Türkiye, kurulduğu günden bugüne temeli olmadan yapılmak istenen yeniliklerle modern olma çabası içine girdi. Bu davranışa sürükleyense geçmişte alınan -tesadüfi ya da planlı- başarılar oldu. Tepeden inme yapılan bu yenilikler, maalesef modern çağı yakalamak yerine bizi daha da birbirimize düşürdü.
Bahsettiğim duruma düşen yüzlerce yenilik yaşayan Türkiye’de 16 Mayıs 2010’da bir şey oldu. Bursaspor şampiyon oldu! Mali, idari, teknik ve sosyolojik yapısı hemen hemen hiç oturmamış olan Bursaspor, İstanbul takımlarının uğruna yüzlerce milyon dolar harcadığı şampiyonluk kupasını eşine az rastlanır bir kimya sayesinde kazandı. Bana göre evrenin görünmeyen elinin de katkısının olduğu bu şampiyonluk sonrasında Bursaspor’da yaşananlar, Türkiye’nin modernizm tarihinin tıpatıp aynısı…
Ayrıntılara girerek sizi yakın geçmişe götürmek derdinde değilim, mevcut durumunda yaşanan bir olay üzerinden Türkiye’deki toplumsal yapının futbola nasıl ulaştığını tartışmaktır derdim…
Şampiyon Başkan İbrahim Yazıcı’nın vefatının ardından göreve gelen Erkan Körüstan ve yönetimi, hemen hemen her icraatında tepki çekti. Bu tepkileri zaman zaman tekmeyle, zaman zaman ciddiye almamakla, zaman zaman da üstünü örtmekle geçiştirdiler. Ülke futbolunun son 4-5 yılına damga vurabilen bir takıma geçmişinde ne yaptığı ve yaptığını iddia ettiği şeyleri nasıl yaptığı belirsiz olan kişileri ‘kurumsallaşma’ adı altında profesyonel kadrosunda kulübe katan yönetim, Bursaspor’u küme düşme potasına yaklaştırarak görevini tamamlayacağa benziyor.
Çeşitliliğin az olduğu yerde demokrasiyi sağlamak daha kolaydır. Bursaspor da bu durumdan faydalanarak 16 Mayıs Cuma günü Olağanüstü Genel Kurul kararı aldı. Erkan Körüstan ve yönetiminin kongre kararı aldıktan önce ve sonra Bursaspor ismini kullanarak kulüp üzerinden kendi şahsi maneviyatlarını yükseltecek şeyler yaptılar.
Bunlardan en son gerçekleşeni Bursa’da 40 yılı aşkın süredir var olan yerel bir medya şirketinin spor servisi görevlilerini Özlüce Tesisleri’nden kovmak oldu. Çeşitli dedikodular oldu. Bursaspor 2. Başkanı Rıdvan Şen’in kişisel tercihleri sebebiyle gazetecilerin tesislerden kovulduğunu beyan eden de oldu, bu uygulamanın Erkan Körüstan yönetiminin ortak kararı olduğunu söyleyen de…
Türkiye’de zoru başararak 5. Şampiyon olabilen Bursaspor, futbol devrimine imza atan Bursaspor, maalesef Türkiye’nin mevcut durumundan fazlasıyla etkilenen ve kendi mutlulukları için insanların çalışma özgürlüğü ile toplumun haber alma özgürlüğünü yok sayan bir yönetimle uğraşır oldu…
Yine temelsiz modernlik anlayışının bir ürünü olan Passolig’e tepki veriyormuş gibi gözüken, gelir dağıtımındaki adaletsizliği eleştirir gibi gözükürken adaletsizliğin biraz da kendi tarafında yer almasını istediğini açık açık belli eden Bursaspor yönetiminin bu tutumu, Türkiye’deki futbol ortamının portresidir.
2011’den bu yana, Fenerbahçe gibi milyonlara ulaşan bir kurumu kendi çıkarları doğrultusunda uçuruma sürükleyen insanlara alkış tutan kimi çevreler, Bursaspor’da yaşananları hayretle izliyor. İkisinin arasındaki fark şudur. Analitik zeka farkı…
Erkan Körüstan yönetimi ve profesyonellerinin analitik zekası, Aziz Yıldırım ve yönetiminin çok gerisinde kaldığı için bir yerel medya çalışanı tesisten giremezken, bazı yerel medya çalışanlarına kulüpte olan her şey anında servis ediliyor. Yanlışın arkasında durmak bile bazen erdem istiyor, tıpkı mevcut Fenerbahçe yönetiminin yaptığı gibi…
Tarihinde görmediği başarıların ardından tarihinde görmediği kazançları elde eden Bursaspor, enerjisini Bursa’dan alır. Türkiye’de az rastladığımız şehir takımı kültürü, Avrupa’da yoğun olarak yaşanır. Vicdan ve masumiyet gibi duyguların pek fazla yaşanmadığı Türkiye’de önemli işlere imza atan Bursaspor’un bu kadar küçülüp geçmişine yakışmayan hareketler için kullanılması maalesef taraftarlar açısından çok karşılık görmedi. Takımı için -maalesef- insanlara saldırabilen bir topluma sahip olan Türkiye’de vicdan, adalet ve masumiyet olmadığı için Bursaspor’un Özlüce Tesisleri’ne alınmayan gazeteciler görüyoruz.
Bunun siyasi açıdan örneklerini zaten son 13 yıldan bu yana bol bol yaşadık gördük. Ve bu durumların futbola yansımış olması, ayrıca taraftarlar açısından çok da karşılık bulmamış olması düşündürücü…
Yenildiği maçın ardından herhangi bir sebep bulup taşkınlık çıkarabilen taraftar grupları, takımının maddi ve manevi değerlerinin birkaç kişinin egosu sebebiyle yerlere düşmesine ses çıkaramıyor. Fenerbahçelisi destek veriyor, Beşiktaşlısı kurtulacağı günü bekliyor, Galatasaraylısı stada gitmiyor, Bursasporlusu da sadece istifa diye tezahürat yapıyor.
Bunların sebebi ise tek bir yerde yatıyor, birlik olamamak.
Birlik ve dayanışma kelimelerini toparlayacağımız tek bir kelime vardır, komün.
Maalesef bu topraklarda komün kelimesi her zaman çok yanlış anlaşıldı. Tıpkı aşk gibi, sevgi gibi, insan gibi, kadın gibi ve en sonunda futbol gibi…
Futbola ilgisi olan insanlara teker teker sorduğumuzda birçoğu Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı ve yaptıklarından rahatsız olduğunu söyleyecektir. Peki insanları rahatsız eden şey ne?
Bana göre bu durumun iki sebebi var. İki farklı bakış açısından tartışarak bulduğumuz bu iki sebep şunlar:
1-Benim takımıma yapılan haksızlıklar
2-Kimseye sormadan, kendileri ve Başbakan dışında kimsenin düşüncesini önemsemeden işler yapan TFF Yönetim Kurulu’nun futbol için zamanını, sevgisini ve parasını harcayan insanları dikkate almaması.
İlk sırada bahsettiğim tutum ortalama taraftar görüşüdür. İkinci durumsa rasyonel düşünebilen, ben değil biz diyebilen ve Türkiye’nin dayattığı modernliği kabul etmeden kendi modernliğini kazanan birey tutumu…
Çoğunluksa maalesef ilk tutumu sahipleniyor ve ona göre tavır alıyor.
Bursaspor Yönetimi’nin yaptığı işler de bu yüzden sadece futbol takımının başarı ölçüsünde eleştiri alıyor. Fenerbahçe’nin adının şikeye karışıp karışmaması bu yüzden önemli değil, şampiyon olalım yeter!
Felipe Melo’nun saha içindeki hali bu yüzden önemli değil, maçı kazanalım yeter.
Bu şuna benziyor, “Ne yapalım kardeşim, çalarlarsa çalsınlar adamlar çalışıyor.”
“Olsun kardeşim, takım bir şekilde şampiyonluğa oynuyor. Hem bu rakiplere böylesi mübah…”
Bu iki düşünce arasında hiçbir fark yoktur.
Makyavelist düşünce yapısı bu toplumun temellerine işlemişken ister Bursaspor Özlüce Tesisleri’ne gazeteci alınmasın, ister şike yaparak alınan şampiyonlukların hesabı sorulmasın, ister sahada ahlak ve oyun kuralları dışında her kurala uyan futbolcular yıldız muamelesi görsün…
Biz makyavelist düşüncenin hakim olduğu yönetimlere ve toplumlara sahip oldukça daha birçok kişi en temel özgürlüklerden mahkum kalacaktır.
Futbol maçı izleme özgürlüğünden bile…