Tüm dünyada binalardan otel ve restoranlara, mobilyalardan akla bile gelmeyecek en özel tıbbi cihazlara, süper yatlardan makarnaya kadar yüzlerce tasarımı bulunan Philippe Starck, Frame dergisinin verdiği yaşam boyu başarı ödülüne layık görüldü.
Tuhaf ki yazıyı kaleme aldığım gün, tasarımcının 70’inci doğum gününe denk geldi! (18.01.1949).
Dünyada nerede ise kalem oynatmadığı hiç bir konu kalmayan Philippe Starck, kendine sorulduğunda son derece basit tanımlıyor ne yaptığını: “İnsanların beyinlerindeki kapıları açmayı seviyorum”. İster mekan olsun ister obje, Starck tasarımları gerçekten de her zaman şaşırtıyor ve soru sordurtuyor. Bu yaklaşımı ile, tasarım sektöründe normları değiştiren kişi oldu bu öncü tasarımcı hayatı boyunca ve nihayet bu özelliğine vurgu yapan bir ödüle daha layık görüldü.
Bir hikâyeye göre, annesi ile birlikte son derece zorlu ve imkansızlıklarla dolu bir çocukluk geçirmiş. Bolca taşınmaktan olsa gerek, az eşyaları olur hep ve o canı sıkılan çocuk, yaşadığı bu bomboş odalara bakarak çok değişik, fantastik mobilyalar, halılar, müzik dolapları hayal eder. Bir söyleşisinde yaratıcılığının çıkış noktasının bu imkansızlıklar içerisinde kendi kendine oynadığı hayalcilik oyunu olduğunu belirtiyor. Diğer bir kaynaktan da babasının bir mucit ve havacılık mühendisi olduğunu biliyor ve küçük Starck'a yaratıcılık ve hayal etme gücü aşıladığını öğreniyoruz. Nereden geliyor olursa olsun, tasarımcının en büyük başarı ile yaptığı şey, bu sınırsız hayalleri, sınırsızlıklarından ödün vermeden hayata geçirme inadını yaşam boyu sürdürmek oldu.
Günümüz genç tasarımcıları için belki uzaktan bir isimdir ama bizim kuşağın hafızasında radikal yaklaşımı ile yer etmiştir Starck. Yarattığı eşyalar hayal gücünün sınırlarını zorladı hep; her biri piyasaya çıktığında ardında büyük tartışmalar getirdi. Mekan tasarımlarında kullanıverdiği tek bir kırmızı gonca gibi baş tacı ettiği değerler ise tüm işlerini zamansız ikonlar olarak tasarım tarihine gösterişli bir biçimde yazdırdı.
Elysees için Mitterand’dan gelen teklif
Başlarda italyan firmaları için eşyalar ve mobilyalar yaratmaya başlayan bu çılgın Fransız'a, kendi ülkesinden, dönemin başkanı Mitterand’dan çok daha sonraları geliyor bir teklif. Mitterand, ünü git gide yayılan bu tasarımcıdan Elysees sarayının çehresini ve yaşantısını değiştirmesini istiyor. Bunu takip eden dönemde belki de kariyerindeki en önemli dönemeçlerden biri sayılabilecek Cafe Costes, Starck ile şekillenerek «le Café» oluyor. New York'daki Paramount ve Royalton otelleri yine tasarımcının dokunuşu ile modern dünyanın yeni klasikleri haline dönüşüveriyor. Bu arada Japon mimarisinde yer bulan tasarımları ise expresyonist mimarinin en belirgin eserlerini oluştuyor.
Dünyayı günümüze dek kasıp kavuracak olan Starck çılgınlığı böylece yol alıyor.
Starck'ın en büyük yeteneği insanların içindeki duyguları hissetmesi. Oldukça espritüel olan kişiliği bu hisler ile oynamakta, insan beyninin kıvrımlarındaki en gizli kalmış duyguları kurcalamakta nerede ise ustalaşmış durumda. Bu nedenle yaptığı tasarımlar her zaman konuşturuyor. Yaptığı işler gündelik hayatların alışkanlıklarını ve gerçeklerini değiştiriyor; öyle ki bir anda bir diş fırçası karşılaştığınız en “asil” obje olabiliyor veya bir anda dünyadaki herkes limonu “yanlış” bir şekilde sıkmak için sıraya girebiliyor! Starck'ın bu çılgın dokunuşu, kül tablasından lambaya, çantadan televizyona, makarnadan motosiklete uzanıyor; vazolar, bıçaklar, saatler, su ısıtıcılar, kapı kolları , sandalyeler gibi yüzlerce obje ile yaşantının her noktasına nüfuz ediyor.
Eşyaların ötesinde mekanlar, süper yatlar hatta gayrimenkul şirketleri bile bu tasarımcının hayallerinden çıkıp hayata karışıveriyor.
Insan beynini okuyan ve onun arzularına hizmet eden yeteneği, Starck'ı herkesten önce çevreye duyarlı, herkesten önce savaşa ve açlığa karşı yapıyor. Tasarımcı olarak yaratıcılık silahını olabilecek her ortamda kullanmaktan çekinmeyen tasarımcı, Amerika'nın Ortadoğu'yu işgal ettiği süreçte kalaşnikoflardan dönüştürdüğü aydınlatma tasarımı ile tüm dünyaya sözünü söylemekte gecikmiyor örneğin…
Ekolojik tasarımların artık moda haline dönüştüğü günlerde, tüketim çılgınlığına tepkisel olarak ortaya çıkardığı markası ile insana, insan bedenine ait tasarımlara yöneliyor tasarımcı. “Non products for non consumers” (tüketici olmayanlar için arınmış tasarımlar) sunan markası NC ile, iç çamaşırı, giysi, çanta, çorap gözlük gibi eşyalar sunuyor. NC, “No Creation- No Chemicaı” (yaratım yok- kimyasal yok ) kavramı ile ortaya çıkardığı bir marka. “No Creation”, yaratıcılık kavramını red ederek eşya üzerinde estetik, farklı olma gibi kaygıları yok sayıyor. “No Chemical” ise, tamamen doğal malzemelerin ve yöntemlerin kullanıldığının işareti. İçinde bulunduğumuz dönemde halen geçerli olan benzer duyarlılıkların fikir babası niteliğindeki bu hareket, Starck tarafından son derece bilinçli olarak ve bu günlere mesaj vermek için oluşturulmuştu kuşkusuz. Starck kendi sözleri ile şöye diyordu: “Doğaya borçlu olduğumuz saygı kendimize borçlu olduğumuz tüm saygının üstünde yer alır”.
Basit ve doğal ürünlerden oluşan NC koleksiyonu Alpaca yünü ve Peru pamuğu gibi organik malzemelerin kullanımı ile ön plana çıkan “tasarımsızlık” akımını da beraberinde getirmiştit.
Bu duyarlı yaklaşım aslında Starck'ın albenili tasarım çizgisine oranla son derece mütevazi olan özel yaşantısının bir ürünüydü; yani hayata karşı gerçek duruşunu simgeliyordu. Diğer taraftan tasarım mesleğinin getirileri ise onu en büyük lükslerin simgeleştiği başka bir uca sürekli çekiştirip durdu. Ünü arttıkça tasarlamasını istedikleri de uçlara doğru çekildi insanların.Yaşam kalitesi ve zevki için yaptığı lüks tasarımlar meslek yaşantısının ileriki dönemlerine damga vurur oldu. Süper-yatlar bu tasarımların başında geldi. Amerika'da pek çok noktada açılan ve ünlülerin vazgeçilmez adreslerinden biri olan “The Bazaar” ın şefi Jose Andres'nin tadım odasının tasarımı ile son dönemlerde adından söz ettir olmuştu.
Aralarında Mama Shelter zincirinin de bulunduğu tüm bu oteller ve restoranlar, tasarımcının içindeki başka bir yeteneği de körükledi. Starck iyi bir gurme aynı zamanda. Bir arkadaşının söylemine göre, “Starck'ın yarattığı herşeye sahip olabilirsiniz ama Starck yapımı şarapları sadece onun evinde içebilirsiniz”. Bu haylaz adam, yazları eşi Jasmine ile birlikte geçirdiği, Fransa'nın sakin sahilinde (Cap Ferret) yıllarca “kare istiridye” yetiştirmeye çalıştı ve bunda da başarılı oldu ! Tek başına bu örnek bile onun tasarım motivasyonu hakkında iyi bir gösterge olsa gerek. O sürekli , asla düşünmediğimizi veya düşünüp de dile getiremediğimizi yaratarak, tüm duyularımızı harekete geçirmek üzere programlanmış bir tasarımcı. Tüm öncü isimler gibi, o da bu özelliklerini bugünkü tasarım dünyasında yaptıkları işlerle ses getiren Matali Crasset, Jean-Marie Massaud ve Patrick Jouin gibi isimlere aktarmayı başardı üstelik. Bu isimler Starck'ın onlara aşıladığı radikal yaklaşımları, doğaya olan saygıları ile son yıllarda takdir toplayan işlere imza atan bir kaç isimden biri.
Kendimi, oldukça nemli ve sıcak bir günde Hong Kong'un otobandan ağlar ile örülü bir bölgesinde, doğru yolu bulup; karşıdaki bina kompleksine yetişmeye çalışırken hatırlıyorum. Bir başka tasarım duayeni Dieter Rams'ı dinleyecektim. Bu önemli isim, bir tasarım etkinliğinin açılış konuşmasını yapacaktı ve ben ucu ucuna da olsa bu tarihi ana yetişmiştim.
Tasarım tarihini şekilllendiren Rams, sakin sakin başladığı konuşmasında gittikçe ses tonunu ve eleştirel tavrını yükseltti. Kendince o dönemin değişen yenilikçi tasarım anlayışına tepki gösteriyordu. Bu anlayışın başını ise Philippe Starck çekiyordu! O kim oluyordu ki! Kendi sözleri ile aktarmam gerekirse: “Philippe Starck bir tasarımcı bile değildir! Asla olmadı ve olamaz da!”
Dürüst olmam gerekirse, ben de salonu uğultularla dolduran çoğunluğu Asyalı izleyiciler kadar şaşırmış ve hayal kırıklığına uğramıştım. Tasarım dünyasındaki ekol farkları ile bunca doğrudan yüzleşmemiştim daha önce. Tabii bu deneyim bende Rams'ın veya Starck'ın duruşu ile ilgili negatif bir düşünce yaratmadı; aksine her iki ucu da daha iyi anlamama ve öğrenmeme teşvik edici oldu. Çünkü bugün aralardaki yüzlerce ismi değil, birbirinden ne kadar farklı olursa olsun en çok bu iki ismi konuşuyoruz hâlâ. Çünkü onlar başardı: Tasarım, dünyayı değiştirebildiği ölçüde söz edilebilir bir kavram.
Starck 'a ödülü Frame tarafından 20 Şubat tarihinde, Amsterdam'da Kromhoutal da takdim edilecek.