Tıp fakültelerinde teorik dersler tamamlanıp stajlar başladığında heyecan doruk noktadadır. Öyle ya, hasta ile buluşulacak, gerçek bir doktor olmak için ilk adımlar atılacaktır. El becerileri de bu dönemde gelişmeye başlar. En heyecan verici işlemlerden biri hastadan kan almaktır. Bu işlem hem tetkik için kan örneği almak, hem de damardan yapılacak ilaç tedavileri için öğrenilmelidir. Daha önce koldan veya kalçadan kas içine iğne yapılmış olabilir ama bu başkadır.
Genelde hasta üzerindeki ilk invaziv girişim de bu olur: Turnike takılacak, damarın biraz şişmesi beklenecek, daha sonra da iğneyi damara denk getirme çabası başlayacaktır. Damarın bir tarafından girilip diğer tarafından çıkılmayacak, damar patlatılmayacaktır. Bunu ilk seferde başaran en zor ameliyatı başarıyla tamamlamış gibi gururlanır. Benim stajyerlik zamanlarımda bu işler tekrar tekrar kaynatılan cam enjektörler ve ucu küntleşmiş iğnelerle yapılırdı. Bu tür beceriler çoğunlukla bu işleri büyük bir ustalıkla yapan deneyimli hemşirelerden öğrenilirdi.
Bugün de bu işler böyle yürüyor. Hastayı deneme tahtasına çevirmemek uğruna mükemmele yakın simülasyon modelleri geliştirildi ama bu tıp fakültelerimizin çok azında mevcut. Bu modellerde pratik yapılsa bile gerçek hayatta hasta ile karşılaşmak elbette ayrı bir olay ve heyecan.
Bunlar yaşanmadan doktor olunabilir mi? "Olunamaz" diyenler yanılıyor zira Koronavirüs salgını ile tıp fakültelerinde de uzaktan eğitime, daha doğrusu uzaktan eğitmemeye geçtiğimiz için, olunuyor. Tıp fakültelerinin son yılında öğrenciler "intern" olur. Bunun öncesinde ise hekim adayları iki yıl boyunca değişik anabilim dallarını ziyaret ederek stajlar sırasında pratik ve teorik bilgilerini pekiştirirler. İnternlik döneminde teorik eğitim bitmiş, değişik bölümlerde sorumluluk alarak hasta ile buluşma zamanı gelmiştir. Bu dönem iyi geçirilirse genç hekim mezun olduğunda hasta tedavisinde teorik ve pratik becerileri kazanmış, özgüveni yerinde, mesleğini icraya hazır sayılır.
Bu yıl mezun olacak hekimler yarım yamalak internlik yaparak mesleğe atılacaklar. Geçen yıl mezun olanlar da ancak mart ayına kadar yapabildiler. Bu yıl son sınıf olmayan öğrenciler ise stajlarının hiçbirini yapamadılar. Bu diğer meslek grupları için de geçerlidir ama tıp eğitiminde uygulamalı eğitim olmadan zinhar hekim olunamaz. Teorik dersler düşe kalka "zoom" toplantılarıyla yapılmaya çalışılıyor ama uygulamalı eğitim tamamen durmuş durumda.
Sorun sadece mezuniyet öncesi eğitimde de değil elbette. Uzmanlık eğitimi alan asistanlar son bir yılda kendi anabilim dallarından çok Covid-19 hastalarını tedavi eden bölümlerde çalıştılar. Ayrıca diğer hastaların tedavileri ve ameliyatları da ötelendiğinden anabilim dalı eğitiminde de geri kalındı.
Bir de diplomasını almış hekimlerin eğitimi var. Bu mezuniyet sonrası eğitim ise büyük bir oranda derneklerin yaptıkları kongrelerle sağlanmaya çalışılıyordu. Bu dönemde kongreler de ya yapılamadı veya dijital ortamda ağır aksak yapılmaya çalışıldı. Türkiye’de bir hekimin diplomasının ve çalışma izninin ömür boyu geçerli olduğunu düşünürsek, mezuniyet sonrası eğitimin aksamasının da sağlık sistemimize olumsuz katkısı kaçınılmaz olacaktır.
Tıp eğitiminde de hibrid bir model yerleşecekmiş gibi gözüküyor. Teorik dersler dijital ortamda yapılsa bile, uygulamalı eğitim eskisi gibi devam etmeli. Bu gelişmeler konusunda umarım ilgili yöneticiler kafa yoruyorlardır.
Üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer sorun da tıp eğitimindeki bu kayıp "şimdilik" iki yılın nasıl telafi edileceği. Bu yeni mezunların diploma aldıktan sonra bir süre hastanelerde çalışma zorunluluğu soruna bir çare olabilir.
Tıp eğitimi, tıp bilgisi ve klinik beceriler yanında liderlik, iletişim, işbirliği gibi yetkinlikleri de kapsar. Bu yetkinlikler ise genelde öğrencilerin kendilerine örnek aldığı öğretim üyeleri ile birlikteliğinde oluşur. Bu alanda da büyük kayıp var.