Yılan birçok kişi için sevimli bir hayvan değildir. Hatta daha da ötesi korkutucu bir figürdür. Birisi için "yılan gibi" dendiğinde akla güvenilmez, sinsi bir kişilik gelir. Buna karşın yılan tıp ve eczacılık amblemlerinde sıklıkla yer alır. Yılanın tıp bilimi ve özellikle hekimlik ile özdeşleştirilmesi üzerine mitolojide çokça hikâye yer alır. Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının bu kadar, geçici de olsa, el üstünde olduğu bu günlerde yılana yakından bakmakta fayda var.
Yılanın davranışının hekimlik mesleği ile benzerliği hiç de az değildir. Yılan dikkatlidir ve gözünü hiç kırpmaz. Hekimlerin de hastaları için dikkatli olmaları beklenir. Hekimler çevresinde olanları ve toplumdaki değişiklikleri de yakında izler.
Yılanların suda, yerüstü ve altında süratle hareket etme yetenekleri vardır. Hekimler de her koşulda hızlı karar vermek durumundadırlar. Mesleklerini hastane içinde ve dışında, her türlü olumsuzlukta uygulama becerileri vardır.
Yılanlar sessizdir. Hekimler de işlerini sessizce hallederler ve sır saklarlar. Meslek etiği nedeni ile hastalarına ait bilgiler hasta ve hekimi arasında kalır, ancak hastanın onayı ile açıklanır.
Yılan korkulan ve saygı duyulan bir hayvandır. Hekimlerden de verebilecekleri kötü haber nedeni ile korkulur. Genelde hekimlik uygulamaları acı verir. Bu basit bir enjeksiyon da olabilir, ağır bir cerrahi girişim de. Ağızdan alınan ilaçlar bile acı bir tat bırakabilir. Ancak her dönemde hekimlere, zaman zaman kızılsa bile, saygı duyulur.
Yılan kabuk değiştirir ve kendini yeniler. Hekimler de yeni bilgilerle kendilerini geliştirmek zorundadır. Hele bilginin hızla çoğaldığı ve doğru bilinenlerin doğru olmadığının sıklıkla ortaya çıktığı günümüzde kabuk değiştirmek kaçınılmazdır.
Yılan öldürücü olabilir. Hekimler için de aynı şey söylenebilir. Cerrahi girişimler sonrası istenmeyen komplikasyonlar, düşük bir yüzde de bile olsa, kaçınılmazdır. Tek bir tablet antibiotik veya tek bir enjeksiyon ile ölümler olabilmektedir. Yılan zehirinin öldürücü özelliği yanında iyileştirici gücünden de söz edilir. İlaçlar da öyle değil midir. Uygun miktarda şifa verirken, fazlası öldürebilir.
Tıpta yılan figürü Yunan mitolojisinde tıp bilimi ve sağlık tanrısı olarak bilinen Asklepios’un asasındaki yılan ile yaygın olarak kullanılmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) başta olmak üzere birçok kuruluş amblemlerinde yılanı kullanmaktadır. Sağlık Bakanlığı, Türk Tabipleri Birliği ve birçok tıp fakültesi amblemlerinde yılan bulunur.
Asklepis, Apollon ve Thesia kralının kızı Koronis’in oğludur. Hamile kaldıktan sonra başka biri ile de bir arada olan Koronis’e çok kızan Apollon onu yakmaya karar verir. Alevler içindeyken ani bir kararla Apollon Koronis’in karnındaki çocuğu çıkarır. Hikâyeye göre, bu durumda, Asklepios sezaryenle doğmuş oluyor.
Apollon daha sonra eğitmesi için Kheiron’a verir. Kheiron yarı at, yarı insan olup doğada yaşamaktadır. Asklepios onun yanında doğanın tüm iyileştirici sırlarını öğrenir. Bu beceri o denli gelişir ki Asklepios ölümsüzlüğü sağlama ve hatta ölüleri diriltme noktasına gelir. Bu elbette büyük tanrı Zeus’un hiç hoşuna gitmez ve meşhur yıldırımlarını göndererek Asklepios’u öldürür. Söylentiye göre Asklepios ölürken elinde sonsuz sağlığın reçetesi vardır. Bunu ölmeden önce toprağa gömer ve oradan da şifalı bitki sarmısak çıkar. İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde de bir Asklepios heykeli ve kızı Hygenia ile birlikte olduğu duvar kabartması bulunmaktadır.
Hastaların tedavi edildiği yerlere "Asklepion" adı verilmektedir. Anadolu’daki şifahanelerin karşılığıdır bu isim. Kısaca dönemin hastaneleri olan Asklepionlarda hastalar şifalı otlar, telkin, müzik ve su sesleri ile tedavi edilmektedirler. En ünlü üç Asklepiondan birisi Galen’in hekimlik yaptığı Bergama Asklepionudur. Bir diğeri Hipokratın hekimlik yaptığı Kos’ta ve üçüncüsü de Atina yakınlarında Epidaure’dedir.
Bergama Asklepionunun girişinde "Ölümün yasaklandığı yer" yazar. Asklepionlara ağır hastalar kabul edilmez ve içeri alınmadan uzunca bir süre dışarıda bekletilerek ölümlerin içeride olması engellenir ve şöhreti korunurdu. Bergama’da bir sütunda iki yılan kabartması bulunur. Hikâyeye göre asklepiona kabul edilmeyen bir hasta artık geri dönerken yolda iki yılanla karşılaşır. Bu iki yılan zehirlerini bir kaba boşaltır ve bunu içen hasta da iyileşir.
Hipokrat ve Galen’in öğretileri uzun yıllar gündemde kalmış, Anadolu şifahanelerinde de bu gelenek sürdürülmüştür. Biz hekimler kendimizi Galen’in torunları olarak görsek yeridir.