Ali İsmail Korkmaz'ın şahsi twitter hesabındaki Müslümanlar ve Allah ile ilgili sert paylaşımlarından rahatsızlık duyan ehli Müslüman bir zat, öldürülmesinin ardından facebook hesabının şu malum "Ne düşünüyorsun?" kısmına "Cehenneme bir odun daha gitti" yazmakta beis görmemişti.
Vedat Aydın'a da gûya terörist, bölücü, vatan haini olduğu gerekçesiyle ölüm reva görüldü ve çoğunluk sesini çıkarmadı. İsmini hatırlayan kişilerin sayısı ne kadar azdır kimbilir.
Bu ülkede yaşayan halkların mağduriyet derecesini kıyaslarsak herkes payına düşeni fazlasıyla almıştır. Ama üç kesim biraz fazla heder olmuştur zannımca. Kürtler, Ermeniler ve hiç kusura bakmayın söyleyeceğim dindarlar. Laik kesim her dindarı nasıl yobaz görüyorsa laik artı dindar kesimin çoğu her Kürdü terörist ilan etmeyi vazife bildi senelerce. Yahudilere nazaran sesleri biraz daha fazla çıkan Ermeniler sözde sürgünle nasıl soykırıma maruz kaldılarsa Kürtlere yapılan zulüm ve gaddarlık da güvenlik ve asayiş politikası olarak belletildi halka. Türkiye'nin hatırı sayılır bir kesimi bana dokunmayan yılan bin yaşasın demeye yatkındır. Bir de peşinden gittiği liderin her sözünü harfiyen ilke edinmeye. Asıl ilkesizlik burada başlar işte. Muhakeme yetisinden yoksunsan kendi fikrin de olmaz. Etiketlerin etkisi altında kalırsın daima. Demirtaş böyle bir adalet yürüyüşü gerçekleştirseydi ne o kadar büyük bir kalabalık toplanırdı miting alanında ne de 'devletin kanatları altında' güvenli, huzurlu bir miting günü geçirilirdi. Evet, devletin izin verdiği ölçüde özgürlük alanına sahibiz. Bu nedenle, dünya kamuoyuna terörist ilan edilen Demirtaş terörist değildir altı milyon insanın iradesidir diyecek babayiğit bir siyasetçimiz yok.
Adalet istiyoruz, ama dönüp de bir bakın kişisel hayatlarınıza, gündelik yaşamınıza kaçınız adilsiniz gerçekten? Hakkaniyet kolay kazanılan bir erdem değil. Sağduyu ister, vicdan ister, eşit mesafe koymayı ister ama önyargı istemez, kadir kıymet bilmezlik istemez, vefasızlık istemez, tutarsızlık istemez, art niyet istemez, menfaat istemez. Adalet ayrıntılarda başlar vesselam. Bu nedenle pazar günü miting alanından çıkarken önümüze geçmeye çalışanlara tepki gösterdik bir avuç insan. İte kaka birinin önüne geçmeye çalışmak da adaletin tabiatına mugayir çünkü. Hak yemek öyle sıradan, öyle olağan bir hâle gelmiş ki, öyle kanıksamışız ki bunu, kendimizde hak gördüğümüz şeylerin sayısı artmış zamanla. Bu nedenledir ki, mülteci Suriyelilerin dramını anlamayıp defolup gitmelerini istemek ve bunu açık açık dile getirmek en hafif tabirle ayıplanmıyor bile artık. Hâlden anlamak şöyle dursun düşene bir tekme zihniyeti giderek hâkimiyet kazandı. Kolay galeyana gelen bir millet olduğumuzu kanıtlayan pek çok trajedi vardır yakın tarihimizde. Bakınız 6-7 Eylül, bakınız Maraş katliamı, bakınız Zirve Kitabevi Katliamı vs. Haklı olarak hesap sorulan, cahillikle suçlanan, dindarlıklarına ilenilen o aşırı muhafazakar kesim de bu ülkenin insanı ve hepimiz bir arada yaşamak zorundayız. Bir taraf diğerini istemiyor diye kimse bir yere gidemez, kimse ölemez. Bir taraf kendi mağduriyetini bahane ederek öteki üzerinde tahakküm kurma, canını alma veya tecavüz etme hakkında sahip değildir. Kötülük yapmasına rağmen insanın vicdanını rahatlatan, suçluluk duygusuna kapılmasını engelleyen kişinin yaptığı şeyi kendinde ‘hak görmesi’dir.
Bu nedenledir ki, sokak ortasında dövülerek öldürülen 19 yaşındaki bir çocuk için kendisinden kaç yaş büyük, eğitimli bir insan oh olsun diyebiliyor, öldürülmesini meşrulaştırabiliyor, çoğu kişinin adalet anlayışı bu çünkü.
Bu nedenledir ki, Kürtçe konuşmak teröristlikle eş tutuldu senelerce. Kürtlerin kurdukları partiler bir bir kapatıldı. Çoğunluğun gıkı çıkmadı, adalet istemi şöyle dursun bu yaşananlar adaletsizlik olarak bile görülmedi.
Bu nedenledir ki, pek çok bankanın iş görüşmesine başörtülüler çağrılmadı yıllarca. Üniversitelere alınmadılar, ikna odaları kuruldu. O zamanın modası buydu çünkü, başı kapalıların başını açmak her aydının göreviydi ne yazık ki. Ardından gelen kontratak öncekilerin müdahalesinden daha sert, daha acımasız, daha ayrımcı oldu. Muhafazakar kesim laik kesime karşı kendini korumaya aldı, yıllarca dışlanmışlıklarının acısını çıkartıyorlar.
Kemal Kılıçdaroğlu CHP'nin başörtülülerin yaşamlarına da saygılı olduğunu söyledi. Geç kalınmış bir davettir bu, CHP tabanının bu görüşü ne kadar benimsediği de tartışılır ayrıca. Öte yandan, Kürtlere yönelik dik bir duruş hâlâ yok. Kürt siyasetini sahiplenmeyi Kürtleri öne çıkarmak olarak görüyorlar, bunu da diğer etnisitelere haksızlık addederek HDP'lileri Kürt ulusalcısı olmakla itham edenler hiç de az değil sol cenahta. HDP bu sebeple hep mimlidir tipik solcu aydının gözünde. CHP dokunulmazlıkların kalkmasını isterken HDP'li milletvekillerin başına gelebilecekleri hiç umursamadı. Kemal Kılıçdaroğlu'nun en azından birkaçının bile adını anmaya lüzum görmeyip tutuklu milletvekilleri için adalet istemesiyle ben şahsen yetinemiyorum. Birinci çoğul şahısla kurduğu cümlelerini bir süre sonra birinci tekil şahısla kurması da cabası. Neden yürümüştü 450 kilometreyi Kılıçdaroğlu? Gandhi’nin rekorunu kırıp Guinness rekorlar kitabına geçmek için değildi hâliyle. Tek tek anlattı. Şimdi her biri birer vaattir, birer sözdür. İlkeli duracak mı, yoksa geçmişte örneklerini kolaylıkla bulabileceğimiz gibi sözlerinden çark mı edecek, hep birlikte göreceğiz. Mevcut özgürlük alanı içinde herkes konuşur, aslolan her daim doğruyu söylemeyi göze almaktır. CHP yıllardır sınıfta kaldığı muhalafeti bir günde kapatamaz, o mesafeyi 450 km yürüyerek değil, istikrarlı duruşuyla kapatabilir ancak.
Geç olsun da güç olmasın denir ya. Türkiye’de her iyi, güzel, gerekli şey hem geç oluyor hem güç oluyor maalesef. İster bireysel, ister toplumsal, ister kurumsal olsun adaletsizlik dört bir koldan sorgulanmalı ve önüne geçilmeli. Toplumun adalet lehine dönüşmesi için bilinçlenme ilk adım, evet. Sonrası kendini sorgulama ve değişim. Bu nedenledir ki, herkes için adalet diyoruz, hepimiz için.
@ NarDogu