Kişisel tarihimiz doğduğumuz günden başlar. Bir toplum içindeki zerre kadar önemsizizdir...
Kişisel tarihimiz doğduğumuz günden başlar. Bir toplum içindeki zerre kadar önemsizizdir. Aile yapılarımız ve yaşadığımız olaylar "ben"i oluşturur. Bu benlerden kolektif bir “biz” doğar. Bizi, okul belirler, sıralar belirler, arkadaşlar belirler, müfredat belirler. Müfredatın dışına çıkan “kurala” aykırı olandır. “Kurala” aykırı olan topluma aykırı olandır. Bu ayrık otluğundan korkarız, “ibret için yakılması gereken” hain olabilme ihtimalinden korkarız. O ihtimal, bizi diğerlerinden ayırıp “hedef” konumuna getirir – ki Türkiye’de hep getirir. Bu nedenle her an atak, tetikte ve korku dolu yaşarız. Bedri Baykam ile Tuba Kurtulmuş o saldırıdan şans eseri kurtuldu. “Manik-depresif” tanılı saldırgan Baykam’a antipatisi olduğunu beyan etti. Bu beyanından önce elbette ki raporu çıktı. Depresif olan heykeli yıkılan Mehmet Aksoy ve ona destek veren sanatçılar iken, manik ila depresif "Allahı savunan" eli bıçaklı saldırgandı. Hayret 2002 seçimlerinden beri geçen 9 yıl boyunca şaşkınlıklarımızı yuttuğumuz bir ülkede yaşıyoruz. Bir yanıyla söyleme ve eyleme hâkim olan bir faşizm hukuk yoluyla insanları kuşatıyor. Diğer yandan ise alternatif sesleri, bir ideolojinin sorunları deşen sesleri ya kapsayarak yok ediyor ya da ülkenin kodlarına içkin bir “terör” kavramını kullanarak hasımlarını parmaklıklar altına koyuyor. Dink cinayetinde soruşturmasında gibi polis teşkilatının hatalarını hasıraltı ediyor yerine yeni suçlar/suçlular icat ediyor. Belki de bu nedenle 1970’lerden beri ülkenin üzerinde gezinen kara bulutlar dağılmıyor. O nedenle de AKP yeni bir düzen getirmedi, kendi düzenini “yeni” kodlarıyla kurdu. Depresif olan mesleğine ket vurulan gazetecilerdi ama kendini depresif gösteren ise hükümet. Manik olan kim? Derin devlet mi? YSK bağımsız? Yüksek Seçim Kurulu bağımsız ve manik bir organ. Ancak zaman zaman da depresif. Bir kişinin verdiği gizemli bir dilekçeye bağlı, bağımsız adaylar hakkında hukuki sınırları aşan bir “suçlu” tanımı koyuyor ve ülkenin göz göre göre açık bir gerginliğe sürüklenmesine de kapıyı, pencereyi açıyor. Belgelerle uğraşmasından depresif oldukları aldığı kararlarda ise manik davrandığı da gözlemleniyor. Elbette karar verilene kadar bir “savaş” ilan ediyor KCK, halkı eyleme davet ediyor… Ardından Van, Hakkari, Bismil, Diyarbakır, İstanbul… Diyarbakır’da polise direnen belediye kepçesi? İki günde terör, bu tehdit gücüyle yeniden sokakları esir alıyor. Eylem sırasında öldürülen BDP’liler, İstiklal’de havaya 3 el "milli" ateş açılması… Nasıl bir derin yapılanmanın sonucu? Manik kim? Depresif kim? "Benim dengemi bozmayınız" Aday depresyonu çözülürken ortaya çıkan çatışmalı manik tablonun –belki de son defa- detaylı bir şekilde incelenmesi ve çözülmesi gerekecek. 30 yıl boyunca ve bir kaç nesil devam eden bir terör hareketini barışçıl bir diller çözebilmek yine ön planda olacak. Bu tablo, ülkenin yıllar boyunca, türlü iktidar dönemleri boyuncu "milli birlik ve beraberlik" adına hasıraltı ettiği o toplu mezarların da bir sonucu. Faili meçhuller, gözaltında kayıplar, Maraş, Sivas "şehven" yaşanmış manik olaylardı. Depresyonu kaldı bugünlere yadigar. 12 Haziran’da ise başka bir meclisi seçeceğiz. Bu meclis “revizyon” yapılmış bir ülkede bir başka dünya kuracak. Manik-depresif hezeyanlarını birlikte göreceğiz. Biz de, kişisel tarihimizde yeni manik-depresifliklerimizle yaşamaya devam edeceğiz. Belki de "kuraldışı" olmak daha iyi. Sahi, gençlere ''Onlar YGS sınavının karşısında tavır ortaya koyduklarını açıklarken, biz de kalkarız onların karşısına 5 bin, 10 bin tane genci koyarız'' diyebilen Başbakan aday krizinde depresif bir döneme mi girdi?