocuklar” kuru sıkısının gazıyla birleşip hepsinin gözünü kör etmişti.Yandaş diye adlandırılan basın Tekel işçilerini görmez, Deniz Feneri soruşturmasını, Almanya’da süren davayı, cemaat-tarikat dalaverelerini görmez. Dayandığı sermaye kesimlerinin ve muktedirlerin çıkarlarına karşıdır bunları görüp yaymak. Sözde muhalif basın da; dağa taşa, göle denize gömülmüş silahları, patlayıcıları, derinlerde kotarılmış imha planlarını görmez, görmediği gibi örtbas etmek için de seferber olur.İşlerine geleni, çıkarlarına uyanı görüp işlerine geldiğinde kör olmakta yoktur birbirlerinden farkları. Gözlerini dört açması, yetmiyorsa en iyi gözlükleri takması, yandaşın- muhalifin bozuk gözlüklerine güvenmeden kendi bağımsız ve özgür gözleriyle bakmayı denemesi gerekenler bizleriz.