Tasarım alanlarını kavramsallaştırdıkça toplumlar için elzem olan yaratıcılığı yaygınlaştırabiliyoruz. Siyasetin tasarımından, tasarımın politikleşmesinden, sosyal fayda için tasarımdan bahsederken, yaratıcı beyinleri daha iyi bir yaşam ideali için de kullanmaya teşvik ediyoruz. Bunların hepsi çok güzel.
Diğer yandan biz ne kadar kavramsallaştırsak da bacalar tüttükçe, kentler geliştikçe "tasarım” pratiğe dayalı güçlü bir olgu olmaya devam ediyor ve edecek. Ona kavramsal giysiler giydirip, ağır kapitalizm ve sistem yergilerinin rüzgarından korumaya çalışmamız, başta mimarlığın ve endüstriyel tasarımın, inşa eden ve yapanların yanında saf tutmaya devam etmesine engel değil. İşin özü bunlar: yapmak ve inşa etmek.
Tasarımı bir düşünme biçimi olarak ilk öğretimden iş dünyasına kadar yaygınlaştıralım; onu türlü türlü akademik ve seçkinci formlarda sergileyip duralım; bunların tümü entelektüel gelişim için gereçli araçlar, biliyoruz. Peki yanlış döşenen kaldırım taşını, bir türlü doğru bağlanamayan sıcak ve soğuk su borularını, olması gerekenden daha yüksek (veya alçak) olan mutfak tezgahını, çorabımızı, eteğimizi, etimizi parçalayan sandalyeyi, sığamadığımız tuvaleti, elimiz yanmadan tutamadığımız çaydanlığı ne yapacağız?
Tasarım kavramını istediğimiz kadar dönüştürelim, genleştirelim, sanatsallaştırıp kimi zaman anlaşılmaz kılalım, özünün nesnel bir iş olduğu gerçeğini değiştirebilir miyiz? Değiştiremeyiz. Tasarım fonksiyona dayalı bir branştır ve onu iyi yapacak olan pek çok faktörün başında da detay gelir.
Detay, kanımca ülkemizdeki tasarıma dayalı anlayışın gelişmesinin önündeki en yüksek duvarlardan biridir; bu duvarı aşmak konusunda başarısızız, kısa kalıyoruz çoğunlukla yada aşmak yerine hep etrafından dolanmaya çalışıyoruz. Olmuyor.
Hiçbir zaman mimarlık eğitimi almamış olan ancak görüşleri ve yapıtları ile mimarlık ve tasarım dünyasında büyük iz bırakmış olan Ludwig Mies van der Rohe'nin ünlü sözündeki gibi: Tanrı detaylarda saklıdır.
Babası usta bir taş işçisi, yani mason olan Mies, az çoktur felsefesine inanan, en son teknoloji ve malzemeleri yalın, net ve rafine bir mimarlık anlayışına adapte eden, "binalarımın kemikleri" olarak nitelediği yapısal strüktürleri asla gizlemeyi sevmeyen, ne yaparsa yapsın en ince detayına kadar çözüm üreten ve buna aşırı önem veren bir isimdi. Ona göre detaycılık çağdaşlığın, global çapta iş yapmanın ve kalitenin vaz geçilmeziydi.
60'lı yıllarda kariyerinin doruklarında olan Charles Eames de aynı düşüncenin savunucusuydu. "Detaylar, detay değildir; tasarımın kendisidir" sözü Charles Eames'e aittir. Charles Eames ile büyük aşkla evlendiği Eşi Ray Eames, birlikte ortaya çıkardıkları eşyalarla ve savundukları tasarım anlayışı ile çağdaş tasarımın temellerini attılar.
Bugün, ülkemizde bile pek çok imalatçının kopyasını üreterek sattığı bu tasarımların bunca zamansız olmalarının ana nedenlerini de dönemlerinin en yeni malzemeleri ile, sanayi koşullarını o günler için zorlayan, bir adım öteye götüren yaklaşımlarıyla ve üstün bir detaycılıkla üretilmiş olmaları oluşturuyor.
Sadece tasarım dünyasında da değil, örneğin bilim dünyasında da detaycılık önemlidir. Bir konunun derinlerine indikçe, detayları gözden geçirildikçe sonuçların daha belirginleştiği hemen hatırlayabileceğimiz bir gerçek. Bilimle, özellikle kuantum ile ilgili konulara çok küçük yaşlardan itibaren ilgi duymamı sağlayan fizikçi Richard Feynman, detaycılık konusundaki savunmaları ile öncüdür. Onun çalışmalarını gerçekleştirdiği yıllara kadar bilim insanları arasında bir ketumluk söz konusuydu; araştırmalar ve çalışmalar sunulurken sadece gerekli olan kadarını paylaşmak genel kanıydı. Oysa Feynman, çalışmaların sunumunda ister olumlu ister olumsuz olsun her detayın, ilgili her alt çalışmanın da paylaşılması gerektiğini savunan, ancak böylelikle gelişim olabileceğini belirten bir yaklaşıma sahipti. Bir fikrin, karşısında durabilecek, onu çürütebilecek tüm fikirler de kuşkusuz o çalışma süresince düşünülmüştü, ve bunlar da o sonucun, bilinmesi gereken detaylarıydı.
Detaycılık, çokluk olarak algılanabilir. Başta sözel anlatım olmak üzere farklı ifade biçimlerinde toplam kütleyi arttıran bir olgudur. Wes Anderson'un filmlerini veya Orhan Pamuk 'un kitaplarını eşsiz kılan bana göre hayal etmemize sebep olan tüm detayları bize aktarmanın ustaca yollarını bulmuş olmalarıdır. Ancak tasarımda bu böyle değildir. Çünkü tasarım çok sevmez. Tasarım alanında detaycılık bir yalınlık ifadesidir. Kusursuzluğa giden yoldur.
Başka bir deyişle detaylara gösterilen özen, o yapıtı olabildiğince azaltır, sadeleştirir.
Feynman tekniği denilen ve bir konuyu basite indirgemeyi prensip edinen tabloyu hayatımın pek çok alanına uyarlamaya çalışmışımdır, her alanda başarılı olduğum söylenemez olsa da eylemlerimde yol göstericidir. Nobel ödüllü bu fizikçinin ortaya attığı bu temel ilke, bir şeyi, herhangibir şeyi öğrenmenin en hızlı yolu olarak bilinir. Fizikçi, bir şeyi bilmek ile o şeyin ismini bilmek arasındaki büyük farkı anlamıştı. İnsanların temel probleminin de bu yanlış bilme biçimi olduğunu görmüştü. Bu sebeple, öğrenmeyi sadeleştirmek üzere bu evrensel tekniği ortaya attı.
Bu teknik özetle şunu söyler: Bir konsept oluşturun. Bunu, sanki ben beş yaşındaymışım gibi açıklayın. İşte bu açıklama kısmı çok önemlidir. Bu açıklama öyle olmalıdır ki, tüm bilgi seviyeleri için anlaşılır düzeyde olmak üzere kesinlik ve netlik taşımalıdır. Bu açıklama hatırlanabilir olmalıdır. Bu sebeple anolojilerden faydalanabilirsiniz. Son olarak açıklamalarınız sade olmalıdır.
Detaylara üst seviyede konsantre olmak bizi bir bakıma sadeliğe götürür. Kusursuz güzellikteki bir kadının makyaj yapma gereği duymadığını, diğer yandan insanların kilo aldıkça kusurlarını örtmek için kat kat giyindiklerini, takılara boğulduğunu, kentler betonla doldukça cephe süslemelerinin ( pardon! sanırım dokularının demeliydim !) arttığını, fiziki çevremiz çirkinleştikçe gece aydınlatmalarının lunaparklaştığını anımsayalım mı bir an durup?
Tasarım özensiz yapıldıkça, onu örtme, bezeme ihtiyacı artar.
Oysa ki zamansız ve kusursuz tasarım sade ve arınmış olandır. Sadelik derken minimalist yaklaşımdan, illaki boşluklardan, beyaz renklerden, sonsuz bir hiçlikten bahsetmiyorum. Düpedüz detaylara verilen özenden, bu kusursuz detay çözümlerinin başka bir unsur gerektirmemesinden söz ediyorum.
En basit olanı üretmek, inşa etmek her zaman en zor olandır.
Bundan en az 15 yıl önce önüme üretilmesi üzere bir cam aydınlatma tasarımı gelmişti. Yaklaşık 30 cm çapı olan, 70-80 cm yükseklikte, 4 ya da 5 mm et kalınlığı olacak biçimde bir ince uzun cam fanus düşünün. O üretim için çok da deneyimli olmayan gözüm, bu ürüne bakıp, çok da kısa bir termin ile bunu ürettirebileceğim yanılgısına düşmüştü. Sonraki aylarım, bu şeffaf cam fanusu ürettirirken, sabit bir et kalınlığı tutturmak, camdaki dalgalanmaların önüne geçmek, homojen ve her köşesi eşit bir yapı sağlamak ve en önemlisi, eşyanın sadece düz, evet düz olabilmesini sağlamak ile geçti, ve bu tasarımı o günkü ekonomide ve üretim şartlarında üretemeyeceğim ortaya çıktı. Kalitesi hep düşük oluyordu. Vaz geçtik.
Bu yaklaşım ile çevrenize baktığında hep o kusur örtenleri göreceksiniz.
Örneğin, seramik kaplamalardaki derzler, iki malzeme birbiri ile kusursuz örtüşmek zorunda kalmasın diyeydi; neyse ki son teknoloji bu türdeki zorunluluğu ortadan kaldırdı, teknik olarak birbiri ile tam tamına mükemmel biçimde yan yana gelecek seramik kaplamaları üretebiliyoruz belki ama ustalarımız bunu aynı hassasiyetle uygulayabiliyor mu? Başka bir örnek yine zemin kaplamalarından veya tezgahlardan verilebilir. İki malzemenin arasına konan profiller, süpürgelikler.. Mekan tasarımındaki kusurları, değişken açıları, uygulayıcının özensizliklerini örten o en büyük kurtarıcılar… Örnekleri arttırmak istemiyorum ama tasarım dünyası bu kurtarıcı çözümlerle doludur. İster ayakkabı ister mobilya ister mekan üretin, bu çözümler aslında detaylara verilmeyen önemin bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır.
Detayları önemsememek yüzeyselliktir bir bakıma. Hızlı olmaktır. Hız için yüzeyselleşiriz.
Tasarımımızı ürettirmek için başkalarına emanet etmek durumundayız; çağın gereksinimi bu öyle değil mi? Bir anda tüm tasarım kalitemiz, o başkasının detay - dolayısı ile kalite – yaklaşımında kayboluverir. Dünyanın en iyi tasarımını yapmış olun; detayları özensiz bir biçimde uygulandıysa, sözü az olur. Bu ikilem içerisinde, işte en çok düştüğümüz yanılgı, kurtarıcı çözümlere sığınıp, tasarımlarımızın uygulama aşamasını garantiye almak istememizdir.
Kusursuz bir üretim istiyorsak, bu ülkede bunun ne kadar çok zamana, mesaiye, takibe ve elbet kimi zaman da pahaya mal olduğunu tüm meslektaşlarım, mimar ve iç mimar dostlarım bilirler. Sadece bu alanlarda değil, grafik tasarımını yaptığınız bir yayının baskısı da, çizgilerinizle ortaya çıkacak giysinin dikişi de detayları ile mükemmelleşir. Moda tasarımı da söz konusu olduğunda, detaycılık, başka bir deyişle kesim ve dikiş kalitesi en üst düzeyi temsil eder.
Detay kelimesinin kökeninin terzilikten geldiğini not düşeyim (tailor). Erken 16. yy'dan beri kullanımda olduğu bilinen bu kelimenin Latince kökeni aslında kesme eylemini anlatıyor: Talea.Fransızlar bunu gelişen giyim endüstrisinde, kalıpçıları ifade etmek üzere de- tailler olarak benimsemişler. Bu en eski kullanımından itibaren bile anlamı hep "en küçük parçaya gösterilen dikkat" olarak yerleşmiş. Dilimize de doğrudan Fransızcadan geçmiş detay.
Detaylara gösterilen özen, sadelikle görünür olur demiştim. Sadelik konusundaki hatırladığım en önemli akıl hocalarımdan biri John Maeda'dır. Son on yıldır düzenli olarak takip ettiğim MIT'de profesör olan bu teknoloji gurusu, sadeliğin kitabını uzun yılar önce yazmıştı.
Maeda, sadeliği akıl sağlığı olarak tanımlıyor.
Detaylardan yoksun bir fiziki çevrenin üstümde yarattığı yorgunluk üzerine bu tanıma katılmamak mümkün değil. Her gün eve gelirken iskeledeki abuk subuk uyumsuz ara merdivenden düşmeden tekneden inebilmek, kırık dökük kaldırımlardan seke seke yürümek, her birinin ölçüsü birbirinden farklı olan basamaklarda tökezlememek için dikkat kesilmek.. Havalimanında üstteki işaret tabelası kadınlar tuvaletini sola gösterirken, tam girmek üzere olduğum bir anda karşılaştığım erkek figürü ile aslında sağdakinin cinsime ait olduğunu keşfetmek… Evet tekrar yazacağım ama açtığım muslukların yarısından fazlasında kırmızı işaretli taraftan soğuk; mavi işaretli taraftan sıcak su akacağını tahmin ettiğim için sürekli olarak temkinli davranmak… Bunlar günlük sıradan yorgunluklarımdan sadece bir kaçı. Bir de tasarımcı olarak dikkatime ister istemez takılan o tüm detaylar var ki, epey ruh yorucular!
Maeda ruh sağlığımızı korumak için sadeleşelim diyor.
Sadeleşmek, bir bakıma kusursuzlaşmak için önerdiği bu on yasayı sizinle paylaşmak istiyorum; bunları kavramsal olarak tasarım yaklaşımı için de önemli ve adapte edilebilir buluyorum. Benim bu yasaları kişisel okumam, detayları bakımından üstün bir iş, ürün, yapı tasarlamanın da yasaları biçiminde:
Maeda bu yasalar için üç de anahtar öneriyor: Uzaklaşmak, çok olanı sade gibi algılatabilir. Açıklık, karmaşıklığı çözmemize veya anlamamıza yardımcı olur. Zaten Feynman da aynı görüşü destekliyordu.
Son olarak da, daha çok güç için daha az enerji kullanın. Bu günlerde hep bunu konuşmuyor muyuz zaten?
Kapak görseli: Michelangelo / The Creation of Adam (Detay)