Biz Türkiyeli tasarımcılar, sandalyeler, masalar, aydınlatmalar, bardaklar, takılar, kıyafetler, ambalajlar, binalar, desenler, dokular, bahçeler, havuzlar, kostümler kitaplar, posterler, sahneler hatta kentler tasarlıyoruz. Dünyada ise tasarımcılar organizasyonların, iş dünyasının tasarımını tartışıyor, yazıyor, yeni modeller öneriyor ve uyguluyor.
Devletler, şirketler, okullar tasarımcıların eğitim biçimlerinden bakış açılarına kadar her özelliğini didik didik ediyor; kendi sistemlerinin içinde mutlaka bu meslek sahipleri için bir koltuk ayırıyor.
Dünyadaki meslektaşlarım, politikanın ve sistemin tasarımını konuşuyor, yazıyor ve önermeler sunuyor. Bizde ise siyaseti tasarlamak ne mümkün! Hatta onu “dizayn” etmek bugün kamuoyunda yaygınlaştırıldığı kavramsal çerçevesi ile en büyük suçların başında geliyor.
Sıradan bir iş günü: Önümde bir mekan tasarımı projesi var. Çeşitli ahşap, kumaş ve boya numunelerini masaya yaymış, kafamdaki hayallere en uygun olanını bulmaya çalışıyorum. Karşımda açık duran TV den bir ses yükseliyor: “Siyaseti dizayn edenleeer…“
Başka bir sabah: Denizde yolculuk ediyorum; karşı kıyıya geçeceğim. Takamızda her sabah portakal suyu sıkan Arif amca radyosunu açmış dinliyor. Bir ses yükseliyor, “Kimse siyeseti dizayn etmeye çalışanlara pirim vermemelidir!”
Başka bir gün: Akşam olmuş, bir kahvehanede oturuyorum, bir süre haberlere göz atacağım. Gazeteleri açıyorum. Bir mektup yazılmış, okuyorum: O da ne! Siyaseti dizayn etmeyi bırakması gereken medya, enerjisini günümüz gençliğini gelecek kuşaklara hazırlamaya ve bilgi ile donatmaya vermeli imiş.. Demek medya da siyaseti dizayn ediyormuş !
Bu berbat kelime “dizayn” aynı televizyon gibi yabancı dilden doğrudan devşirilerek kullanılmaya başlandığında zaten fazlasıyla rahatsız olmuştum. Meslek kuruluşumuza bununla ilgili pek de ciddiye alınmayan ricalar ilettiğimi de hatırlıyorum.
Bu kelimenin ilk kez nerede kullanıldığını bulabilmek için akademiye başvurmak gerekir; ben bilmiyorum. Ancak bildiğim tek bir gerçek var ki 2000’lerin başında böyle bir kelimemiz yoktu, artık var!
Bir şekilde moda olan bu kelime mesleki bakımdan bir algı sorunu yaratıyor bana göre. Tasarım kavramının ve tasarımcının toplumdaki bilinirliği ve ilgili talebin yaygınlaşması adına çaba sarf eden bizler için bir boşluk oluşuyor böylece. Örneğin Endüstri Ürünleri Dizaynı, Çevre Dizaynı, Moda Dizaynı isimli üniversite bölümleri yok; bunların tümünde hala “tasarım” kelimesi kullanılıyor, ama iş pratiğe gelince birden bire “dizaynır” olunuyor!
TDK, dizayn kelimesinin tanımında sadece “tasarım” yazmakla yetinmiş, dolayısıyla tasarım kelimesine bakmalıyız; tanım şöyle yer alıyor:
1. (İsim) zihinde canlandırılan biçim, tasavvur
2. Bir sanat eserinin, yapının veya teknik ürünün ilk taslağı, tasar, çizim, dizayn
3. (Felsefe daha önce algılanmış olan bir nesne veya olayın bilinçte sonradan ortaya çıkan kopyası
Kuşkusuz bu tanımların tümü, bir bir tartışma konusu. Ne var ki biz meslek erbapları, henüz tasarım kelimesinin semantiğine akıl yoramadan; dizayn kelimesiyle başbaşa kaldık. Üstelik son yıllarda son derece de farklı kullanılan yeni kavramsal bakış açısı ile!..
Bugün -siyasetçiler sağolsun- FETÖ yapılanması ile doğrudan ilişkilendirilen ve hatta bu yapılanmanın bizzat aksiyonlarına yakıştırılan bir tanım olarak kullanılan “dizayn etmek” kavramı, yükselen seslerden, okuduğum demeçlerden anladığım kadarı ile hiç de takdirle karşılanan bir şey değil. Aksine, “gizli gizli yapılan, kötü niyetle organize edilen, kötü amaçlar uğrunda yönlendirme yapan” gibi açılımları işaret eden bir sözcük grubu.
Oysa biz tasarımcılar pek bir masumuz yahu!..
Dizayn işini bilmem ama tasarım işi de öyle. Biz anlamayız öyle kumpastan, hileden, yapılanmadan, kalkışmadan… Tek bildiğimiz dünyayı daha yaşanır bir hale getirmek için kafa yormak. Kentlerimizi güzel, binalarımızı yaşanır, eşyalarımızı güvenilir, konforlu yapmak…Sadece nesnel olana değil; hayatlarımızı geçirdiğimiz yapılara da bir şekil vermek, deneyimlerimiz gibi; özünde budur işimiz.
Tasarım da – herşey gibi – kendi içinde evrilen bir kavram. Başlarda yapısal alanlarda ve sanayi ile paralel gelişen bu, sorgulama ve problem çözme pratiği, sonraları farklı alanlara kaymış. 60’lardaki politik gelişmeler tasarımcıların mesleki olarak sahip oldukları düşünme biçimlerini yaşamın kendisine de uyarlamalarına sebep olmuş. Bu alandaki öncülerin başında Victor Papanek isimli Avusturya kökenli endüstriyel tasarımcı gelir.
Papanek ismini, tasarım eğitimi almış herkes duymuştur; ancak konuyla ilgisi olmayan pek kimse de bilmez. 2014’te Salt Galata’da açılan şahane bir sergi vardı: Global Tools. 70 ‘li yıllarda Victor Papanek ‘in de dahil olduğu radikal bir tasarım grubunun işlerini görebildiğimiz; atölyelerle deneyimleyebildiğimiz bu sergi, tasarımın odağına sanayiyi ve üretimi değil; insanı koyan bir ekolün temsilcilerinin hikayesiydi.
Tasarım, Amerikalı tasarım duayeni Henry Dreyfuss’un 1955 ‘te kaleme aldığı “Designing for People / İnsanlar için Tasarım” kitabında vurguladığı gibi üreticiyi değil, kullanıcıyı memnun etmesi gereken bir olgu.
Papanek, geçtiğimiz aylarda dünyanın önde gelen tasarım müzelerinden biri olan ve Weil am Rhein‘da bulunan Vitra Tasarım Müzesi’ndeki bir sergiye konu oldu. Tasarımcının, bizlere ders kitabı olarak okutulmuş olan “Design for the Real World / Gerçek Dünya için Tasarım” isimli kitabı, sadece mesleki bir kitap değil; her satırı hâlâ -belki eskisinden daha da çok- geçerli olan bir sosyal yapılanma manifestosu niteliğindedir; buraya not düşmemin sebebi bu.
1971 tarihli bu yayının ekseninde tasarımcının eğitmen ve aktivist kişiliğine vurgu yapan bu serginin ismi “The Politics of Design / Tasarımın Politikası“ ve 10 Mart tarihine kadar açık kalacak. Papanek Vakfı direktörü Prof. Alison J. Clarke’ın küratörlüğünü üstlendiği sergide Vitra Tasarım Müzesi’nden Amelie Klein eş küratör, ve 4. İstanbul Tasarım Bienali küratörü olarak aşina olacağınız Design Academy Eindhoven’da sosyal tasarım programı başkanı Jan Boelen da danışman küratör olarak yer almış.
Papanek Vakfı, ayrıca bu yıl 26-27 Eylül tarihlerinde, ilk kez düzenlenecek olan Porto Tasarım Bienali kapsamında bir de sempozyum düzenliyor; konusu: Tasarım, Politika ve Gelecek.
Kitap, sergi veya sempozyum ile, Papanek retrospektifinde tekrar gündeme taşınan konu, aslında tasarımın siyasi boyutundan başka bir şey değil. Bu yaşam kesitinden öğrenerek anımsamamız gereken pek çok önemli gerçek var.Tasarım seri üretim ve kentleşme ile kitlelere yayıldığı andan itibaren toplumları yönlendirme gücünü elinde bulunduran en önemli araç konumunda. Papanek bu gücü ile tasarımı en tehlikeli mesleklerin arasında da gösterir; tabii reklamcıların daha tehlikeli olduğunu vurgulayarak!
Insanların yaşadıkları çevreyi şekillendirme gücünü elinde bulunduran tasarımcı pek çok ahlaki değere sahip olmalıdır; bu değeri göz ardı ettiği her durumda topluma ve dünyaya zararlıdır. Tasarım güzel, çirkin, yararlı, sevimli, gerçekçi, iğrenç, iyi, belirsiz gibi sıfatlarla tanımlansa da bunların tümü gereksizdir; çünkü görecelidir. Tasarım herşeyden önce “anlamlı” olmalıdır. (Anlam yükte hafif, pahada ağır bir kelimedir bana göre hep!)
Vitra Tasarım Müzesi’ndeki serginin geçtiğimiz Eylül’de yapılan açılış etkinliğinde yukarıda isimlerini saydığım küratörler bir araya gelerek, Papanek‘in ortaya koyduğu değerler bütününde “Tasarım Bizi Kurtarır mı?” isimli bir söyleşi de gerçekleştirdiler. Bu söyleşide, tasarımın çevresel faktörlerden, insanların toplumda birlik olma duygularını pekiştiren etkinliklere kadar uzanan farklı alanlardaki gücünden bahsedildi. Bu kavram çeşitli girişimlerle içinde bulunduğumuz toplumsal yaşam koşullarını sorgulayan ve devletlerin dayattığı sistemlerin sınırlarını zorlayan bir unsur haline dönüşüyor.
Tasarımcılar bugünlerde şirketler, fabrikalar veya okullar için organizasyonları tasarlıyor. Doğanın sunduğu çeşitli kaynaklardan yeni malzemeler ortaya çıkarıyor, bunların üretim döngüsüne geçmesi için bizzat veya enstitüler aracılığı ile bürokratik girişimlerde bulunuyor.
Yine tasarımcılar bugün birlikte çalışma kültürünün yaygınlaşması gerektiğini savunan, iyi yaşamın temel bir demokratik hak olduğu konusunda toplumları bilinçlendiren grubun başında geliyor. Bu meslek sahibi insanlar, kimilerine basit gibi görünebilecek renk kullanımlarının, harf karakterlerinin seçiminin, işaret ve simge kullanımlarının, toplumları nasıl olumlu veya olumsuz yönlendirebileceği konusundaki en bilgili grubu oluşturuyor.
2017 yılında Hollanda Tasarım haftası kapsamında Dezeen tarafından düzenlenen “Good Design for a Bad World / Kötü bir Dünya için İyi Tasarım” başlıklı etkinlik kapsamında sunum yapan tasarımcılardan biri olan Rudy Van Belkom, demokrasinin yeni bir tasarıma ihtiyaç duyduğunu savunuyordu. Projesi “The New Vote / Yeni Oylama” sistemi ile, seçmenlerin aynı booking.com sitesinden otel seçer gibi, çeşitli partilerden farklı adayların modüler bir biçimde seçilebileceği yeni ve radikal bir seçim sistemi tasarlamıştı.
Mevcut koşulları iyi analiz ederek doğru problemi tanımlayabilen her tasarımcı gibi. Belkom da seçim sisteminde başlıca sorunu parti yapılanmasında gördü. Seçmenler bir partideki tüm adayları eşdeğer biçimde sempatik veya yakın bulmadıkları halde sistem yüzünden toplu aday seçimlerine mecbur bırakılıyorlar; üstelik çoğu seçmen kimi, neden seçtikleri hakkında çok da fazla bilgi sahibi olmadan oyunu kullanıyor.
Tasarımcı ise, seçmenin eğitim, sağlık, savunma gibi temel alanları baz alarak, partiler üstü bir seçim yapmasına olanak veren bir önerme sunuyor. Belkom’un tasarımını anlattığı bu radikal oylama sistemi videoda:
Tasarımcıların sisteme başkaldırısı her geçen gün biraz daha artıyor.
Biz ülkemizde henüz mesleki anlaşılırlık, kelime etimolojisi ve semantik denizinde boğulurken, dünyadaki diğer meslektaşlarımız siyasetin, sistemin, organizasyonel yapının tasarlanmasını içine fesat, hile hülle karışmadan konuşuyor, yazıyor, tartışabiliyor. Bu alanların tasarlanması, bilakis, insanlar için daha iyi, daha yaşanabilir, daha güvenli, daha verimli bir dünya vaat ediyor; çevresel kaynakları, sosyal eşitliği, bölgesel kalkınmayı destekleyici yeni ve inovatif fikirlerin oluşumunu tetikliyor.
Türkiye’de her ne kadar siyasetin “dizayn” edilmesi bir anlam kayması yaşamışsa da, siyasetin kendisi de, siyasilerin topluma sunduğu yaşam koşulları da pekala tasarlanabilir; zaten söz konusu “dizayn etmek” değil; doğru kullanımı ile “tasarlamak”. Siyasilere çağrım, anlamı üzerinde fazla derinleşemedikleri kavramları dillerine pelesenk etmemeleri…
Meslektaşlarıma çağrım ise bir an önce şu “dizayn” kelimesini en azından kendi kullanımlarından kaldırmaları! Bakın benden söylemesi!..