1948'de kurulmuş olan Dünya Tabipler Birliği (DTB), Dünya Sağlık Örgütü'nün aksine hükümetlerden, sağlık bakanlıklarından bağımsız bir kuruluştur. Türkiye de DTB'nin kurucu üyelerinden biridir.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) 1953 yılında ilk Başkan Ahmet Rasim Onat öncülüğünde kurulmuş. DTB ile ilişkiler o kadar iyi gelişmiş ki, 1957 yılında 11. Dünya Tabipler Birliği Genel Kurulu İstanbul'da toplanmış. Daha sonra 2019 yılında genel kurulun İstanbul'da yapılması kararı alındı ama hazırlık aşamasında Türkiye'de büyük şehirlerde patlayan bombalar sonucu güvenlik gerekçesiyle yapılamadı.
DTB ve TTB birlikte İstanbul'da "Savaş Göç ve Sağlık" başlıklı bir sempozyum düzenledi. Ersin Aslan'ın öldürülmesi sırasında DTB Başkanı İstanbul'da protestolara katıldı. Gezi yargılamalarında, 6023 sayılı TTB kanununu değiştirip yetkilerinin kısıtlanması girişiminde DTB hep TTB'nin yanında oldu.
DTB hekimlere ve meslek odalarına yol gösteren kılavuzlar ve bildirgeler hazırlar ve bunlar tüm dünya tabip odalarının katılımı ile gerçekleşir. Ölüm oruçları, savaş ortamı, salgın, deprem gibi olağanüstü koşullardaki hekim davranışından tutun da alternatif tıbbın nasıl uygulanacağına, tıp eğitiminin nasıl olması gerektiğine kadar geniş bir yelpazede görüşler oluşturur.
DTB'nin Uruguay'daki 60. Genel Kurulu'nda kabul edilen metinde ulusal tabip odaları şöyle tarif ediliyor: "Ulusal tabip odaları ülkelerinde hekimlerin temsilcisi olarak hareket etmek, kimi durumlarda bir sendika veya düzenleyici organ, ancak aynı zamanda bir meslek kuruluşu olarak hekimler adına diğer taraflarla görüşmeler yapmak üzere kurulan, halk sağlığı ve refahıyla ilgili tıp doktorlarının uzmanlık birikimini temsil eden kurumlardır." Buraya kadar sorun yok. Zaten Anayasa da TTB'ye benzer görevler yüklemiş durumda.
Metin aynen şöyle devam ediyor: "Bu kuruluşlar genellikle halk sağlığı alanında olmak üzere üyeleri adına kampanyalar başlatabilirler veya tanıtım, savunu çalışmaları yürütebilirler. Bu sözü edilen çalışmalar bunları muhalif politika olarak gören hükûmetler tarafından her zaman hoş karşılanmayabilir."
Devamı da var: "Dünya Tabipler Birliği bu tür tanıtım çalışmaları nedeniyle kimi hükûmetlerin, kendilerinin belirledikleri temsilcileri yetkili organlara atayarak hekim kuruluşlarını susturmaya, verilecek mesajları kendilerinin hoş görebilecekleri mesajlara dönüştürmeye teşebbüs ettiklerinin farkındadır."
Son iki paragrafta DTB Türkiye'de olanları ve olacakları tarif ediyor gibi. Aslında Türkiye'de olabilecekleri tam olarak hayal edememiş, hükümetten ayrı düşen meslek odası yöneticilerinin hapis cezası bile alabileceklerini hiç düşünmemişler. "Savaş bir halk sağlığı sorunudur" cümlesinin DTB'ye ait olmasına rağmen bunu söyleyen TTB yöneticileri hapis cezaları aldı. Halen de karar istinaf mahkemesinde sonuçlanmayı bekliyor.
TTB yöneticileri daha önce de yargılandı. Nusret Fişek başkanlığındaki Merkez Konseyi 12 Eylül sonrası idam cezalarına karşı çıktığı için yargılandı ve beraat etti. O dönemde itiraz edilen noktalardan biri, infaz öncesi mahkumun bir hekim tarafından muayene edilmesi ve sağlam raporu verilerek darağacına gönderilmesi zorunluluğuydu. Özetle, bir hekimin "Evet sağlıklı, asabilirsiniz" demesi bekleniyordu. Bu karşı çıkma sayesinde bu madde değişti ama tabii ki bedeli de ödendi. Görevi yaşatmak olan hekim idam cezasının hiçbir aşamasında yer alamaz ve almamalıdır.
Gezi kalkışması sırasında polis saldırısında yaralanan ama fişlenmemek için sağlık bakanlığı hastanelerine gitmek istemeyen kişilere yardım eden hekimlere dönemin sağlık bakanı "Hekimler suç işliyor" demişti. Tabip Odası yöneticileri bu nedenle de yargılandı ve beraat etti.
Şimdi ise pandemi ortamında doğruları söyleyen ve bu ortamdan bir anlamda başarı hikayesi çıkarmaya çalışan hükümetin boyalarını döken TTB hedefte ve bu kez bir adım daha ileri gidilerek kapatılması arzu ediliyor.
Anayasa "Amaçları dışında faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının sorumlu organlarının görevine, kanunun belirlediği merciin veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkeme kararıyla son verilir ve yerlerine yenileri seçtirilir" demektedir.
Ülkede hukuk pek olmadığı için buna da "Olur mu canım?" diyen çıkmıyor. Siyasiler tarafından verilen kapatma mesajını duyan bir cumhuriyet savcısı gereğini yerine getirmek üzere bence çoktan kollarını sıvamış ve işe girişmiştir bile. Oysa ki kapatılmak TTB'yi sadece daha güçlü kılar.
Hekimler uzağı görebilen bir mesleğin mensuplarıdır. Hastalarına 20-30 yıl sonra neler olacağını görür ve buna göre de önlemler almayı bilirler. TTB de öngörülerinde hep haklı çıkmıştır. Tedavi edici değil koruyucu hekimlik öncelenmelidir diyen TTB'yi bu kez bir virüs doğruladı. Sağlık Bakanı da bunun sözcülüğünü yapıyor ve bu durum haliyle yöneticilerin hoşuna gitmiyor. Her yapılanı göklere çıkaran bir TTB olsaydı fena mı olurdu?
TTB'nin görevlerini tarif eden Anayasa metni ve DTB'nin meslek odası tarifi bence tüm savcılara, hakimlere ve hükümet yetkililerine okutulup ezberletilmeli. Hatta bence hepsinin bunları yüzer kez defterlerine yazması da yararlı olacaktır.