Günün muhtemel 203. demokratikleşme paketi yazısını okuyorsunuz. Eğer bu yazıyı tıklayıp okumaya başladıysanız.
Paket kapsamlı. Kapsamlı ama kamuoyunun beklentisini karşılamaya yetti mi? Yanıt, kısaca hayır. İlkokullarda okutulan andın kaldırılması ve kamuda başörtüsünün “sınırlı” olacak serbesti ile beraber laik kesimi ayaklandırmaya hazır; resmi elbise giymek zorunda olan TSK mensupları, hakim ve savcılar başörtü serbestisinin dışında tutuldu. Bunun yanı sıra, Kürtleri hali hazırda süregiden eğitim boykutunu gidermeye yönelik bir adım bulunmuyor. “Klavyeler serbest” bırakılıyor; Q, W, X cezai müeyyidiye dışına çıkarılıyor. Bunun yanı sıra özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim hakkı veriliyor. Seçmeli dersin yanında özel okullarda da farklı dil ve lehçelerde eğitim hakkı kazandırılıyor. Dil ve lehçelerin bakanlar kurulunda tespit edileceğini de eklemek gerekiyor. Köy isimleri düzenlenmesi İçişleri Bakanlığı’na veriliyor. Alevilere ise sadece bir isim payı veriliyor. Nevşehir Üniversitesi’nin adı ise Hacı Bektaş Üniversitesi olarak değişiyor. Uzun süredir Alevilerin hassas ve tartışmalı konularından biri olan cemevi statüsü ise şu an ilerleyen bir tarihte tartışılacağı söylenerek –kimbilir ne zamana erteleniyor.
Bunların yanında nefret suçlarına ağır bir ceza getirileceği belirtiliyor. Başbakanın açıklamasındaki “bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden tercihlerine müdahale edenlere bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası” ifadesi, yasa değişikliğinin sınırlarının net olması gereğinin altını çiziyor. Nefret suçu devletin kendini koruma refleksine göre mi düzenlenecek yoksa bireye yönelik mi düzenlenecek? Yasa teklifi görüşülürken bu ayrımın net koyulması gerekiyor.
Gelelim, açılan paketin can alıcı noktasına. Seçim sistemi ve baraj; üçlü bir tercihe göre ele alınacak. Ya 1982 Anayasası’nın getirdiği yüzde on kalacak, ya baraj yüzde 5’e çekilecek; beşli gruplandırmayla daraltılmış bölge sistemi uygulanacak ya da ülke barajı tamamen kaldırılarak dar bölge seçim sistemi getirilecek. Aynı zamanda siyasi partilere memurlar da üye olabilecek. Bu öneriyle, dar bölge seçim sistemi, kısaca, kazanan hepsini alır mantığıyla, iktidarın elini güçlendirmeye yönelik bir yönü gösteriyor.
Paketin siyaseten yaratacağı tartışmalı ortamın yanı sıra, teknik bakımından da zorlu bir süreci gösteriyor. Öncelikle, Anayasa Uzlaşma Komisyonu masasında her bir parti önerilerini sunmuş durumda. Paketin içeriğinde, anayasada ele alınması gereken konular duruyor. Seçim sistemi gibi, TCK ve TMK’nın ana maddelere göre düzenlenmesi gibi. Bunların yanında, seçim sisteminin TBMM Genel Kurula inerek tartışılması da gündemde. Diğer bir yandan, köy isimleri, andımız ve başka dil ve lehçelerde eğitim gibi maddelerin Bakanlar Kurulu tarafından kararlaştırılması ve ardından yasalaşması durumu söz konusu. Özetle, anayasa, yasa, bakanlar kurulu kararları derken gündem epey karışacak.
Yerel seçimler geliyor. Ağustos ayında ise halk cumhurbaşkanını seçecek. Ancak Cumhurbaşkanı’nın eski sisteme göre mi, yeni sisteme göre m seçileceği hala belirsiz durumda.
Geçtiğimiz haftalarda New York Birleşmiş Milletler’de dünya liderleri toplandı, başta Suriye olmak üzere gündemde olan tüm meseleler masaya yatırıldı. Türkiye’ye gelen Gezi’den ve Koç grubuna olan baskıya yönelik eleştiriler, Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi’yi “Gezi'nin tahribatını silmek için yeni bir çıkış stratejisine ihtiyacımız var” cümlesini kurmaya itmişti.
Tüm bu teknik konuların siyaseten hem Kürt hareketinin taleplerini karşılamayan hem de laik hassasiyetlere dikkat göstermeyen, azınlıklara hali hazırda kazandıkları yasal haklarının içine katıldığı, Alevilere bir parmak bal çalan makyaj düzenlemeleriyle; bu paket daha çok ortalığı bulandırır.
Paketin on gün boyunca iyi bir halkla ilişkiler stratejisiyle yönetildiği açık. Ancak yasaklı “bazı” gazetelerin basın açıklamasına alınmaması, TSK’nın bir dönem uyguladığı basın sansüründen ne kadar farklı?
Sonuç olarak, Selvi’nin bahsettiği çıkış stratejisi bu paket mi yoksa sadece bir yerel seçim ile cumhurbaşkanlığı seçim stratejisi mi?