Bilinenleri tekrarlamaya gerek yok. Erdoğan'ın günün birinde vahiy gelmişçesine başvurduğu reform söylemini ne iktidardan ne muhalefetten kimse yutmadı. Siyaset sınıfı malını tanıyor, amacı biliyor. Halka sorarsanız, şu günlerde reform falan değil gündelik yaşamını sürdürme, aş, iş, sağlık peşinde.
Bir de, bekleyelim bakalım, belki iyi olur umudundaki aymazlar ile reform hikâyesinin ne anlama geldiğini çok iyi bilen davul dövücüsünün hınk deyicisi yandaş kalemler, medya ve Erdoğan adına kamuoyu oluşturucular var ki onların da fazla beklemesi gerekmedi. AKP Reisi; adalet reformu, hukuk açılımı, küçücük bir özgürlük ışığı umanların (bu arada yine erken öten horoz durumuna düşen Arınç'ın, Çiçek'in, eski dava arkadaşlarının) laflarını ağızlarına tıkadı, hatta onları "fitnecilik"le suçladı.
Ziya Paşa'nın mısrası Tayyip Erdoğan'ın durumuna pek uyuyor. Sayın Erdoğan son on yıldaki bütün sözlerini, siyasetini, uygulamalarını unutmuş görünüp sert bir U dönüşle ağzından bal akarak reformlardan söz edip Batı dünyası ve Avrupa Birliği ile can ciğer kuzu sarması görünümü sergilediğinde, herkesi kör âlemi sersem sanıyor. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür (İnsan hafızası unutmakla sakattır) dense de her sözün, her edimin kayıtlarının silinmez şekilde bulutlarda dolaştığı çağımızda kimse unutmuyor. Hadi içeride bir kesime unutturdunuz, kandırmaya devam ettiniz diyelim, dışarıdaki "âlem" asla unutmuyor ve kanmıyor.
Erdoğan'ın; ekonomide, adalette, hukukta sanki işleri bu hâle getiren kendi siyaseti ve zihniyeti değilmiş gibi reformlardan söz etmesinin nedeni, kendi kurmaylarının bile dile getirdiği gibi işlerin tam mânasıyla sarpa sarması. Ekonomi, salgının da tetiklemesiyle dibe vurmuş durumda, hazine tam takır, ülkeye güven duyulmadığından yüksek faizlerle de olsa dış borç alınamıyor. Para ve kaynak ancak Batı'dan sağlanabilir ama Batı enayi değil demokrasinin "d"sinin sadece ucu kalmış, hukuk ve adaletin yerini inanılmaz bir keyfîliğin almış olduğu, dışarıda kavgalı ya da limonî olmadığı tek ülke kalmamış (Katar hariç), askerî güç kullanımını diplomasinin yerine geçirmiş bir Türkiye'ye güvenmiyor. Yani âlem sersem değil, amacın farkında ve bu yanar döner eyyamcılığa karnı tok. Olsa olsa yaptırımları biraz ertelerler, sopayı gösterip birkaç taviz koparır ve çok ağır şartlarla belki birkaç kuruş verirler, o kadar.
Tayyip Bey, yıllar önce halkla biraraya geldiğinde bir sorununu annesi üzerinden aktararak derdini anlatmaya çalışan bir yurttaşa "Ananı da al da git" demişti. Bugün, "Ortağını da al git" deme sırası halkta. Çünkü, Erdoğan ülkeyi çöküşe götürdüğünün, bunun kendi sonu olacağının farkına varıp da gerçekten kimi düzenlemelere/düzeltmelere girişse, AKP'yi ve Erdoğan'ı ipotek altına almış olan ortağı buna izin vermeyecektir. Daha reformun "r"si telaffuz edilirken önce köpeği sonra kurt dişlerini gösterdi. Reform mu demiştin! Al sana reform! dedi.
Devletin/iktidarın derinlerinde neler olup bitiyor; hangi kurtlar hangi kuşlara (pelikanlara) karşı, hangi mafyalar hangi çetelere karşı mücadele veriyor, Cumhur İttifakı'nın ortakları arasında nasıl bir kayıkçı dövüşü, hangi pazarlıklar var? Bunlar biz fânî yurttaşların bilebileceği şeyler değil. Kesinlikle bildiğimiz: Erdoğan'ın Bahçeli'ye muhtaç olduğu, iktidarını ancak onun desteğiyle sürdürebileceğini bildiğinden ülkeyi mafyalara ve derin çetelere teslim etmekten çekinmeyeceğidir.
Reform hikâyesi ya da niyeti öncelikle bu yüzden akîm kalmaya mahkûmdur. Ama unutmayalım; ülkenin ekonomisinin ve demokrasisinin dibe vurmasının sorumlusu tek adam Tayyip Erdoğan, onun mutlak iktidar hırsı ve çağdışı yeni-Osmanlıcı emelleridir. Bugün MHP'ye tutsak düşmüşse bu kendi amaçları doğrultusunda gönüllü bir tutsaklıktır. Ve bu amaçlarından vazgeçmedikçe Bahçeli MHP'sine, derin çetelere ve mafyaya mahkûmdur.
İşte bu yüzden Türkiye'nin normalleşmesi, gerekli tüm reformların yapılması, halkın güveninin kazanılması, umudunu yitirmiş ülkenin yeniden umut ışığı görmesi için Erdoğan'ın "ortağını da alarak gitmesi, iktidardan çekilmesi gerekiyor.
Birçok yazarın, gazetecinin, gözlemcinin, uzmanın, yorumcunun benden çok daha iyi analiz edip anlattığı gibi AKP iktidarı çöküyor. Kendileri de bunun farkında. Ancak, bu çöküşün önlerinde açtığı yolu muhalefet görse bile o yolda yürümeye niyetli değil, çekiniyor, korkuyor. Hele bir çöksünler, o zaman seçmen kucağımıza düşer hesabına yatıyor. Ne çöküşü engellemek ne de çöküş sonrasına hazırlanmak için cesareti de yeteneği de yok. Hadi haksızlık yapmayım, varsa da kullanamıyor.
İktidar bloğu çöküyor ama irili ufaklı kanatlarıyla muhalefet, çöküşün kendilerini iktidara getirmeyeceğini, aksine beterine hazır olmaları gerektiğini göremiyor. Şu sırada yaşadığımız altüstlük AKP-MHP ittifakının oy kaybından ibaret değil, bir devlet ve rejim krizi. Siyasî tarih, iktidarı devralacak güçler birlikli ve hazır değillerse bu türden çöküşlerin çok tehlikeli kargaşalara ve bugünden beter diktatörlüklere yol açtığının örnekleriyle dolu. Ortağından kolay kolay ayrılamayacak olan Erdoğan iktidarının, günü geldiğinde ortağının kurmakta olduğu paralel devletin darbesiyle karşı karşıya kalmasının da muhtemel olduğunu hesaba katarak oyun kurmayı muhalefet düşünemiyor ya da beceremiyor.
Muhalefet önünde açılan yolu görebilse, ülkenin de kendilerinin de tek şansının bu yola ayrı ayrı değil demokrasi ittifakı bayrağı altında birlikte girebilme sağduyu ve cesaretini gösterebilse bir umut doğacak, halk da arkalarından gelecektir. Bunun için, kendi varlıklarını, programlarını, ideolojilerini koruyarak "normalleşme ve demokratikleşme" ittifakı kurmalarından başka çare yok. Tek adam rejimine karşı genişletilmiş parlamenter sistem talebinde bulunmakla ve oy hesabıyla sınırlı bir ittifak ne halkta umut ve güven doğurur ne de normalleşmeyi sağlayabilir. (Kaldı ki, bu bile ideolojik kısıtlarla, özellikle Kürt hareketi fobisi nedeniyle sağlanamamaktadır.
Muhalefet; aş, iş, hak, adalet ortak söylemiyle, asgarî demokratik ilkelerde buluşup aynı karede fotoğraf verdiği anda, iktidara lafta değil gerçekten tâlip olduğu anlaşılacak, iktidar bloğunun çöküşü hızlanacaktır.
Aksi halde, kimse kusura bakmasın, bugün kendini muhalefette ilan eden siyasal parti ve güçler de tarihe, ülkenin çöküşünün aslî sorumluları yanında tâli sorumlular olarak geçecekler.
"Bize topyekûn bir tevbe-i nasûh" gerek dedi eski AKP'li Cemil Çiçek. Ne kadar doğru. Ama, bugün görevini yerine getirmeyen muhalefetin de gelecekte tevbe-i nasûh'a ihtiyacı olabilir.