Şırnak'ın İdil ilçesinde zırhlı aracın altında kalıp yaşamını yitiren yedi yaşındaki Miraç, soruşturma dosyasına giren trafik polisi inceleme raporunda "asli kusurlu" bulundu. Rapora göre Miraç, DUR işareti levhasının bulunduğu yerde durmamış, dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu kazaya neden olmuştu. Küçücük bir çocuğun görmediği dur levhasına zırhlı aracı kullanan görevlinin dikkat etmemiş olması hiç önemli değildi: Asli kusurlu Miraç'tı. Tıpkı yıllar önce 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'ın babasıyla birlikte öldürülmesinde devletin güvenlik güçlerinin sorumluluğu olmadığı gibi. Tıpkı bakışları içimize kurşun gibi saplanan ve hep orada durup vicdanımızı kanatan Ceylan'ı öldüren kurşunları atanların sorumluluğu olmadığı gibi. Tıpkı 2015'teki Lice kuşatmasında, Suriçi kuşatmasında (sokağa çıkma yasağı deniyordu o günlerde) sokaklarda öldürülen iki aylık bebelerin, cesetleri defnedilemediğinden buzluklarda saklanan küçük kızların, bodrumlarda katledilen çocukların ölümünden, bu faili belli cinayetlerden kimsenin sorumlu olmadığı gibi…
Bu ülkede Kürt doğmak, Kürt olmak asli kusurlu sayılmak için yeterli nedendir. Ayağını futbol topuna dayamış, gelecek hayalleriyle mutlulukla gülümseyen Miraç asli kusurlu, kendi ölümünün asli faili olduğundan habersizdi. Büyüyebilseydi öğrenecekti. Ama o da bütün Miraç'lar, Uğur'lar, Ceylan'lar gibi dersini küçücükken aldı. Bir teneffüs daha yaşayamadı;
"Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altındaBir teneffüs daha yaşasaydıTabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdürDevlet dersinde öldürülmüştür."
diyen Ece Ayhan'ın şiirindeki çocuk gibi, ne tabiattan ne de başka bir dersten kara tahtaya kalkamadı.
İnsanlar doğuştan kötü değillerdir. Eşrefi mahlukat olmaktan çok uzak olan soyumuzun bütün gelişmiş memeli hayvanlar gibi can kaygısı, soyun devamı, iktidar ve mülkiyet hırsının körüklediği kendinden olmayandan korku, saldırganlık, şiddet eğilimleri olsa da toplumsal yaşamın gerekleri ve kurallarıyla bu eğilimler gemlenebilir. Vahşet çağından çıkmış, iyi kötü bir düzen kurmuş, giderek devletleşmiş insan topluluklarında yönetenler insanların ilkel dürtülerini, ilkel korku ve saldırganlıklarını denetleyip iyiye, barışa, dayanışmaya yönlendirmekle yükümlüdürler. Aksi halde ne mi olur? Bu gün ülkemizde neler oluyorsa o olur: En iyi Kürt ölü Kürttür, en iyi Ermeni ölü Ermenidir sözlerinin utanmazca söylenebildiği; farklı inanç, din, dil, etnik kökenlilerin -biat etmedikçe- katli vaciptir pervasızlığının otoritelere dayanarak güçlendiği; cinayetlerin devlet eliyle işlenip katillerin makbul sayıldığı zihniyet topluma hakim olur.
Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Sünnî, Alevi, vb. hiçbir bebek bu ayrımcılığı, bu aşağılık düşmanlıkları bilmez. Ayrımcılığın, aşağılama ve düşmanlığın her türü beyaz kağıt gibi lekesiz saf beyinlere içine doğduğu, yetiştiği toplum tarafından, o toplumun/devletin/iktidarın/cemaatin muktedirleri tarafından işlenir. En iyi Kürt ölü Kürttür zihniyetini ve söylemini yıkmakla sorumlu olanlar aynı zihniyetin taşıyıcılarıysa tabii ki bütün Kürtler gibi Miraç da asli sorumludur.
Ana muhalefet partisinin lideri "Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıracağız" sözünü sık sık tekrarlıyor. Ne doğru ve ne güzel!
Doğru: Çünkü 98 yaşındaki cumhuriyetimiz her zaman demokrasi özürlüydü, şimdilerde ise AKP ve ortağı sayesinde eşitlikçi ve özgürlükçü gerçek demokrasinin "d"sinin kuyruğu bile kalmadı.
Güzel: çünkü vatanın, milletin, ülkenin, geleceğimizin gerçek beka sorunu demokrasi zaafı. Bu zaaf giderilmedikçe bugünümüz kadar geleceğimiz de tehlikede.
Doğru ve güzel. Ama Türkiye'de demokrasinin tesisinin bu aşamada üç ayağından en önemlisi olan Kürt meselesini eşit yurttaşlık ve her türlü ayrımcılığın reddi temelinde halledebilmek için mevcut devletin savaşçı, yayılmacı, militarist, ayrımcı zihniyet ve siyasetine ayak uydurmaktan vazgeçmek gerekir. Şoven Türk milliyetçiliğinin devletin bekası yutturmacasına pabuç bırakıp, komşu ülkelerin topraklarına yönelen harekâtlara olur vererek ya da HDP milletvekillerini hedef aldığı besbelli dokunulmazlıkların kaldırılması oylamasında "anayasaya aykırı olduğunu biliyoruz ama" diyerek (ama'sı ne? Hiç açıklanmadı zaten), ya da iktidarın "HDP=PKK=terör" mugalatasından tırsıp seçim desteğine çok çok ihtiyacınız olduğunu benden iyi bildiğiniz HDP'yi yok sayarak cumhuriyeti demokrasiyle taçlandıramazsınız.
Gerçek demokrasi talep eden Kürtlerin, Kürt siyasi hareketinin yardım ve himmetiyle eğrisi doğrusuna gelip Millet İttifakı olarak iktidara gelseniz bile ülkeyi düze çıkartamaz, hele hele demokratikleştiremezsiniz.
Mesele devlet dersinde öldürülen Miraç'ların "asli sorumlu", "asli fail" olmadıkları; herkesin anayasada olduğu kadar fiiliyatta da eşit yurttaş sayıldığı, düşmanlıkların değil dayanışmanın hüküm sürdüğü bir ülke yaratabilmekte. Muhalefet sadece Kürtlere değil bütün ülkeye bu umudu verebilirse iktidar olabilir ve cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırabilir. Yeter ki öğrenilmiş ilkel ayrımlardan, düşmanlıklardan, oy hesaplarını ilkelerin önüne geçirmekten ve devlet tapıncından kurtulabilsin, yeter ki devletin yurttaşa hizmet için varolan bir aparattan ibaret olduğunu anlayabilsin.
Demokrasi aynı zamanda her hatanın, her suçun gerçek sorumlularının, gerçek faillerinin ortaya çıkarılıp anayasa ve yasalar çerçevesinde cezasını gördükleri rejimin adıdır.