Türkiye'nin ilginç bir ülke olduğu hepimizce malum. Dışarıdan bakanların daha da ilginç bulduğundan şüphem yok. Sosyologlar için mükemmel bir laboratuvar desek yanlış olmaz. Yaşadığımız şu karantina günlerindeki davranış biçimlerini önceden tahmin edebilir miydik? Diğer ülkelerden farklı mıyız?
Karşılaştığım insanlar ve hastalarımın hepsi yaşanan salgından etkilenmiş durumda. Kimi daha fazla, kimi daha az ama herkes depresyonda gibi. Belirsizlik ve hastalıktan korkuya bir de ekonomik sorunlar eklenince bu ruh hali pek şaşırtıcı da değil.
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı'nın hazırladığı ve 149 ülkeyi kapsayan raporda, insanların ne kadar mutlu olduklarını sıralayan Dünya Mutluluk Raporu'nun 2021 yılı sonuçları açıklandı. Bu sıralamada 2017'de 69., 2018'de 74., 2019'da 79., 2020'de 93. olan Türkiye, son mutluluk sıralamasında 104. sıraya geriledi.
Raporda mutluluk ve başarılı pandemi stratejisinde kilit faktörün "güven" olduğu vurgulanmış. Mevcut duruma bakarak bu veriler beni şaşırtmadı ve gözlemlerimi de doğrulamış oldu.
Pandemi ile değişen davranış biçimleri arasında ise beni şaşırtan boşanma oranları oldu. TUİK istatistiklerine göre evlenen çiftlerin sayısı 2019 yılında 542 bin 314 iken 2020 yılında yüzde 10,1 azalarak 487 bin 270 olmuş. Kimse kimseyi görmediğinden ve ekonomi bu durumdayken bunu anlamak kolay. Ancak öte yandan boşanan çiftlerin sayısında önemli bir düşüş var. Boşanan çiftlerin sayısı 2019 yılında 156 bin 587 iken 2020 yılında yüzde 13,8 azalarak 135 bin 22 olmuş. İşte bu açıklanmaya muhtaç.
Eldeki verilere bakıldığında boşanmaların artması gerekmez mi? Diğer ülkelere baktığımızda genel eğilimin bu yönde olduğu görülüyor. İsveç Ulusal Mahkemeler İdaresi salgınla birlikte toplam 13.345 boşanma başvurusu yapıldığını, geçen seneki başvuru sayısının ise 12.000 olarak kayıtlara geçtiğini raporladı. Batılı ülkelerden buna benzer rakamlar gelmeye devam ediyor.
Yaklaşık iki ay boyunca karantinada kalan Çin'de karantina kalktıktan sonra boşanma taleplerinin arttığı görülmüş. Bununla beraber Covid-19'un merkezi Hubei eyaletinde Şubat 2020'de rapor edilen aile içi şiddet de, geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 300 artış göstermiş. Benzer bir durumun Türkiye'de de olup da rakamlara yansımamış olması düşünülebilir mi?
ABD'de yapılan bir çalışmada Mart 2020'de uygulanan ev karantinası döneminde geçmiş yıllara göre ev içi şiddetin önemli derecede arttığı saptanmış. Bıçaklama ve dövme olaylarında da artış bulunmuş ama esas artış ateşli silahla saldırılarda görülmüş. Bu da ABD'ye özgü olsa gerek. Bizde genellikle bıçak tercih ediliyor.
Çalışmayı yapanlar Katrina Kasırgası sonrasında da benzer durumun ortaya çıkmış olduğunu, diğer eyaletlerde de benzer sonuçların bulunduğunu ve gelecekte de ekonominin bozulup, işsizliğin arttığı bu gibi durumlarda benzer gelişmelerin olacağına dikkat çekiyorlar. (1)
Çevrimiçi hukuki sözleşme hazırlama sitesi Legal Templates tarafından Temmuz ayı baz alınarak yapılan araştırmada ise boşanma dilekçesi yazdıranların sayısının 2019 yılının aynı dönemine göre yüzde 34 arttığı belirtilmiş. Arama motorlarını inceleyen veri şirketi SEM Rush'ın çalışmasında, arama motorlarında "boşanma davası açma" sözünün araması geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22 artarken "çevrimiçi boşanma davası" sözünün aranma oranı yüzde 96 artmış. Görünen o ki evlere tıkılmak insanların sinir uçlarına iyi gelmemiş.
TUİK verdiği rakamlarda muhtemelen sadece sonuçlanan davalara yer veriyordur. Boşanma başvurularında bir artış olup olmadığı bilinmiyor. Gazete haberlerinde başvuruların arttığı belirtiliyor ama ortada güvenilir bir sayı yok. Bunu ancak ilerleyen yıllarda öğrenebileceğiz.
Evet, biz toplum olarak batılılardan farklıyız. Bu kötü anlamda algılanmamalı, iyi tarafları da çok. Osmanlı Döneminde Doğal Afetler isimli kitabında Yaron Ayalon, deprem, salgın hastalık, yangın gibi doğal afetlerde Osmanlı toplumu ile batılı toplumlar arasındaki davranış farklılığını ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Salgın hastalıklar sırasında batılı ülkeler karantina, izolasyon gibi uygulamaları 16. yüzyıldan itibaren kullanmaya başlarken, Osmanlılar 19. yüzyıla kadar hiç oralı olmamış. (2)
Covid-19 salgını ve buna bağlı karantina döneminde sağlığımızı daha çok düşünür olduk. Dünya Sağlık Örgütü sağlığı "bedensel, ruhsal ve sosyal tam iyilik hali" olarak tanımlıyor. Bugünlerde bedensel iyilik halimizle ilgilenirken ruhsal ve sosyal iyilik halinin de önemli oranda bozulduğu açıkça görülüyor. Bu sorun pek gündeme gelmiyor, oysa ki bize "tam iyilik hali" gerek.