Kendimi her zaman mutlu hissederim. Neden biliyor musunuz? Çünkü kimseden bir şey ummam. Beklentiler daima yaralar. William Shakespeare
Hayattan tek beklentim özgür olmaktı. Bağımsız olmak, maddi hedeflerim de bunun doğrultusunda gelişti, ihtiyacımdan fazlasını kazanmayı hiçbir zaman hedeflemedim.
Diyebilirsiniz ki, ihtiyaçlar bitmez. Lüksleri, ihtiyaçları olmuş toplumun üyeleri olarak bu cümleyi kurmak sizin suçunuz değil, üzüntünüz olmalı. Ve sizler bir gün yaralanmaya mahkum kaldınız çünkü her zaman birilerinden bir şey bekleyerek hayatınıza devam ederken aldığınız yaralar sizi etkilemezken belki de kan kaybından sonunuzu hazırladınız.
Sonra ne oldu?
Sinirlendiniz, küfürler ettiniz, kadınları dövdünüz, mültecilere sövdünüz, evlatlarınızı tokatladınız, çalışanınızı kovdunuz, yemeği geç getiren garsonu müdüre şikayet ettiniz.
Yahu siz ne kavgacı yaratıklar oldunuz böyle!
Aranızdan bazıları da gitti hakem olmaya karar verdi. Başardı da, üstelik profesyonel oldu.
Maaş+sigorta+yol+prim…
Maaşı asgari ücret üzerinden yatmayan şanslılar arasına girdiler. Görevlerinin önemini fark ettikleri gün, insanları beklenti içine sokacaklarını da fark ettiler. Adalet beklentisi…
Onlara düdük verildi. Bir nevi tokmak… Düdüğü çaldığında geri dönüşü yok, karar belli tartışılmaz.
Tartışılmaz olan bir konuda adalet bulabilir miyiz?
Peki o halde neden futbolda adalet bekliyoruz?
Onlar bizi yeteri kadar kandırırken biz neden birbirimizi kandırıyoruz?
Hakemlerden adalet beklemeyin, işlerini doğru yapmalarını beklemeyin. Sonuçta işten çıkarmaların olmadığı bir meslek kolundan bahsediyoruz.
Bu meslek grubunun Avrupa’da önemli isimlerinden biri Cüneyt Çakır…
Avrupa’nın en büyük maçını yöneten hakemlerden… Bizim hakemimiz. Neymar’ın elle attığı golü vermediğinde “İşte işte, Türk’ün gücü sadece bilek değilmiş akılmış da! Bunu bütün dünyaya ispatladı. Aferin Cüneyt aferin!” dendi. Bilmem kaçıncı yardımcı hakem Hüseyin Göcek’in katkılarıyla…
Peki bu hafta ne oldu?
Kilosu şu aralar 2 TL olan, öğrencilik yıllarında ucuzluğundan çok tükettiğim, mücverin ham maddesi kabak…
Denayer, el, Cüneyt Çakır ve kabak, verilmeyen penaltı…
Cüneyt Çakır ve Şampiyonlar Ligi Finali’nden, Cüneyt Çakır ve kabağa…
Trabzon’dan Kadıköy’e gidelim.
Arada bir hücuma çıkmaya niyetlenen Recep Bölükbaşı ve Ertuğrul Sağlam A.Ş. kurbanı Bursasporlu futbolculara atak başlangıcında yapılan 1000 adet faulle kart çıkarmayan ve Fenerbahçeli futbolcuları cesaretlendiren Barış Şimşek…
Verdiği saçma sapan faullerle iki takım futbolcularını çileden çıkaran ve yerden yatan futbolculara rağmen uzatmaları 7. dakikada bitiren Barış Şimşek...
En az 7 dakika hocam, en fazla değil…
Ardından Serdar Aziz’in Uygar’ı devirmesi ve verilmeyen penaltı…
Ankara’da da aynı durum oldu.
Maç sonunda çıkan kavganın temelinde de hakem yatıyor. İnsanları geren, sinirlendiren hakem ve kararlarıyken herhangi yerden gelen bir kıvılcım sahayı yangın yerine çeviriyor.
Bunları herkes biliyor. Herkes bilmekten sıkıldı. Görmemek bilmemek dokunmamak istiyorlar.
Tuttuğu takımın maçları dışında maç izlemeyen bir topluluk yaratan TFF ve hakemlerinden beklenti içinde olduğum için özür dilerim.
Eskiden hakemlere taraflı derdik. Artık taraflı olamayacak kadar kötüler… Bir insanının yaptığı işi taraflı yapması için o işi yapabilmesi gerek.
Hakemlerimiz hakemlik yapamıyor. Türkiye kafa olarak, takım olarak, kültür olarak, yaşam tarzı olarak parçalara bölünmüşken, bizi birleştirebilecek etkenlerin başında spor gelirken bu insanların sporu bu hale getirmelerini kabul edemiyorum.
Aynı zamanda hakemlerden beklenti için de olduğum için de kendime kızıyorum.
Bu aptallığı nasıl yaptığımı sorguluyorum.
Beklenti içinde olmamanın bir sonraki adımı sorgulamamak olabilir.
En çok da bundan korkuyorum.
İyi bayramlar dostlar…