“Bir Alevi öldüren beş kez hacca gitmiş gibi sevap kazanır,” demişti Bağlarbaşı Camisi İmamı Mustafa Yıldız. 111 kişi can verdi. 19 Aralık 1978'de başlayıp yedi gün süren Maraş Katliamı'nın üzerinden 39 yıl geçti. Maraş'ta anma yapılmasına OHAL nedeniyle izin verilmiyor.
Maraş Katliamı 1978’te sıkıyönetime sebep olmuştu. O dönemde Hürriyet “Deprem gibi, ölüler artıyor” , “ Bebeleri bile vurdular” manşetleriyle vermişti korkunç vahşeti. Cumhuriyet’in manşetlerinden biri ise “Katliam tüm yurtta nefretle karşılandı” idi. Tercüman yazarlarından Ahmet Kabaklı Maraş olaylarını milletin CHP’ye tepkisi olarak değerlendirerek dehşetin boyutunu hafife alıyor, cenazesi bile kaldırılmayan ölülerin ailelerine miras kalan acıyı görmezden geliyordu. Dönemin MHP vekillerinin yorumları daha da aymaz ve kötücüldü.
Katliamın planlı yapıldığına dair belgeler tespit edilse de, hatta 1991’e kadar süren yargılamalarda 804 kişiye değişik oranlarda hapis cezası verilse de katliamın gerçekleşmesinde kilit rollere sahip kişiler hakkında soruşturma bile başlatılmadı.
“Ellerinde Alman tüfeği, mavzer, makineli tüfekler vardı. Kadınlarımızın memeleri kesildi. Altı aylık çocuğumuza kurşun sıkıldı. Kolları kesildi, kafaları ezildi. Kadınlarımızın hem ölüsüne hakaret ettiler, hem dirisine. Kocasının yanında yaptılar. Kocası dedi; 'Allah'tan korkun.' Kocasını çektiler öldürdüler. Ardından kadını öldürdüler. 20 yaşında bir babayı oğluyla birlikte öldürdüler. Gözlerine şiş soktular insanların. Seyrantepe'de Kaşanlı ....'ün karısının ırzına geçip, kurşuna dizdiler. Daha sonra külotunu çıkarıp sokağa attılar. Kalaycı Şah İsmail'e de baltayla vurup beynini parçaladılar.”
Bu ifadeler resmi raporlarda yer alıyor, senelerce saklanan resmi raporlardan bir bölüm sadece.
Bu acının izi geçmez, bu acının ağıdı bile yok, bu nedenle en azından anma yapılması yasın paylaşılmasına vesile olur. Fakat OHAL nedeniyle anma yapılmasına izin verilmiyor.
Walter Benjamin, Tarih Tezleri'nde olağanüstü halin bir istisna değil, kural olduğunu ifade etmişti.
İstisnalar sıradanlaştığında faşizm ayyuka çıkar ve normalleşen zulüm en korkunç maskesini takar. Artık her yerde cereyan ederek serkeş bir hükümranlıkla kol gezer. Faşizmin yükseliş hızı, kitlelerin gözünde sıradanlaşmasına borçludur. Geriye kalanlar geç kalmışlık ve eli kolu bağlanmışlık duygusuyla kendini avutur ya da kandırır. Faşizmin sinsi ayak sesleri sanıldığı kadar işitilmez değildir aslında.
Beklemek ahlaksız kılar, der Nietzsche. OHAL insanı vadesinin ne zaman dolacağı bilinmeyen bir bekleyişe hapseder. Yasaların askıya alınmasının hukuki çerçevede gerçekleştiğine dair içi boş ve temelsiz bir güven aşılar, bireyin algısını felce uğratan işte bu önkabuldür. Faili meçhul dosyaların durumu da böyledir. Katillerin bulunamayacağı ya da belli olduğu halde cezasız kalacağı varsayımının giderek yerleşiklik kazanması. İşte faşizm zafer bayrağını bu safhada sallamaya başlıyor. Geçmişi yâd ederken geleceğin farklı olmayacağını sanıp bireyin toplumu değiştirmedeki etkisinin azlığı ve göreceliliği fikrine saplanıp kalındığı için. Böyle düşünüp hiçbir şey yapmamak ahlaksızlıktır hakikaten.
Kasım 2017’de Malatya'da Alevilerin kapısına konan çarpıdan sonra Aralık ayı başında İstanbul Bahçelievler'de de bir evin kapısına ‘Defol Dinsiz’ yazılarak üç hilal çizildi. Tehlike çanlarının çaldığının adım adım habercisi değil mi bu işaretler? Daha kaç defa zulme uğrayacak Aleviler? Daha kaç defa tehdit edilecekler? Aleviler kokar, Alevilerin yemeği yenmez gibi cahil, ırkçı inanışlar yüzünden kaç defa hor görülecekler?
Bir insan yaşadığı ülkede kendini evindeymiş(!) gibi güvende hissedemiyorsa sebebini ona bu korkuyu salanların zihniyetinde aramak gerekir. Toplum bilinci ortak değerlerin gönüllü kabüllüyle oluşur. Ortak değerler ise din ve ırk değildir. Çünkü farklı din ve etnik kökene sahip kişilerin bir arada yaşamayı becerdiği yere vatan denir. Ortak değerler ise iyilik, dayanışma ve saygıdır.
Dışarda bıraktığınız hiç kimseye aidiyet duygusunun niçin zayıfladığını soramazsınız. Kaldı ki, çemberin dışına çıkarmaya çalışmanıza, üstten bakıp aşağılamanıza, insanlıkla bağdaşmayan tüm zulümlerinize rağmen hiçbir yere gitmiyorlar, gitmeyecekler ve özlerini korumaya devam edecekler. Türkiye sadece Türklerin değil. Türkiye aynı zamanda Kürtlerin, Ermenilerin, Yahudilerin, Rumların, Yezidilerin, Süryanilerin ve Alevilerin.
"Ben bu dünyanın Alevisi olmalıyım/ Yana yana tükenmediğime göre" demişti Gülten Akın.
Sahi hiç düşündünüz mü, bu ülkede Alevi olmak nasıl bir duygudur? Bunca kıyım, gözdağı ve tehditten sonra…