Dokunulmazlıkların kaldırılmasına “evet” oyu veren Sayın’lar! Tavrını tercihini belirtme cesaretine sahip olmayan, oylamalara katılmamayı çözüm sanıp sinsice araziye uyanlar! Meclis’in kararını ağzı köpürerek alkışlayan medya mensupları, siyaset bezirgânları, devlete ve şiddete tapan şoven milliyetçiler, ulusalcılar, “bölücü teröristler”e karşı savaşıldığını sanan idraki ve vicdanı yalanlarla karartılmış kitleler! Ne dış güçlerin, “üst akıl”ların, ne diğer ayrılıkçıların başaramadığını başardınız; halkın ve ülkenin bölünmesine giden yolda dönülmez adımı attınız, altın vuruşu yaptınız. Sonrasından hepiniz ortak sorumlusunuz. Sonrası derken sadece şiddetin, savaşın, kanın, ölümün artmasından değil, Kürt hareketinin siyaset alanından dışlanmasının yol açacağı çok daha vahim ve derin sonuçlardan söz ediyorum.
Uzun uzun anlatmaya hiç gerek yok. Başta Demirtaş olmak üzere HDP milletvekillerinin önemli bölümünün dokunulmazlıklarının kaldırılması, tutuklanması, milletvekilliklerinin düşmesi ve seçilme haklarını yitirmeleri sadece Kürt siyasal hareketini değil demokrasinin elde kalan son “d”sini de yok edecektir. Kendini HDP’den soyutlamak isterken demokrasiden soyutladığının farkına varamayacak kadar basireti bağlanmış CHP de kendini koruyamayacaktır. Barış ve çözüm istemenin bile terör suçu sayıldığı bir ortamda düşünce, ifade, örgütlenme özgürlüğü mazide kalmış bir özlemden ibaret kalacaktır. MHP’nin eritilmesi, HDP’nin yok edilmesiyle açılacak alanda, kitle tabanı da olan dinci totaliter iktidar arayışı gerçek bir rejim değişikliğine varacaktır. Savaş ve terör bahanesiyle militarizm yeniden güç kazanırken, dış politikada izolasyonist, saldırgan, maceracı adımlara yenileri eklenecektir.
Hepsinden önemlisi; Türkiye nüfusunun dörtte birini meydana getiren Kürt yurttaşlarımızın ve HDP’ye oy vermiş 6 milyon seçmenin iradelerini yok sayan bu karar, bilerek isteyerek Türkiye’nin bölünmesine doğru atılmış en önemli adımdır. Tarihin ironisi: bu adımı bölünmeden sözde pek korkan, olduk olmadık yerde “vatan bölünmez” diye naralanan bir Sayınlar güruhunun atmış olmasıdır.
Sizler! Evet’çilerin ve oylama sırasında ağır bir mazereti olmadan Meclis’te bulunmayanların tümü! Bilmediğinizden, anlamadığınızdan, gerçeklerin farkında olmadığınızdan, geleceği göremediğinizden yani siyasal körlüğünüz, cehaletiniz veya budalalığınızdan mı kullandınız o her biri demokrasiye ve Türkiye’nin birliğine, bütünlüğüne saplanmış bir hançer olan evet oylarını, yoksa daha vahimi; siyasal dalâletten mi (sapma, sapıklık)? Düşünüyorum da, hani o çok sevdiğiniz, çok kullandığınız, bozuk para gibi harcadığınız, pingpong topu gibi sürekli birbirinize attığınız ihanet sözcüğü daha mı uygun düşüyor ediminize?
Kitap fuarı nedeniyle Diyarbakır’daydım, yeni döndüm. Esnafından taksicisine, Sur’da çocuğunu, evini, umudunu yitirmiş yoksul ve acılı anadan kendisine dağdan ve silahtan başka seçenek önerilmeyen genç insana, Kürt aydınlarına, Kürt demokratlarına kadar çok çeşitli insanla karşılaştım. Hepsinin ortaklaştıkları nokta: “Bizleri ortak vatan dışına itiyorlar, bizi yok etmek istiyorlar, biz bu toprakların, bu halkların parçasıyız, ama zorla, zorbalıkla dışlıyorlar”, duygusuydu. En acısı da hepimiz gibi çözümsüzdüler. Dağ; çözümün değil aslında çaresizliğin adıydı; Kürt yurttaşlarımızı ittiğimiz, mahkûm ettiğimiz noktaydı.
Kürt siyasal hareketini etkisizleştirmek için son anayasa değişikliklerini onaylayanların tümü, tartışmasız şekilde anayasa ihlâli suçu işlemiştir. Reis’lerinin ağzının içine bakarak ülkeyi ateşe atmaktan çekinmeyen AKP’lilere; dişlerine, yüreklerine, vicdanlarına kan değmiş MHP’lilere sözümüz yok, gün gelecek hesap verecekler; ama CHP’ye sözümüz var. Çünkü, dokunulmazlıkların kaldırılması için yapılan yasa değişikliğinin anayasaya aykırı olduğunu CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu kendi ağzıyla söyledi. Yani cinayet taammüden işlendi.
CHP, ne zamandır kendisine önerilen demokrasi bloğu yerine Kürt halkına karşı AKP ve MHP ile blok kurmayı yeğledi. İster korkudan, ister basiretsizlikten, ister dar görüşlü siyaset erbabı yüzünden olsun, ülkenin bütünlüğüne, demokrasiye, barışa, halklara ihanet etti. Üç beş oy getireceğini sandığı bu ilkesiz ve siyasal etik yoksunu tutumun acı meyvelerini ilk seçimde toplayacak. Belki de iyi olacak, çünkü kof umutlar oyalayıcı olduğu kadar tehlikelidir de.
“Türkiye laiktir, laik kalacak” diye bağıranların hatırlamaları gereken, demokrasinin laikliğin olmazsa olmaz şartı ve Türkiye’de Kürt sorununun demokrasinin anahtarı olduğudur. “Evet”lerinizle demokrasiye de, laikliğe de, ahlakî tutarlılığınıza da, belki kendinizin bile fark etmediğiniz bir darbe indirdiniz. Kürt yurttaşlara “Siz bizden değilsiniz, tercihiniz, iradeniz umurumuzda değil, bu ülkede yeriniz yok” diyerek bölücülüğün şahına imza attınız. Artık ne ağlaşmaya ne de olacakların sorumluluğunu başkalarının sırtına yüklemeye hakkınız var.
Önümüzdeki günlerde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Partiler demokrasisinin kağıt üzerinde yaşasa da fiilen sona erdiği, kişi kültüne dayalı, kuralsız, yasasız, keyfî bir kaosa doğru dolu dizgin yol alıyoruz. Dindar, muhafazakâr, laik, solcu: hangi kesimden, hangi siyasetten, hangi ideolojiden olursa olsun gerçek demokratların biraraya gelmeleri ve bu gidişe dur demelerinin vakti geldi de geçiyor. Bunu, yıkılan bir ülkede harabeler altında kaldığımızda, hiç değilse kendimize saygımızı, insan onurumuzu ve vicdanımızı korumak için yapmalıyız.
Hem de hiç vakit geçirmeden.