Şu anda Ankara’da çalışma odamda oturmuş bu satırları yazıyorum. Az önce web tv’den Taksim’de meydan yerinde çalınan o piyanonun seslerini duydum, Karlı Kayın Ormanı’nda dinledim; o meydanda gaz kapsüllerinin yerini notaların aldığı o meydanda olmayı dileyerek. Akan gözyaşı damlasıyla, 15 günün gazlı puslu havası biraz olsun dağıldı.
Önceki gün, ekranda yoğun gaz altında püskürtülen insanları izlerken o gözyaşı damlası ruhlarımızın içine endişeyle akıyordu. Düzeni korumak bu denli bir nefretle mi mümkün olabilirdi? (Emir her daim demiri keserdi elbet)
Anneler, bu gece, polisle çocuklar arasında kalkan oluyordu. Devlete değil, çocuklarına sahip çıkarak… Bu nasıl bir derin karşı çıkıştı?
Çok söz var yarın da soracak ve söyleyecek. Polisin attığı mermiyle canını kaybedenlerin, gaz yakıcılığını dört bir yanından yedikten sonra sadece böğürebilen o kızın izi hafızamızdan silinmezken kendi endişelerimizin, alınan tehditlerin, paylaştığımız haberlerin arkasından bakarak şunu söylemek mümkün: bir ağacı kurtarmak için başlayan hareket tüm bir çağın yangınını kurtarmaya doğru evrildi. Gazlar atıldıkça da, insanların büyük çoğunluğu bir diğerine kalkan olmak için alana koşturdu. Olayların büyümesinde hesaplanamayan ise bu oldu.
Komplo teorileri, Dolmabahçe Camii’ndeki kanıtları göz ardı ederek söylenen yalanlar, büyütülen gerilimler, pozisyon sağlamlaştırmak isteyen karşı saldırılar, öfkeler, karşı öfkeler. Elbette provokasyonlar, polisin denetlemesinin kontrolden çıktığı böylesi tarihi sayılabilecek bir eylem içinde en önemli problemlerden biri. Devlet, elbette denetleyemeyeceği ve rayından çıktığını düşündüğü olayları “gezi” özelineindirgemek isteyecek. Dağılmaya başlayan ekonomiyi yeniden düzenlemek isteyecek.
Bugünlerin izleri, siyasette bir şekilde farklı seslere bürünüp kaybolmaya çalışacak. Gezi Parkı, tüm dünyanın gözünde, ülkeyi de karalamak adına uzunca bir şekilde diplomaside kullanılacak, siyasette kullanılacak, kimbilir dahaneler olacak. Belki bir cadı avı başlayacak bir süre sonra, sosyal medyada yazanlar, göstericiler, köşe yazarları bu cadı avı komplosu içine çekilecek.
Gezi’de toplanan çoğunluğun 15 gündür tavırlarına, insanlarına sahip çıktıktan sonra ezilen bir diğerinin hakkına sahip çıkamayacağı bir argüman, özgür ve dahi mantıklı düşünceye karşı bir savaş olduğunu söylemek mümkün.
Bunların hepsini, uzunca bir zaman hep beraber yaşayacağız.
Kendi adıma umudum şu: sadece cenazelerde bir araya gelen büyük kalabalıklar; nihayet kendi hayatlarına sahip çıkmak için bir araya geldi.
Adliye’de yaka paça sürüklenen avukatlar, ertesi gün adliyede sayıları yüzlere evrilirken, anneler zincir oluşturarak polislere kendilerini kalkan yaparken… Siyaset, kendi iç devinimlerinden ayrılıp, çoğulcu dilin özgüllüğü içinde yeniden kurmayı başaracaktır.
Özgür demokrasinin izi ise, bugünler için bedeller ödense de, genç neslinyüreğinden kolayca silinmeyecektir.
Bu yarı – duygusal yazıya son verirken bir düşünürden söz etmenin sırasıdır belki.
Ernest Bloch’a göre bilgi, her daim umudun hizmetindedir. “İnsan bilerek, zaman ve mekanda mevcut ihtimalleri anlar, geleceğe yönelik "daha iyi ihtimallerin gerçekleşmesi" hakkındaki umudu besler. Umut, pek çok diğer yatkınlığımızdan (mesela korkudan, kıskançlıktan, sevgiden) farklıdır: gelecekte dünyada pratik değişimler yaratma, eyleme geçme arzusunu da barındırır.” (ekşisözlük’ten babaerenler’e teşekkürlerle: bu alıntı oradan)
Burada bir umut var.
Ve bugün bir umudun olabileceğini de biliyoruz.