Bir hekim hastasının tedavisi sırasında olumsuz gelişmeler yaşarsa neler hisseder? Tıbbi tedavilerde sonuç genellikle daha uzun sürede elde edilebildiğinden bu olumsuz gelişmeler zamana yayılır ve en azından önüne geçebilme fırsatı olur. Cerrahi tedavilerde ise çoğu kez işler çok daha hızlı seyreder ve nelerin olup nelerin olmayacağı kısa sürede ortaya çıkar.
Ben bir cerrah olarak hastalarımla konuşurken "Eğer bir hekim size yüzde 0 veya yüzde 100 gibi istatistikler veriyorsa inanmayın. Tıpta maalesef bu rakamlar yok" diyorum. Hastalar bundan ne anlıyorlar çok emin değilim, zira her hasta tedavisinde yine de, haklı olarak, yüzde 100 başarı bekliyor. Peki işler yolunda gitmediğinde bir cerrah neler hisseder? Ben elbette tüm cerrahlar adına konuşamam ama benim hissettiklerimi cerrahların büyük bir kısmının hissettiğine inanıyorum. Ortaya çıkan sorun küçük de olsa, büyük de olsa hissedilen duygu üzüntüdür. Hastalarımız işler iyi gitmediğinde cerrahlarının aldırmadığını düşünüyorlarsa aldanırlar. Benim keyfim, hastamın yarasında basit pansumanlarla düzelecek bir enfeksiyon olduğunda bile kaçıyor. Daha ciddi sorunlarda ise bu uykuların kaçmasına varabiliyor.
Olumsuzluklar karşısında yaşanan üzüntünün hep iki yönü olduğunu düşünmüşümdür. Hasta adına üzülmek elbette ki en önemlisi ama duygunun bir de diğer tarafı var. Cerrahi girişimlerin her biri aslında bir sınav ve her cerrah bu sınavı başarı ile vermek, on üzerinden on almak ister, dokuz bile can sıkıcı olabilir. Hiçbir cerrah sınavda başarısız olmak istemeyeceğinden, gelişen sorunlar, kendi adına da üzüntü kaynağı olur. İşin bu yönü tıbbi etik ve felsefe ile ilişkilendirilebilir. Ancak, son yıllarda işler başka yönlere doğru da evrilmeye başladı. Hekimler sorunlar karşısında “Hasta ve yakınlarının tepkisi ne olur, sağlıkta şiddet beni de bulur mu?” endişesi yaşamaya başladı. Bir diğer endişe de açılması muhtemel davalar ve ödenecek tazminatlar. Hekimleri bu tazminatlardan koruması planlanan mali sorumluluk sigortası ciddi problemler çıkarmaya aday. Öncelikle, açılan davalarda talep edilen miktarlar milyon liralarla ifade edildiğinden, sigorta limitlerini kat be kat aşıyor. İkincisi, şu anda makul düzeylerde diyebileceğimiz sigorta primlerinin ilerleyen yıllarda artacağı kesin. ABD’de cerrahları erken emekliliğe sevk eden nedenlerin başında karşılanamaz hale gelen sigorta primleri geliyor. Daha da önemlisi, bu davaları kendine iş edinen avukatların sayıca çok artması. Hastalar hekimlerinden çok şikayetçi olmasa bile “Hekime bir şey olmayacak, sigortası ödeyecek” diyen avukatlar ortalığı karıştırıyorlar. Yıllar önce aynı sorundan dolayı ABD’nin farklı eyaletlerindeki beyin cerrahları aciller dışında avukatlar ve ailelerine bakmayacaklarını açıklamışlardı. Dava açılan hekim duygusal olarak yıkılır. Hastası için gereken her şeyi yapmasına karşın suçlanmaktadır. Oysaki daha işin başında yapılacak işlemin riskleri konusunda hastasını bilgilendirmiştir. Mutlaka bir avukata danışması ve yardımını istemesi gerekmektedir ve bu da oldukça masraflı bir girişimdir. Eğer biraz tanınmış bir hekim ise olay duyulur duyulmaz medyada yargısız infaz süreci başlar. İstenilen tazminat bazen hekimin bir ömür boyu kazanacağı miktarın üzerindedir. Uzun süren dava süreci sonunda bir ceza çıkarsa bu gerek maddi ve gerekse manevi olarak yıkıcıdır. Eğer sonuçta hekimin suçsuz olduğu anlaşılır ve beraat ederse bu da buruk bir sevinç yaratır. Bu süreçte morali bozulmuş, avukatlık giderleri için ciddi paralar harcamış, iş eğer medyanın diline düşmüşse mesleki itibarı zedelenmiş durumdadır. “Beni haksız yere suçladılar. Ben de şikayetçiyim” demek hakkı yoktur. Geçirdiği uykusuz geceler yanına kâr kalır.
Hekimleri bir kenara bırakıp hakimlere bakalım. Hakimler de zaman zaman hatalı karar vererek insanlara istemeden de olsa zarar verebiliyorlar. Yıllarca hapis yattıktan sonra suçsuzluğu anlaşılan mahkumlar mevcut. Mevcut düzenlemeler özetle şöyle diyor: Hakimler yargılama faaliyeti ile taraflardan birine veya ikisine zarar verirse, zarar gören tazminat davası açabilir. (1)Buradaki en önemli fark davanın hakimin kendisine değil de devlete açılmasıdır. “Davacı eğer davayı kazanırsa devlet (maliye bakanlığı) davacının maddi, manevi bütün zararlarını öder ve bir yıl içinde ilgili hakime ödediği miktar için rücu edebilir” diyor düzenleme. Tazminatın rücu edilmesi de devletin yetkisine bırakılmış. En çarpıcı durum ise şu: “Davacı eğer davayı esastan kaybederse, disiplin para cezasına çarptırılır.” Özetle hak ararken suçlu duruma da düşülebilir demek istiyor. Her isteyenin rastgele dava açması da bu şekilde engellenmiş oluyor. Hekimlere ise böyle bir hak tanınmıyor. Peki, hakim devletin hakimi de, hekim neden devletin hekimi olamıyor? Tüm kurumlarda çalışan hekimlerin kamu hizmeti verdiği kabul edilmektedir. Buna karşılık bir şikayet durumunda, hekim, tamamen kendi başına kalıyor. Bu haksızlık değil midir?
(1) Dilek Karademir TBB Dergisi 2015 (119)